Koçgiri İsyanı

Koçgiri[1] isyanı, Kürt ulusal mücadeleleri ve isyanları tarihinde oldukça önemli bir yerde durur. Kızılbaş Alevi inancından Kürtlerin açık ve net ulusal taleplerle gerçekleştirdiği bir siyasal hareket olarak özgündür. Kürdistan’ın kendi kendisini yönetmesi fikrini bayraklaştırır. Kürtlerin statü talebini Türk yönetici sınıflarına dayatır ve kendi bağımsız eylemleriyle bu statünün inşasına girişir. Türk egemen sınıfların siyasal inisiyatifleri altına girmeyi kabul etmez. Dönemine damgasını vuran geleneksel Kürt siyasetiyle ve liderliği ile yol ayırımını işaret eder. Verili siyasal duruma ve olanaklara hücum ederek, Kürt halkına, halkın eylemine dayanan bağımsız bir yol açmaya yönelir. Koçgiri isyanı tarihsel, siyasal gelişimi, mücadele deneyimleri ve mirasıyla bugünkü mücadelelere de ışık tutar. O günden bu güne yansımalarıyla Kürt ulusal meselesinin güçlüce kavranmasını sağlar.

Koçgiri’de Ulusal Mücadelenin Gelişimi

Koçgirili Kızılbaş Kürtler ulusal ve mezhepsel kimlikleri nedeniyle çifte baskıya maruz kalırlar. Osmanlı’nın gadrine uğrarlar. Osmanlı ile barışık değillerdir. Bu durum, 20. yüzyılın başında Kürt ulusal bilincinin gelişmesiyle dışa vurur. Bilhassa 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sürecinde Koçgirili Kürtlerin ulusal kimlikleriyle kendi kendilerini yönetme iddiası ve iradesi gelişir. Sonrasında Kürt ulusal mücadelesinin diğer dinamikleriyle yakınlaşmaya yönelir. Önemli siyasal dönemeçlerden geçen bu bilinç ve irade Koçgiri isyanıyla doruğa ulaşır.

Koçgirili Kürtlerin kendilerini yönetme iradesi ve eylemi, o dönemde baskın olan geleneksel Kürt siyasetinden bağımsız bir kanalda gelişir.

Koçgiri isyanının önderleri olarak anılacak olan Alişan, Haydar Beyler ve Alişer gibi önde gelen Kürt liderler, Kürtlerin Osmanlı’dan ayrılması ve kendi kendilerini yönetmesi fikrini, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı koşullarında örgütlemeye çalışırlar. Savaş döneminde ittihatçıların tüm çabalarına rağmen, Osmanlı’ya istedikleri desteği vermezler. Asker göndermez, vergi ödemezler. Kaybettiği toprakları geri kazanma uğruna giriştiği gerici işgalci, sömürgeci savaş ve halkları hedef alan soykırım siyasetlerinde Osmanlı’nın tarafında olmazlar. Kendilerini ve bölgelerini korumayı esas alırlar.

Paylaşım savaşının sona erdiği 1918 yılı sonu ve 1919, Koçgiri’deki ulusal hareketin gelişimi bakımından yeni bir etap olur. Hareketin liderleri, İstanbul’da bulunan ve geleneksel Kürt siyasetinin ağırlık merkezini oluşturan Kürt Teali Cemiyeti (KTC) ile ilişki kurarlar. Sivas İmranlı (o devirdeki adı Ümraniye) ile Elazığ’da KTC’nin şubelerini açarlar. Koçgiri ve havalisinde siyasal propaganda ve örgütlenmeye hız verirler.

KTC ile ilişkiler onlara ulusal mücadelenin geleneksel kanalıyla buluşma yolunu açar. KTC içerisinde süregiden otonomi-bağımsızlık tartışmalarında bağımsızlık çizgisine yakın dururlar. Bu çizgide yayın yapan Jîn dergisi, Koçgiri’deki ulusal propagandanın ve politik örgütlenmenin etkin organı olur. Bu ilişki, Koçgiri’deki hareketi hem Kürdistan’ın bağımsızlığını savunan çizginin diğer dinamikleriyle hem de mücadelenin uluslararası fikri ve siyasi dayanaklarıyla buluşturur. Ekim devriminin yükselttiği ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesini benimseme, Ocak 1919’da başlayan Paris konferansında etkin biçimde Kürdistan’ın statüsünün tartışılması ve tanınmasının yolunu açan Wilson deklarasyonunu siyasal bir dayanak olarak değerlendirme eğilimi Koçgiri’de karşılığını bulur. Bu bağımsızlıkçı çizgi, henüz yeni temas edilen KTC önderliği ve geleneksel Kürt siyasetiyle yan yana yürümeye çalışır. Ne ki, çok sürmeden yollar ayrılacaktır.

Koçgiri isyanının tarihsel, siyasal çizgisi aynı zamanda geleneksel Kürt siyasetiyle ilişkileri ve onların politik çizgileriyle mücadele sürecinde berraklaşır. Koçgiri isyanının Kürt ulusal mücadeleleri tarihi içerisindeki devrimci çıkışının önemi, bu tarihsel uğraktaki saflaşma süreciyle daha iyi kavranır.

Geleneksel Kürt Siyaseti (1918-1925)

Geleneksel Kürt siyaseti, genel hatlarıyla Kürt beyliklerinin 1830’lu yıllardan itibaren yükselttiği ayaklanmalarla şekillenen geleneğin siyasal devamcısı, 20. yüzyıldaki izdüşümüdür. Bu hareket, II. Meşrutiyet’ten sonra ivmelenir ve yeni bir gelişme dönemi yaşar. Başkent İstanbul, hareketin siyasal ve fikirsel merkezidir. Yeni kurulan cemiyetler ve Kürt dergileri üzerinden gelişen hareket 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde kesintiye uğrar. Savaşın ardından yeniden örgütlenir. 1918’de kurulan Kürt Teali Cemiyeti (KTC) hareketin siyasal ve örgütsel geleneğini sürdürür.

Hareketin siyasal hedeflerini, çizgisini temsil ve tayin eden kadrolar geleneksel Kürt liderleri ve aşiret beyleridir. Bedirhanlar ve Babanlar başta olmak üzere tasfiye edilen Kürt mirliklerinin hanedan aileleri, Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seyit Abdülkadir gibi nüfuzlu din ve siyaset adamları, Kürt eşrafından Cemilpaşazadeler vb. hareketin yönetici kadroları olarak öne çıkarlar. Hareketin Kürdistan’daki kadrolarını da yine geleneksel Kürt ileri gelenleri ve nüfuzlu aileleri oluşturur.

