Gündem: Pirsus Katliamı Düşmanı Vurmalıdır

Şüphe yok ki, devrimin örgütlenmesi ve zaferi büyük bedeller gerektiriyor. Burjuvazi, tek tek ülkelerde iktidarını korumak, emperyalist hegemonyayı büyütmek, sosyalist Sovyetler Birliği'ni işgal edip yıkmak, ulusal özgürlük mücadelelerini boğmak için yalnızca geçtiğimiz yüzyılda onmilyonlarca işçiyi, köylüyü, kadını, genci, emekçiyi yok etmekte duraksamadı. İnsanlığa karşı en ağır suçları işlemekte tereddüt etmedi. Bunlarla soydaş olan inkarcı sömürgeci faşist rejim de aynı yoldan yürüdü, aynı yoldan yürüyor. Diktatörlük, resmi kuvvetlerinin yanı sıra, kimi siyasi koşullarda faşist mhp-ülkü ocaklarıyla, kimi koşullarda hizbulkontrayla işbirliği içinde veya onların kimliğini taşıyan kontrgerilla tetikçileriyle yürüttü katliamcı saldırılarını. Günümüz koşullarında bunlara, katliam, işkence ve tecavüz makinası, politik islamcı faşist daiş eklendi. Akp-daiş işbirliği, Suriye ve Rojava dışında, kendini, Reyhanlı katliamında, HDP'nin Mersin ve Adana il binalarında patlatılan bombalarda ve yine HDP Amed mitingindeki kitle kıyımını amaçlayan bombalı saldırıda açığa vurdu.

Son örnek Pirsus oldu. Faşist diktatörlük daiş'le işbirliği içinde, Pirsus'ta, asla unutulmayacak, asla hesapsız kalmayacak kitle katliamlarına bir yenisini ekledi. Genç komünistlere odaklanmış yok etme planıyla 33 özgürlük neferini katletti, onlarcasını ağır biçimde yaraladı.

Pirsus kıyımı, devrimci ve antifaşist gençliğe yönelik faşist katliamcı saldırıların en büyüğüydü. 1 Mayıs 77, Maraş, Sivas, Gazi, Lice, Digor, Roboski katliamlarında güdülen, kitleleri yıldırmak, sempatizan güçlerin geri çekilmesini sağlamak, öncülerin iradesini kırmak, Pirsus kıyımının da genel hedefleriydi. Faşist düşman bu türden bir katliam planını 19 Temmuz'da, Rojava devriminin yıldönümünde Pirsus'ta yapılan halk kutlamasında da uygulayabilirdi. Hiçbir özel zorluğu yoktu. Çok daha fazla sayıda insanı katledebilirdi. Öyle yapmadı. Çünkü özel bir hedefi vardı.

Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti tarafından oluşturulan, halk düşmanı bölgesel işbirliği politikasının bir parçası olan bu katliamla Türkiye'de faşist devlet terörü, Kürdistan'da ise faşist inkarcı sömürgeci savaş dönemi başlatıldı. Rojava devrimi ve Türkiye'de patlak veren devrimci durumla yönetememe krizi şiddetlenen faşist inkarcı sömürgeci devlet, bir kez daha “ez ve çöz” hayaline sarıldı. Oluk oluk kan akıtma pahasına bu hayalini gerçekleştirmek için tüm askeri, teknik, mali imkanlarını ve medyayı seferber etti. Şovenizmi alabildiğine körükledi. Kirli savaş yöntemlerini canlandırdı. Uluslararası bağlarını harekete geçirdi. Yalana dayalı faşist psikolojik savaşı tırmandırabildiği kadar tırmandırdı.

Aradan geçen iki aylık dönemde, PKK gerillalarının indirdiği darbeler ve Kuzey Kürdistan'daki kimi ilçelerde, kimi mahallerde özyönetim-özsavunma iradesinin ete kemiğe bürünmesi başta olmak üzere, sergilenen mücadele, Tayyip Erdoğan'ı, akp'yi, polisi ve orduyu moral bozukluğuna itti. Beş bin yeni özel tim polisi, beş bin korucu alınacağı açıklamaları, duydukları endişenin, korkunun son dışavurumu oldu. Savaştan, ölümlerden Erdoğan ve akp'yi sorumlu tutan kitle genişlerken, diktatörlüğün savaşla sonuç alma politikasına karşı sorular ve kuşkular gözle görülür biçimde arttı. Tabutları kapılarında bulan veya bu korkuyla tetikte bekleyen asker ve polis aileleri, sarayın ve akp hükümetinin görüşmelerin sonlandırması ve savaş kararına öfkelerini sergilediler. Hakaret, tehdit ve tutuklamalar bu durumu değiştiremedi.