Hareket, Kürtlerde ulusal birlik duygusu ve düşüncelerini bir nebze ilerletir. Ne var ki, aşiretlerin ve beylerin ailelerinin geleneksel rekabetleri ile mezhepçi yaklaşımlar harekette de varlığını korur; Kürt birliğinin önüne geçer. Hareket bu engeli aşamaz. Geleneksel Kürt siyasetinin temel bir özelliği, aşiretler arasında kıyıcı bir rekabet olması ve sürekli birbirlerini tasfiye ederek yerellerde egemenlik kurmalarıdır. Aşiretlerin kendi aralarındaki çelişki ve çatışmalarında üstünlüklerini Osmanlı ile ya da İran ile kurdukları çıkar ilişkilerine borçlu olmaları, onların en zayıf yanıdır.

Ermeni ulusal hareketinin doğuşu ve uluslararası meşruiyet kazanması ve 1908 burjuva devrimi ile oluşan yeni koşullarda geleneksel Kürt siyasetinde feodal-aşiretsel otonomi yerine burjuva ulusal fikir ve eğilimler öne çıkmaya başladı. Yine aynı dönemde Osmanlı hakimiyeti altındaki Balkanlar’da yükselen, Mısır ve Arabistan’ı da kapsayan ulusalcılık akımının Kürdistan coğrafyasını etkisi altına alması kaçınılmazdı. Ekim devrimi ile mazlum ulusların kurtuluş umudu doruğa çıktı. Yine aynı dönemde kapitalist emperyalist paylaşıma geç dahil olmuş ABD’nin “pazar payı” kapmak için ulusların kaderlerini tayin hakkını öne çıkarması, ya da İngilizlerin Osmanlı’dan büyük parçalar koparmak amacıyla kimi ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemesi Kürt ulusalcılarını da cesaretlendirdi. Dönemin pek çok ulusal hareketinde olduğu gibi bu ulusalcılık iki ana siyasi program etrafında oluştu. Mevcut devlet sınırları içinde eşit haklar ve otonomi birinci çizgiyi, bağımsızlık ikinci çizgiyi temsil ediyordu. Bulgarlara, Ermenilere ya da Araplara bakıldığında da bu iki çizgi ayrışması karakteristiktir. Kürt ulusalcılığı da aynı ayrışmayı yaşadı.

Her halükarda Kürt ulusalcıları için en büyük açmaz Ermenilerin kendileri için belirlediği ulusal sınırlar ile Kürtlerin belirlediği sınırların bir ölçüde birbirini kapsıyor olmasıydı. Dönemin Kürt ulusalcıları “Ermeni talepleri”ni geçersiz kılmak için ya İstanbul hükümeti veya Ankara hükümeti ile eşit haklar ve otonomi karşılığı işbirliğini tercih ediyor ya da İngilizleri arkalayarak bağımsızlık kazanmayı umuyorlardı.

Hem İstanbul hem Ankara hükümeti Kürtlere eşit haklar ve otonomi vadediyordu, hem de İngilizler yakın gelecekte bir bağımsızlık olasılığına işaret ediyordu. Koçgiri bu her iki çizginin dışına çıkma arayışıdır aynı zamanda. Kurtuluşu emperyalist devletlerle işbirliğinde görmedi. Ama öte yandan Ankara hükümetine de “seninle birlikte olmam için eşit haklarım olmalı, gelecekte değil şimdi iki eşit ulus olarak hareket etmeliyiz” demiştir. Ankara’nın ya da İngilizlerin peşine takılan Kürtlerden farklı bir yol açmaya çalışmıştır.

Yol Ayrımı ve Devrimci Kopuş: KOÇGİRİ

Koçgiri hareketi ve isyanı, 1919-21 döneminde Kürt ulusal mücadelesinde bağımsız örgütlenme ve ulusal taleplerden taviz vermeme konusunda net ve kararlı duruşu temsil eder. Aynı zamanda döneme hakim olan geleneksel Kürt siyasetiyle yollarını ayıran ulusal devrimci bir çıkıştır. Geleneksel hareketin eleştirisi ve kopuş üzerinden gelişir. İsyanın önderliğini yapan kadrolar da geleneksel Kürt siyasetine hakim olan çevrelerden gelmez. Koçgiri Kürt siyasal hareketi yeni ve bağımsız bir süreçtir.

Koçgiri Kürt hareketinin bağımsızlık fikri ve yönelimi, KTC’deki otonomi-bağımsızlık tartışmaları ve ayrışmalarından önceye dayanır. Bu ayrışmayı besler, derinleştirir. Geleneksel Kürt siyaseti içindeki bağımsızlık yanlılarının siyasi iradelerinin kırıldığı ve geri adım attıkları koşullarda da, yalnız kalma pahasına, bu çizgiyi sürdürür. Kürt ulusal kazanımları olarak gördükleri hakların ve statülerin tanınmasını ister, halkın eylemiyle dayatır.

Koçgiri’de gelişen hareket, geleneksel Kürt siyasetinin aksine bağımsız örgütlenmeyi esas alır. Ne Osmanlı’ya ne de Ankara hükümetine tabi olmayı kabul eder. Koçgiri ve Dersim aşiretleri, 1919 yazında ve güzünde gerçekleştirilen Erzurum ve Sivas kongrelerine çağrılı olmalarına rağmen temsilci göndermezler. M. Kemal, Sivas Kongresi’nde Koçgiri ve Dersimli Kürtlerin desteğini almayı umar. Bu amaçla Koçgiri’deki hareketin liderlerinden Alişan Bey’le görüşür. Ona vekillik önerir. Alişan Bey, Kürdistan’ın bağımsızlığına gidişte bir aşama olarak gördükleri özerkliğin ilan edilmesini ister. Hareketin bağımsız örgütlenmesinden ödün vermez. Karşılık bulamayınca Ankara’da kurulacak mecliste yer almayı açıkça reddeder. Vekillik önerisini geri çevirmeyerek M. Kemal’in siyasi inisiyatifini kabul eden Kürt hareketi temsilcilerine karşı çıkar. Kongrelere mesafeli durur. Bu, kolektif bir duruştur. Kürt halkının kendi siyasal gücüyle kendi yönetimini kurmasının gerekli ve mümkün olduğunu savunur. Kürtlerin bu iradesinin ve Kürdistan’ın statüsünün tanınmadığı durumda M. Kemal ve Ankara hükümetiyle siyasal ilişkiler kurulmasını doğru bulmaz. Bunu, çeşitli yol ve vesilelerle dile getirir, örgütler. Bu zeminde hem M. Kemal ve ileride kurulacak olan Ankara hükümetiyle temsil olunan Türk egemen sınıflarına, hem de geleneksel Kürt siyasal hareketinin işbirliği ve uzlaşma eğilimindeki çizgisine karşı bağımsız bir hatta yürüme mücadelesi verir.

1920 yılı, Kürt hareketi ve Koçgiri bakımından ayrışma ve netleşme dönemidir. Paris konferansında Kürdistan’ın statüsü üzerine yürütülen tartışmalar ve Şerif Paşa’nın manda yönetimi altında ya da Ermenilerle konfederasyon biçiminde bağımsız bir Kürdistan için görüşmeler yapması, siyasal gündemi ve gidişatı belirler. Tartışmalar saflaşmayı derinleştirir. Şubat-Mart 1920’de, çoğunluğu Osmanlı ile siyasal çıkar ilişkileri içinde olan, Osmanlı’ya bel bağlayan aşiret liderleri ve bey aileleri ile Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında yer alan Kürt vekiller, İstanbul Fransız Yüksek Komiserliği’ne protesto telgrafları gönderirler. Şerif Paşa’nın Kürtleri temsil etmediğine dair bildiri yayınlarlar. M. Kemal de Erzurum ve Sivas kongrelerinde desteğini aldığı Kürt aşiretlerini ve beyleri yönlendirir, benzer içerikli protesto telgrafları yollamalarını sağlar. KTC Başkanı Seyit Abdülkadir de Paris’teki görüşmelerde Osmanlı heyetinin yalnız bırakılmaması yönünde telgraf çeker.

Koçgiri ve Dersim aşiretleri içinde ulusal örgütlenme hazırlıklarına önderlik eden hareket adına Alişan Bey, M. Kemal ve onu destekleyen Kürt beylerinin girişimlerine tepki gösterir. Zira Koçgiri ve Dersimli Kürtler, Kürtlerin statü kazanması ve kendi kendini yönetmesi mücadelesini Ermenilerin statü ve hak kazanımlarını engelleme bağlamında ele almazlar. Geleneksel Kürt siyasetine hakim olan Ermeni karşıtı anlayış ve tutumlar ile bu tutumların dayandığı çelişki ve çatışmalar Koçgiri ve Dersim’de karşılığını bulmaz. Kürt ulusal mücadelesinin ve bağımsızlık taleplerinin prangasına dönüştürülen Ermeni karşıtı tutumlara meyletmezler. Bu nedenle, Dersim ve Koçgiri adına ayrı bir rapor hazırlarlar, hem Ankara’ya hem de KTC vasıtasıyla Paris’teki görüşmelere gönderirler. Bu rapor ve bildirilerde Kürdistan’ın bağımsızlığı talebi net biçimde vurgulanır.

Şubat-Mart döneminde yayınlanan karşılıklı bildiriler ve protesto açıklamaları, Kürt ulusal hareketindeki saflaşmayı ve alınan pozisyonları netleştirir. Koçgiri-Dersim merkezli bağımsız ve bağımsızlıkçı çizgi ile Ermenilere karşı Türklerle birlik yanlısı Kürt hareketi arasında kopuşu hızlandırır. Kürt siyasetinin dayandığı kimi aşiretler ve liderleri, 1920 Nisan’ında kurulan Büyük Millet Meclisi’nde 72 vekille yer alırlar. Karargahı Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir komutasında Ermenilere karşı harekete dahil olurlar. Geçmişte Hamidiye Alaylarında ve aşiret birliklerinde yer almış Kürt kuvvetleri, Paris konferansında kabul edileceğine kesin gözüyle bakılan bağımsız Ermenistan’ı fiilen engelleyecek ve boşa çıkaracak askeri hazırlıklara ve eylemlere girişirler.

Henüz Paris konferansı sonuçlanmamış, Sevr Antlaşması imzalanmamışken, Koçgirili Kürtler, Kürdistan’ın özerkliği ve bağımsız örgütlenme iradesini kırmaya dönük girişimleri nedeniyle Ankara hükümetine bağlı kuvvetlerle çatışmaya başlar.

Temmuz 1920, bu çatışmaların ve irade savaşının dönüm noktasıdır. Koçgirili Kürt kuvvetleri, Çulfa Ali Türk karakolunu basar ve askerleri esir alırlar. 25 Temmuz’da, Refahiye’den Kuruçay’a gitmekte olan hükümet birliklerine baskın yapar, 26 sandık cephaneye el koyarlar. Bir gün sonra Refahiye’yi kuşatıp denetimlerine alırlar. Giresun’dan Eğin’e cephane taşıyan birliklere de saldırılar düzenlerler.

Ankara hükümeti, bu saldırılara karşı bir yandan bölgeye askeri kuvvet sevk eder, diğer yandan zaman kazanmaya çalışır. Buna göre, Refahiye’ye giren Alişan Bey oranın kaymakam vekili, kardeşi Haydar Bey ise İmralı bucak müdürü olarak atanır.

Bu tarihsel dönemeçte, Kürt ulusal birliğini tesis edecek, ulusal mücadeleye önderlik edecek merkezi bir önderlik ve ortak siyasal program oluşturulamaz. Kürt siyaseti ve önderliğinin büyük bölümü BMM çatısı altında Türk egemen sınıflarıyla ittifak temelinde özerk Kürdistan’ı savunur; onların siyasi, askeri inisiyatifinde Ermenilerle savaşa tutuşur. Koçgiri-Dersim merkezli hareket ise Kürdistan’ın özyönetim iradesini kırmayı amaçlayan askeri sevkiyatları ve siyasal baskıları nedeniyle Ankara hükümetiyle açık çarpışmalara girişir. Koçgiri isyanının dayandığı hareket, sadece siyasi bildiriler ve diplomatik girişimlerle değil, işgalci askeri varlığa karşı eylemleriyle de devrimci kopuşunu derinleştirir. 1920 yazında olgunlaşan bu kopuşun üzerine Sevr Antlaşması gelir. Bu süreçten sonra Koçgiri ve Dersim Kürtleri bağımsız Kürdistan için ayaklanma hazırlıklarını yoğunlaştırır ve hızlandırırlar.

Sevr Ve Kürdistan’ın Bağımsızlığı

Sevr Antlaşması, İstanbul hükümeti ile paylaşım savaşının galibi emperyalist devletler arasında 10 Ağustos 1920’de imzalanır. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı dağıtıldığı için bu antlaşma mecliste onaylanmaz. Büyük Millet Meclisi ve Ankara Hükümeti ise bütünüyle karşı çıkar, reddeder.

Sevr Antlaşması’yla Boğazlar için uluslararası statü öngörülür. Antlaşmaya göre Rodos hariç Ege adaları, Doğu Trakya ve iç bölgeleriyle İzmir Yunanistan’a; Suriye ve Kilikya Fransa’ya; Irak, Filistin, Mısır ve Kıbrıs İngiltere’ye; on iki ada, Rodos ve Antalya’ya kadar Akdeniz kıyıları İtalya’ya verilir. Arabistan İngiltere bünyesine bırakılır. Ermenistan’a bağımsızlık, Kürdistan’a bir yıllık özerklikten sonra istenirse bağımsızlık tanınır. Türklere sadece Orta Anadolu kalır.