Tek ve çift taraflı ateşkes dönemlerinde yaptığı çok yönlü savaş hazırlıklarına, güçlenen silah ve hava istihbaratı imkanlarına, kimbilir kaç kez üzerinde çalışılan “b ve c planları”na, yeni faşist yasalara, abd-nato desteğine ve Barzani yardımlarına karşın inkarcı sömürgeci faşist diktatörlüğün içine düştüğü durum, Pirsus ölümsüzlerinin ve gazilerinin amaçlarının dipdiri ayakta olduğunu gösteriyor.

Pirsus Katliamının Özel Hedefi

Faşist diktatörlük, sarayın faşist politik islamcı şefi Erdoğan ve akp, Rojava devrimiyle kurulan devrimci ilişkiye, Rojava devrimine Türkiye cephesinden örgütlenen katkıya düşmandır.

Devrimci partilerle ulusal demokratik hareket arasındaki işbirliğine, ittifaka düşmandır.

Kitlelerdeki politik uyanışa, artan mücadele ve örgütlenme cesaretine düşmandır.

Halklarımızın birleşik özgürlük savaşımına düşmandır.

Fiili meşru mücadeleye düşmandır.

Pirsus'ta, daiş'le birlikte örgütlediği saldırıyla bütün bu konularda düşmanlığını çeken komünistlere ve onların genç komünist bölüğüne çok ağır bir bedel ödeterek, tüm devrimcilere, tüm tutarlı antifaşistlere gözdağı vermek istedi. Mücadeleye yönelen yeni güçlerin, özellikle de gençliğin önüne dev bir korku barikatı dikmeyi, bir yılgınlık salgını geliştirmeyi amaçladı. Fakat mesele bunların ötesindedir. Çünkü, nasıl ki, 7 Haziran seçimleri öncesi Mersin, Adana ve Amed'de girişilen akp-daiş koordineli, kitle kıyımlarına ayarlı saldırılarla 7 Haziran seçimlerinde HDP'yi baraj altında bırakmak, kitlelerdeki uyanış ve harekete geçişi engellemek özel hedefi güdülmüşse, Pirsus katliamının da özel bir hedefi vardı.

Türkiye'de faşist devlet terörü, Kürdistan'da inkarcı sömürgeci savaş ilanı olan Pirsus katliamının özel hedefi, ideolojik, politik, örgütsel gelişimleri sıçramalarla ilerleme eşiğine varmış genç komünistleri katliamla durdurmak, örgütsel omurgalarını parçalamak, fiziki tasfiyeyle yüzyüze getirmekti. Bu faşist planın uygulanmasından doğacak şokla, Haziran ayaklanmasında, 6-8 Ekim serhildanında, Kobane direnişinde, Rojava devriminde, Şengal direnişinde, birleşik demokratik cephenin kurulup geliştirilmesinde, 7 Haziran seçim çalışmalarında, fiili meşru mücadelenin yaygınlaştırılıp yükseltilmesinde, şovenizm ve sosyalşovenizme karşı kazanılan başarılarda kendini ortaya koymuş komünist öncünün politik iradesinin kırılması, daha büyük hedeflere yönelmeye cesaret edemez hale getirilmesi, saflarına akan yeni güçlerle dinamizm kazanması, devrim kadrosu adayları rezervini genişletmesi engellenmek istendi.

Bu gerçekler doğru ve güçlü kavranmazsa, öncelikli görevler doğru saptanamaz, düşmana doğru cevaplar verilemez.

Pirsus Katliamı Düşmanı Vurmalıdır

Pirsus katliamı, büyük bedellere düşünsel ve ruhsal hazırlık kadar, partinin, deneylerinin ve gelişiminin bilincini kuşanarak, politik iddialarına uygun bir çalışma tarzı ve işleyiş için yenilenme zorunluluğunu ortaya koyan bir dönemeçtir. Bunu anlamak, kavramak, gereğini yapmak dışında bir seçenek yoktur.

Kendimizi aldatmayacaksak, eylem biçimimizin düşman için çok avantajlı bir durum yarattığını kabul etmek zorundayız. Kapsamından, biçiminden, yerinden bağımsız olarak bedel ödemeyi peşinen göze almışsınız. Silahsız, askeri olmayan bir topluluksunuz. Açık bir kampanya yürütüyorsunuz, herhangi bir örgütlü bağınız bulunmayan, tanımadığınız insanları çalışma içinde yer almaya çağırıyorsunuz, tek tek kentlerden uğurlamalar örgütlüyorsunuz, otobüslerle uzun yolculuklar yapıyorsunuz, Pirsus bir tarafta dursun, uğurlamalarda, otobüslerde, otobüslerden inişte bombalı veya silahlı saldırıya uğramanız tümüyle mümkün.