Osmanlı’nın dahil olduğu emperyalist paylaşım savaşı ezilen halkların ve emekçi sınıfların çıkarına değildir. Sözde yurt savunması adı altında bu gerici savaşta egemen sınıfların ve emperyalist ittifakın desteklenmesi yanlıştır. Bu savaşta Kürtlerin, Ermenilerin, Arapların ve diğer ezilen halkların kendi ulusal talepleri etrafında örgütlenmeleri, Osmanlı’yı hedef alan mücadelelere girişmeleri ya da öz savunma geliştirmeleri haklıdır, meşrudur. Devrimciler, komünistler bu mücadelelere egemen sömürücü sınıfların penceresinden bakmazlar, bakamazlar.

Paylaşım savaşı sonrası “barış” görüşmeleri de paylaşım savaşının devamıdır. Sadece “masa”da ve diplomatik müzakerelerden ibaret değildir. Sahada atılan adımları, tutulan mevzileri ve kazanılan avantajları da içeren bir güç ve irade çatışması halinde sürer. Yine gerici egemen sınıfların tarafları olduğu görüşmelerde ezilen halkların kaderlerini belirleyecek kararlar alınırken, halklara kurbanlık koyun misali yazgısını beklemek değil, doğrudan ya da eylemlerinin siyasal sonuçları dolayımıyla müdahil olmak düşer. Gerek mücadele sahasında, gerekse uluslararası platformlarda ortaya çıkan siyasal fırsatlara dayanması da, siyasal mevziler kazanması ve bu yollarla taleplerini egemen sınıflara dayatması da siyasal stratejinin gereğidir. Ezilenlerin siyasal pozisyonları ve yönelimleri de Türk-Osmanlı egemen sınıflarının ya da emperyalistlerin yaklaşımlarıyla değil, taleplerinin ve mücadelelerinin haklılığı ve meşruluğuyla değerlendirilir.

Bu nedenle Kürtler, Ermeniler, Araplar Sevr Antlaşması’na Türk egemen sınıflarının penceresinden bakmazlar. Keza, emperyalistlerin gözüyle de ele almazlar. Türk egemen sınıflarının, ortaya çıkan siyasal koşullar ve mücadele imkanlarından haklı talepleri yönünde yararlanan Kürtleri, Ermenileri, Arapları “emperyalizmin işbirlikçisi ve hain” ilan etmesi kendi siyasal, sınıfsal duruşunun ifadesidir. Oysa ezilen halklar aynı siyasal gelişmelerde yaşadıkları katliamların, sergiledikleri direnişlerin ve gerçekleştirdikleri ayaklanmaların görünür kıldığı ulusal mücadelelerinin siyasal karşılığını bulurlar. Bunun egemenlerin lütfu olmadığını, kendi mücadeleleriyle bu düzeye taşındığını bilirler, görürler. Güçleri ve iradeleri oranında değerlendirmek isterler. Kürdistan’ın statüsüne dair Sevr kararlarını da bu zeminde değerlendirirler.

Türk ulusu için de yeni bir durum oluşmuştur, egemen ulusken Sevr’le birlikte ezilen ulus durumuna düşmüştür. Bu yeni şartlar altında emperyalist paylaşıma karşı ulusların tam eşitliğine ve birlikte kurtuluşuna dayalı ortak mücadele örgütlenmeliydi. Ne var Türk egemen sınıfları egemen ulus ayrıcalığından vazgeçmeye niyetli değildi. Hristiyan ulus ve toplulukların ezilmesini, Kürtlerin de gelecekteki kimi haklar karşılığında kendine tabi olmasını istiyordu. Bu “kimi haklar” hiçbir biçimde “eşit haklar”ı ya da ulusal statüyü kapsamıyordu. Nitekim durumunu sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz Türk egemen sınıfları tüm sözlerini yuttu, onlarla ittifak yapan Kürtlere ihanet etti. Bu koşullar altında Koçgiri’nin ilk etapta özerklik biçiminde de olsa birlikte mücadele için ulusal statünün kabulünü istemesi ve bu amaçla ayaklanması haklı ve meşrudur.

Hozat Bildirgesi

Ankara hükümetinin Sevr’e karşı çıkarken Kürtlerin talepleri ve Kürdistan’ın statüsü konusundaki tutumunu net olarak açıklamaması, oyalayıcı söylemlerle geçiştirmesi üzerine Koçgirili ve Dersimli Kürt aşiretler ayaklanma hazırlıklarına girişirler. Kangal’a bağlı Yelice Köyü’nde bulunana Hüseyin Abdal Tekkesi’nde bir toplantı yaparlar. Toplantıda “Sevr Antlaşması’nın tatbiki ve Diyarbakır, Van, Bitlis, Elazığ, Dersim ve Koçgiri mıntıkalarını ihtiva eden bağımsız bir Kürdistan’ın teşkilini başarmak için silaha sarılmaya ve bu uğurda sonuna kadar savaşmaya” tam bir ittifakla karar verilir, and içilir.[2]

Koçgiri aşiretlerini birleştiren bu toplantıdan sonra, Kasım 1920’de Koçgiri isyanının önderlerinden Alişan Bey ve Alişer Dersim Hozat’a geçerler. Burada Dersim aşiretleriyle yapılan toplantılar sonucunda 15 Kasım 1920 tarihli bir bildirge hazırlanır ve Ankara hükümetine iletilir. Koçgiri isyanının dönüm noktası olan Hozat Bildirgesi’nde şu talepler yer alır:

1 - Kürdistan’a muhtariyet idaresine muvafakat eden İstanbul Saltanat idaresinin bu tablodaki kararını M. Kemal hükümetinin de resmen kabul edip etmeyeceğinin açıklanması,

2 - Kürdistan muhtariyet idaresi hakkında M. Kemal hükümetinin görüş noktasının ne olduğu hususunda Dersimlilere acilen cevap verilmesi,

3 - Elazığ, Malatya, Sivas, Erzincan mıntıkaları hapishanelerinde mevcut bütün mevkufların hemen serbest bırakılması,

4 - Kürt çoğunluğu bulunan mıntıkalarda Türk hükümeti idare memurlarının geri çekilmesi,

5 - Koçgiri mıntıkasına gönderildiği haber alınan müfrezelerinin derhal geri çekilmesi.

Ankara hükümeti, bu açık, net ulusal talepleri kabul ettiğini ilan etmek yerine, bir yandan bölgeye asker yollamayı sürdürür, diğer yandan oyalayıcı adımlar atar. Elezığ’dan Dersim’e bir “nasihat heyeti” gönderir. Elazığ valisinin M. Kemal adına Kürt taleplerini karşılamaya hazır olduğu iletilir. Ancak inandırıcı bulunmaz. Bu aşamada Nasihat Heyeti Diyap ve Meço ağaları ikna eder, Dersim mebusu olarak meclise katılmalarını sağlar. Ancak Dersim ve Koçgiri aşiretleri 25 Kasım 1920’de yeni bir açıklama yayınlar, Elazığ valiliği vasıtasıyla Ankara’ya iletir. Açıklama şöyledir: “Sevr anlaşması mucibince Diyarbekir, Elazığ, Van ve Bitlis vilayetlerinde müstakil bir Kürdistan teşekkül etmesi lazım geliyor. Binaenaleyh bu teşkil etmelidir, aksi takdirde bu hakkı silah kuvvetleriyle almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.”[3]

Bu açıklamanın yarattığı siyasi basıncın diğer Kürt aşiretlerini de etkileme ve harekete geçirme gücü vardır. Ankara hükümeti bunun önünü almak ister. Birkaç kişinin ikna edilerek Dersim mebusu olarak meclise katılması buna yetmez. Meclis’te bulunan 72 Kürt vekilin bu çizgiye ve iradeye karşı çıkması istenir. Bu vekiller de ortak bir açıklama yaparak Ankara hükümetinin yanında olduklarını ilan ederler. Koçgiri ve Dersimli aşiretler ise 72 Kürt vekilin mecliste yer almasını ve kendilerine karşı Ankara hükümetinin yanında saf tutmalarını şiddetle eleştirirler. “Meclisteki mebusların Dersim’i temsil hakkına sahip olmadıklarını, Dersim’in müstakil idare istediğini, ancak bu milli talebin Ankara hükümeti tarafından kabul ve resmen ilanından sonra Kürdistan’ın konfederasyon şeklinde hükümetle işbirliği yapabileceğini” belirtirler.[4]

Süreç ayaklanmaya doğru evrilirken “şimdi zamanı değil” diyenlerle buna cepheden karşı çıkanlara rağmen, bu bağımsızlık iradesi ve statü talebi siyasal bakımdan etkili olur. M. Kemal ve Ankara hükümeti üzerinde, Kürtlerin statüsü konusunda yaklaşımlarını açıklama baskısı yaratır. Bu konuda daha net ve bağlayıcı açıklamalara zorlar. 1921 yılı Ocak ayında, yani Hozat Bildirgesi’nden iki ay sonra kabul edilen Teşkilat-ı Esasi’de öz yönetime vurgu yapılmasında Koçgiri ve Dersim’in ayaklanmayı göze alan ve hazırlayan statü ilan ve eyleminin de güçlü rolü vardır. Bu mevzinin kazanılmasında, Koçgiri ve Dersimli aşiretlerin iradesinin zorlayıcılığı da diğer etmenler kadar pay sahibidir. M. Kemal her türlü siyasal hareket ve örgütlenmeyi kendi önderliği altında toplamak ister. Muhalifleri, siyasal rakiplerini ve bağımsız örgütlenen kesimleri (TKP önderliği, Çerkez Ethem gibi) tasfiye eder. Ezilenlere bağımsız örgütlenme hakkı tanımaz. Aynı gayeyle Koçgiri Dersim Kürt direnişinin bağımsız örgütlenme iradesini kırmaya ve bağımsızlıkçı çizgisini tasfiye etmeye önem ve öncelik verir. Koçgiri’nin üzerine askeri sefer düzenler.

Koçgiri İsyanı

Koçgiri-Dersim arasında geçişlerin mümkün olacağı 1921 baharı ayaklanma tarihi olarak belirlenir. Ancak bu plan hayata geçmez. Ankara hükümeti asker sevkiyatıyla, Koçgiri’yi planlanandan önce harekete geçmeye kışkırtır.

13 Şubat 1921’de Ankara hükümeti, 6. Süvari Alayı’na İmranlı’ya girmesi talimatı verir. Aşiretlere silahlarını teslim etmedikleri takdirde civar köylerin imha edileceği duyurulur. Bunun üzerine 6 Mart günü Koçgiri aşiretleri ayaklanır. İmranlı’yı kuşatır ve ele geçirir. Türk alayını esir alır. Komutan Miralay Halis’i yargılar ve kurşuna dizer. 8 Mart’ta Ovacık aşiretlerinden oluşan Kürt kuvvetleri geçitlerin karla kaplı olmasına rağmen dağları aşar ve Kemah’ı ele geçirir. Fakat bu hareketin dışında zorlu geçitleri aşma imkanı bulamazlar.

İlk hamlede bölgede belli başlı merkezlerde denetimi de ele alan Koçgiri isyancı Kürt kuvvetleri, BMM’ye bir telgraf çekerek, Zara ilçe merkezi hariç Koçgiri, Refahiye, Divriği ve Kuruçay ilçelerinin mümtaz bir vilayet haline getirilmesini, yerli halktan bir vali atanmasını isterler.

Bu gelişmeler üzerine 10 Mart’a Ankara hükümeti örfi idare (sıkıyönetim) ilan eder. Olağanüstü yetkilerle donatılmış olan Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki merkez ordusu ile Topal Osman komutasındaki Giresun Müfrezesi (47. Alay/Laz Alayı) adlı katliamcı çeteler Koçgiri’ye kaydırılır. Çetin kış koşullarında Dersim dağlarını aşamayan kuvvetler Koçgiri’nin yardımına yetişemez. Koçgirili aşiretler yalnız kalır.

Koçgirili Kürtler, isyanın planlanandan önce başlamasına rağmen direnişlerini kararlıca sürdürürler. Sakallı Nurettin Paşa ve Topal Osman çetelerinin kanlı, vahşi saldırılarına karşı 4 ay boyunca direnirler. İsyan, Alişan Bey’in teslim olduğu 17 Haziran tarihine kadar sürer. İsyanın önderlerinden Baytar Nuri ile Alişer ve eşi Zarife Dersim’e geçerler.