Demek ki, Pirsus gerçeğini kavramak, verili durumumuza o aynadan bakmak, partinin politik mücadele içinde tuttuğu yer ve yürütülen kampanyanın politik anlamı ön bilinciyle, uğurlamalardan otobüslere, mola yerlerinden Pirsus ve Kobane'ye değin kampanya güvenliği konusunda bütünlüklü bir görüş açısı ve pratiğinden hareket etmeyi gerektirir. Pirsus son noktadır.

Bilinç, dolayısıyla eylem zayıflığının özü budur. Kendini düşmanının seni ciddiye aldığı kadar ciddiye almıyor, düşmanlık ilişkisinin güncel düzeyini gözetmiyor, düşmanının yaptığı ölçüde hazırlık yapmıyorsun, dolayısıyla zayıf bir olasılık da olsa, hiç değilse belirli bir saldırı biçimini boşa çıkarma tedbiri geliştiremiyorsun.

O nedenle de, Pirsus katliamını ele alışın en kötü, mücadelemizle ve ölümsüzlerimizin idealleriyle en zayıf ilişkili biçimi meseleyi Pirsus'a sıkıştırmak, adeta teknik bir tartışmaya dönüştürmektir. Kayıplarımızın büyüklüğünün yarattığı şoka teslim olup, parti gerçeğine bakış açısında, kendini örgütlemekte, devrimci ciddiyette genel bir silkinme ihtiyacının bilinci yerine, yetersizliği şu ya da bu cephenin sorunu görmek, “savaş”, “savaş bölgesi” gibi sözcüklerle kurulu, iri fakat çok zayıf içerikli cümleleri tekrarlamakla varılabilecek bir yer yoktur. Bunlar, hiçbir gerçek gelişmeye, başarıya yol açamaz. Yüzü geleceğe dönük bir görüş açısından, daha büyük bir mücadele örgütleme, Pirsus'u devrimci atılımlarla cevaplama kararlılığı ve ruhuyla hareket etmemek, güçlü devrimci duygularla dolup taşmak yerine, geri çekici bir küçük burjuva duygusallığın esiri olmak, ölümsüzlerimizi, yol açıcılar, kılavuzlar, engel tanımaz öncüler değil de, adeta yürüyüşün kesintisizliğinin, temponun yükseltilmesinin, politik ve örgütsel cesaret ve iddianın yeni bir düzeye yükseltilmesinin engelleri haline getirmek tırnak ucu kadar bir meşruiyete sahip olamaz. Düşman nasıl bir düşmandır, hangi karakteristik özelliklere sahiptir, yürütülen mücadele nasıl bir mücadeledir, neleri gerektirir, öncü müfreze ve tek tek komünistler eğitimlerini, hazırlıklarını, ciddiyetlerini hangi ölçülere vurmalı, hangi sınırlara taşımalıdırlar sorularına cevap aramayan yaklaşımların Pirsus'la devrimci bir bağ kurması mümkün değildir.

Gerçeğe doğru yaklaşmak ve anlamlı bir gelişme sağlamak için, tüm parti örgütleri ve genç komünistler kendilerine sormalıdırlar: 20 Temmuz'dan sonra, örneğin, örgütsel güvenlik pratiğinde hangi gerçek değişimler örgütledik? Diktatörlüğe, akp'ye, daiş'e, mahalle çetesi biçimleri dahil sivil faşistlere, yani yükselttiğimiz politik mücadele nedeniyle kanımızı dökmek, kolumuzu kanadımızı kırmak, dilimizi kesmek isteyenlere karşı nasıl bir duruş ciddiyeti geliştirdik? Kendiliğindenciliğin, yüzeysel düşünmenin, politik iddiasızlık tarzının, keyfi yaklaşımların, örgütlü disipline karşı kendini dayatmanın, karar ve talimatları kendine göre uygulamanın etkilerini tartışıp aşmak için ilk adımları attık, kopuş gerektiren gerçeklerimizle kopuşmaya yöneldik mi?

Bu sorulara, “evet” cevabı veremiyorsanız, Pirsus'la ilişkilenişinizin içeriğini yeniden düşünmek, kendinize çeki düzen vermek, törensel, duygusal yaklaşımla, savaşımcı, duygulu yaklaşım arasındaki farkı neden anlayamadığınızı, neden doğru bir yönde ilerleyemediğinizi kendinize sormak zorundasınız.

Komünist basında on ay önce şöyle deniyordu:

Parti tarihimiz bize, politik mücadele düzeyini yükselttiyseniz örgütsel güvenlik düzeyini de muhakkak yükseltin diyor. Çünkü düşman böylesi dönemlerde, imkanlarını, yeteneklerini, deneylerini, güçlerini, durumu tersine çevirmeye, partiyi siyasi bakımdan durdurmaya, sınırlamaya, geriletmeye ve siyasi iddiasızlığa sürüklemeye odaklayacaktır. Bunu, örgütsel niteliği zayıflatmak, örgütsel