İsyandan bir kaç ay sonra Meclis’in görevlendirilmesiyle bölgede inceleme yapan Koçgiri Tahkikat Heyeti (KTH) bir rapor hazırlar. Bu rapor bile Koçgiri’de gerçekleştirilen kıyım ve yıkımın ne denli büyük olduğunu gösterir. Buna göre merkez ordusu ve Topal Osman çeteleri tarafından 1703 Kürt hanesi yakılmış ve tahrip edilmiştir. Zara’da 96, Refahiye’de 11 köy ortadan kaldırılmıştır. Bine yakın kişi öldürülmüştür. Sivil halkın da katledildiği kayıt altına alınmıştır. Köyler kuşatılmış, nüfus göçe zorlanmıştır. Bu esnada halkın mallarına zorla el konulmuş, yağmalanmıştır. Bu “tenkil harekatı” ve Sakallı Nurettin Paşa’nın vahşi saldırıları ile katliamlar da rapora yansıtılmıştır.[5]

KTH’nın bu raporundan sonra meclis “genel af” ilan eder. Koçgiri isyanı vesilesiyle tutuklananları bırakır, köylere dönüşe izin verir. Ancak bu da Ankara hükümetinin siyasi ihtiyaçlarının ürünüdür. Bir yandan Batı Anadolu’da savaş yürütmektedir. Koçgiri ve Dersim bölgesinde aşırı güç bulundurmaya yol açacak bir harekat, kuvvetlerini parçalayacak, savaş cephesini genişletecektir. Üstelik dört aylık yıkım ve kıyım sonrasındaki tenkil saldırıları ile bölge tamamen yıkılmış, isyancıların iradesi kırılmıştır. Son olarak, bölgedeki vahşi saldırı ve katliamların Kürt halkının genelinde infial yaratması, meclisteki vekilleri de rahatsız etmesi söz konusudur. Bu nedenle bir yandan saldırıları geri çeker, diğer yandan katliam ve saldırılardaki rolü nedeniyle Sakallı Nurettin Paşa hakkındaki şikayetleri inceler. Ancak ne Sakallı Nurettin Paşa, ne de Topal Osman için meclis soruşturması açılır. Bu soruşturmaların açılmasını bizzat M. Kemal engeller.

Böylece Kürt ulusal ayaklanmaları içerisinde net ulusal taleplerle gerçekleştirilen Koçgiri isyanı kanlı bir şekilde bastırılır. Kürt ulusal özgürlük davasının bağımsız örgütlenme iradesi kırılır, bağımsızlık talebi geriletir. Koçgiri isyanı, dünden bugüne birçok yönüyle turnusol işlevi de görür. Bunların belli başlılarına değinmekte yarar var.

Koçgiri İsyanı Ve Kürt Özgürlük Hareketi

Koçgiri isyanı, M. Kemal hükümetinin ve Türk egemen sınıflarının Kürt ulusal taleplerine yaklaşımlarının ipliğini pazara çıkarır. 1921 Anayasası ve M. Kemal dahil yetkili ağızlardan dile getirilenlerle yaratılan yanılsamayı deşifre eder. Zira bugün de Kürt ulusal özgürlük hareketi (KUÖH) tarafından özyönetim ve statü konusunda çokça atıf yapılan 1921 Anayasasının mürekkebi daha kurumadan M. Kemal ve Türk burjuvazisi Koçgiri ve Dersimli aşiretlerin üzerine asker gönderir. Kürtlerin Kürdistan’da bağımsız bir irade ve yönetim oluşturmasını kabule yanaşmaz. Bu iradeyi kırmayı amaçlar ve istediği sonucu alır.

M. Kemal’in, Kürdistan’ın kendi kendini yönetmesine doğrudan vurgu yaptığı bir talimata bugün de çokça atıf yapılır. M. Kemal imzasıyla El-Cezire (Irak) Cephesi komutanlığına gönderilen talimatta, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı uyarınca Kürdistan’da doğrudan halkın oluşturacağı yerel yönetimlerin kurulması konusunda El Cezire komutanlığı yetkili kılınır.[6]

Ne zaman? 27 Haziran 1921’de. Yani Koçgiri’nin vahşi katliamlar ve yıkımla yerle bir edilip isyanın kanla bastırılmasından, Kürt halkının örgütlenme iradesinin bağımsız damarının kesilmesinden 10 gün sonra. Yetkili kılınan kim? El-Cezire komutanlığı. Yine Türk egemen sınıf geleneği: “özyönetim olacaksa, onu da biz kurar ve yönetiriz”. Kısacası “ez, çöz” siyasi rotasından ayrılmaz.

M. Kemal ve Ankara hükümetinin Koçgiri’de giriştiği katliam ve saldırılar, Kürtlerin ulusal talepleri ve kendi kendini yönetme iradesi karşısındaki gerçek duruşunu gösterir. Kürdistan’ı ilhak ve sömürgeleştirme niyetini ele verir. Ne var ki, o dönemde mecliste yer alan Kürt vekiller dahil geleneksel Kürt hareketini oluşturan kesimler Koçgiri isyanının üzerinden verilen siyasi mesajları doğru okuyamamıştır. 1923 Lozan yenilgisi de bu siyasetin sonu olur. Oysa Lozan’da beliren tablo için de iki yıl öncesinden uyarıcı olmuştur Koçgiri isyanı. Geleneksel Kürt siyaseti bundan dersler çıkaramamıştır.

Geleneksel Kürt hareketinin Koçgiri isyanına destek vermemesi ile bugünkü özyönetim ilanları ve direnişleri karşısında “sırası değil erken” ya da “yanlış” diyenlerin duruşu aynı zemindedir. Kürtlerin statü talebini ilan edip kabul edilmesini dayatan Hozat Bildirgesi karşısındaki tutumları, bugünkü statü ilanı ve özyönetim direnişleriyle arasına mesafe koyanlarla aynı çizgidedir. Orta ve uzun vadedeki sonuçlarının da benzer olacağını görmek için kahin olmaya gerek yok. 1920’lerde geleneksel çizgi Lozan’da iflas eder, bu geleneğin örgütlediği isyan kanla bastırılır, peşinden inkar ve imha siyaseti gemi azıya alırken, bugün özyönetim direnişlerine mesafeli duran kesimlerin farklı bir yön ve yönelimleri yoktur.

Koçgiri hareketinin, geleneksel Kürt hareketinin eleştirisi ve kendi bağımsız örgütlenmesine dayanarak ulusal talepleri tavizsiz savunması, döneminin ulusal devrimci çıkışı olarak örnektir. Bugün PKK önderliğindeki Kürt ulusal özgürlük hareketinin ortaya çıkışı, gelişimi ve bugünkü siyasal duruşu da Koçgiri’nin geliştiği ve geliştirdiği tarza yakındır. Koçgiri hareketi gelişip olgunlaşmadan kırılmıştır, ama bugünkü KUÖH’ün çıkışında ve gelişmesinde Koçgiri’nin çizgilerini görmek mümkündür. KUÖH de, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kürt siyasetinde belirleyici olan geleneksel Kürt siyasal çizgisinin eleştirisi ve onlardan kopuş üzerinden gelişmiştir. Başta KDP olmak üzere bu geleneksel çizgiyi temsil eden hareketlerle mücadele içerisinde kendi yolunu açmıştır. Bugün de bütün parçalarda Kürt ulusal birliğinin örgütlenmesi ve bağımsız, özgürlükçü çizgisinin korunması için çetin mücadeleler yürütmektedir.

Rojava devriminin gelişiminde de aynı tarzı görmek mümkündür. Rojava devrimi de Koçgiri isyanının ve önderliğinin yaptığı gibi verili siyasal duruma hücum eden devrimci bir yolu sürmüştür. KDP-Barzani çizgisinin Türk sömürgeciliğiyle birlikte Rojava devrimini kuşatma saldırılarına karşı direnir.

Bu nedenlerle Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesi ve ayaklanmaları içerisinde en az vurgu yapılan Koçgiri isyanı, aslında o tarihsel momentten bugüne net masajları ve mirasıyla daha fazla tanınmayı hak eder. Bugün Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de yükselen özyönetim direnişleri ve Kürt ulusal statüsünün sömürgeciliğe dayatılması bakımından atıf yapılacak en net, duru ulusal ayaklanmadır Koçgiri.

Koçgiri İsyanı Ve Emekçi Sol

Günümüzde Koçgiri isyanı, emekçi sol çevrelerde genel itibariyle ilerici bir Kürt ulusal ayaklanması olarak kabul görülür. Ama bu konuda istisnalar da vardır. Örneğin Halk Cephesi çevresi, Koçgiri isyanını gerici bir ayaklanma olarak görür. Çünkü onlara göre Ankara hükümeti ve M. Kemal emperyalizme, emperyalist işgale karşı direniyor, “devrimci, anti-emperyalist kurtuluş savaşı” veriyordur. Yine onlara göre, böyle bir harekete karşı olmak, onun “emperyalizme karşı mücadelesi”nde zayıflamasına yol açacak bir harekete girişmek demektir. Bu da emperyalizme hizmet eder, gericidir vb fevri göndermelerle süreci Kemalist hareketin mantığı ve refleksiyle okur. Koçgiri isyanına da bu cepheden yaklaşır.

Halk Cephesi’nin handikaplı kavrayışı Koçgiri’nin siyasal durumunu ve duruşunu anlamaz. Bugün de Rojava Devrimi ve Bakûr’daki özyönetim direnişleri karşında aynı konumdadır.

Bu yaklaşım özünde ezilen ulusların hakim ulusu desteklemesini salık verir. O gün Kürtlerin Türk egemenlerini, bugün de Kürtlerin Suriye egemenlerini desteklemesini önerir. Hakim ulusu desteklemeyenleri emperyalizmin işbirlikçisi olmakla itham eder. Bu, Lenin’in mahkûm ettiği II. Enternasyonal oportünizminin bir benzeridir. Ezilenleri silahsızlandırır. Onun bağımsız örgütlenmesine ve kendi talepleriyle dövüşmesine engel olur. Bu iradelerini yok sayar, ret ve mahkum eder. Onları egemen sınıfın peşine takar. Bağımsız örgütlenen, bağımsız çizgisinde ve taleplerinde ısrar eden, taleplerini halkın devrimci eylemiyle kazanmaya çalışan, burjuvazinin inisiyatifini tanımayan, kendi iradelerini onlara dayatan hareketleri ve isyanları da gerici olarak tanımlar. O nedenle dün Koçgiri’ye, bugün de Rojava’ya gerici demesi, emperyalistlerle ilişkiliymiş gibi yaklaşması, ilgili momentte burjuvazinin yaklaşımını benimseyip savunmasından başka bir şey değildir.

Devrimi anlamasını engelleyen bu enfeksiyonun kaynağı da Kemalist yaklaşımı ve anti-emperyalizmi burjuva milliyetçi bir ufuk ve mantıkla kavramasıdır. Daha o aşamada ufkunu Türk egemen sınıflarını temsil eden M. Kemal’in burjuva ulusal hareketiyle sınırlamasıdır. Kemalist hareketin içinden düşünmesidir. O tarihsel momentte M. Kemal ve Türk burjuvazisinin önderliğinde Türk ulusal bağımsızlık hareketi ile Koçgiri-Kürt ulusal bağımsızlık hareketi çakışır. Bunlardan ilki burjuva milliyetçi bir zemindedir. Ezilen halkların (Kürtlerin, Ermenilerin ve diğer halkların) bağımsız örgütlemesini engeller, kendi kaderlerini ellerine alma irade ve imkanlarını en başından itibaren tasfiyeye yönelir. Ki bu onun ezilenlerce desteklenip desteklenmemesi bakımından temel bir kriterdir. İkinci hareket ise ezilen, siyasal baskı altında tutulan halka, onun bağımsız yurtsever örgütlenmesine dayanır.

Burjuva milliyetçi zeminde örgütlenen Türk ulusal bağımsızlık hareketinin anti-emperyalistliği sınırlıdır. Halka dayalı bağımsız örgütlenmeyi ve sömürgeciliğe karşı ulusal kaderini belirleme iradesini bayraklaştıran Koçgiri isyanı ve Kürtlerin hareketi neden ondan geri ve gerici olsun ki? İttihat ve Terakki geleneğini sürdüren, ezilen halkların örgütlenmelerini zor yoluyla engelleyen, iradesini kırmaya çalışan hareketle çatışma, Koçgiri hareketinin değil, Kemalist hareketin o aşamada da görülen gerici özelliklerine delalettir. Kürtlerin, Ermenilerin bu gerici saldırılara karşı kendi haklarını ve davalarını savunmaları mı onları gerici yapar? Burada açıkça ulusal mücadelenin ve anti-emperyalizmin burjuva milliyetçi kavranışı görülmektedir.

Üstelik bu bahiste belirtmeye gerek yoktur ama yine de vurgulayalım. Koçgiri isyanını gerici olarak gören hiç bir çevre, Koçgiri ve Dersim aşiretlerinin başka herhangi bir siyasal güce, egemen devlete ya da ilişkilerine yaslandığını iddia etmez. İma edenlerin imalarını destekler verileri de yoktur.

Halk Cephesi bu zeminde yalnız da değildir. Kemalizm virüsünün ve şovenizmin etkilerinin siyasal kavrayışı dumura uğrattığı bu zeminde Doğu Perinçek ve Vatan Partisi ile yan yana düşmeleri ise -anlayan için- siyasetin ve tarihin en yaman eleştirisidir.[7]

Koçgiri İsyanı Ve Aleviler

Koçgiri isyanı açık ve net ulusal talepleriyle bir Kürt ulusal ayaklanmasıdır. Onu özgün ve özel yapan bir diğer özelliği bu ayaklanmanın Kızılbaş Alevi inancından Kürtler tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır. Buna rağmen bu isyanın gerek Koçgiri Kürtleri, gerekse Kızılbaş Kürtlerin geneli bakımından hakkıyla ele alındığı söylenemez. Son dönemde Koçgiri kimliğiyle örgütlenme pratikleri baş gösterse de bu durum henüz değişmemiştir. Kızılbaş Kürtlerin bugün Kürt ulusal mücadelesi ve ulusal demokratik talepleriyle kurduğu ilişkiye dair dünden yükseltilmiş bir pratik eleştiri olarak okunmalıdır Koçgiri isyanı.

Koçgiri isyanı, Kızılbaş Kürtlerin Alevilere dönük katliamlar içerisinde dile getirip adalet mücadelesinin konusu yapmalarıyla yetinmemeleri gereken bir miras taşır, Koçgiri isyanıyla yüzü geriye dönük bir ilişki kurulması onunu mirasının kavranmasını da sınırlar. Koçgiri isyanı, Kızılbaş Kürtlerin Kürt ulusal mücadelesi ve talepleriyle nasıl ilişki kurmaları gerektiği konusunda bugün için de yol gösterir.

Koçgiri isyanında Kızılbaş Aleviler, Kürdistan’ın kendi kendini yönetmesi ve ulusal özgürlük davasının asli, aktif bir öznesi olmuşlardır. Koçgiri isyanı esnasında ve sonrasında yaşanan vahşi katliamlar ve baskılarla başlayan, Dersim katliamları ile Kürdistan’ın sömürgeleştirilmesinin tamamlandığı yoğun ve sürekli devlet şiddeti, bilhassa Koçgiri’de ulusal bilinç ve taleplerle örgütlenmeyi geriletmiştir. Kürt ulusal birliğinin sağlanamaması, mezhep ayrımcılığının ve önyargıların giderilmemesi, iç rekabet ve parçalanmalar, Koçgiri’de ve genel olarak Kızılbaş Kürtlerde inanç kimliğinin ulusal kimliğin önüne geçmesine yol açmıştır. Ulusal taleplere ve mücadelelere yabancılaşmayı getirmiştir. 1970’lerle birlikte devrimci demokratik hareketlerin kitle tabanı ve kadro yatağı olan Alevi toplumu ve Kürt Kızılbaşları, bu dönemde de faşist saldırılara maruz kalır. Ama Koçgiri isyanının dile getirdiği taleplerle yeniden ilişki kurmaz. Kürt ulusal mücadelesini yürüten hareketlere mesafeli durur.

Kızılbaş Kürtler hem ulusal kimlikleri hem de inanç kimlikleri nedeniyle inkar ve asimilasyona tabi tutulur. Bu coğrafyanın en temel sorunlarından olan Alevi ve Kürt sorunlarının toplumsal kesişim kümesi ve birleştirici dinamiğidir. Kürt ulusal mücadelesinin ve demokratik taleplerinin Kızılbaş Kürtler cephesinden Koçgiri isyanının düzeyinde kavranması, Kürt ulusal birliğinin önündeki çitlerden birinin daha yıkılması anlamına gelir. Kürt ulusal taleplerinin, başta Alevi hareketinin diğer toplumsal dinamikleri olmak üzere batıya taşınmasında devrimci bir köprü oluşturur. Keza, Alevilerin demokratik taleplerinin Kürt ulusal demokratik talepleri ve mücadelesiyle buluşması demektir. Bu coğrafyada faşist diktatörlüğü, inkarcı, asimilasyoncu, tekçi, sömürgeci, rejimi geriletecek birleşik halk mücadelesinin köprüsünü kurar. Koçgiri isyanının ve mirasının güncel kavranışı bu temelde ve zeminde olabilir. Koçgiri’nin mirasıyla ilişki pratik olarak da sağlanabilmelidir. Koçgiri isyanında vahşi saldırılar, katliam ve zulümle ezilen ulusal demokratik talepler bugün Sur’da, Cizre’de, Nusaybin ve diğer özyönetim direnişlerinde dalgalandırılıyor. Koçgiri ile girişilen mücadele bugün buralarda sürüyor. Bu nedenle, süregiden özyönetim direnişleri aynı zamanda Kızılbaş Kürtler başta gelmek üzere Alevilerin de direnişi ve mücadelesidir. Koçgiri’nin siyasal mirası ve tarihsel kavranışı da bu düzeyde olmalıdır.

Bu noktada, marksist leninist komünistlerin yaklaşımını ayrıca belirtmek gerekir. Kürt ulusal demokratik talepleri ve KÖH ile eylemli ilişki kuran komünistler, Koçgiri isyanının mirasını kavrayan bir siyasal duruşla, Kızılbaş Kürt hattının örgütlenmesinin siyasal önemi ve önceliğini görmüştür. 90’larda yükselen Kürt devriminin bu hattan batıya açılması, bu zemindeki birleşik devrimin geliştirilmesi çabası ve yönelimi içinde olmuştur. Marksist leninist komünistler bugün de coğrafyadaki devrimci, demokratik kuvvetlerin ve toplumsal kesimlerin Kürt ulusal direnişiyle buluşmasında öncü ve örnek bir duruş sergiler. Birleşik devrim stratejisinin bir gereği olarak ilerletir. Koçgiri isyanının bugüne kılavuz olan yönleriyle kavranması ve kavratılıp hem Kürt özgürlük hareketine hem de Alevi toplumuna taşımasında özel bir yerde durur. Rojava’da, Bakûr’daki özyönetim direnişlerindeki pratik varoluşu ve çağrılarıyla da bu tarihsel mirası güncellemektedir. Bu direnişlerde ölümsüzleşen ve dövüşen Alişer Dersimlerin artan varlığı da bu bağın nişaneleridir.

Dipnotlar

[1] Koçgiri, hem Kızılbaş-Alevi Kürt aşiretlerinin birliğinin hem de bu aşiretlerin yaşam alanlarını ifade eden coğrafi bölgenin adıdır. Günümüzde siyasi-idari harita üzerinden tarif edilirse; Sivas’ın İmranlı, Zara, Kangal, Divriği, Suşehri, Hafik ilçeleriyle Erzincan’ın Kuruçay, Refahiye ve Kemah ilçelerini kapsar.

[2] Mamo Baran, Koçgiri-Kuzeybatı Dersim, İstanbul 2002, s.17-18, aktaran Ali Dersimi Dersim-Koçgiri Direnişleri, Alişer Efendi ve Zarife Xatun, Peri Yayınları, İstanbul 2010, s.87

[3] Ali Dersimi(Derleyen), age. s.69

[4] Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi Cilt 6, s.1907

[5] Dilek Kızıldağ Soileau, Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu Üzerinden Dersim ‘38’i Yeniden Düşünmek, Kürt Tarihi Dergisi, sayı: 17 Mart-Nisan 2015, s.35, dipnot 3

[6] TBMM Gizli Zabıtları Cilt 3, İş Bankası Yayınları s. 551, aktaran Arif Çelebi, 1921 Anayasası-Özyönetim, Özerklik, Kürtler ve Emekçi Sol, Marksist Teori s.18 Kasım/Aralık, 2015, s.19

[7] Perinçek ve Aydınlık geleneğinin Koçgiri’ye ilişkin yaklaşımları için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim, 4.Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Kaynak Yayınları s.102-105

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi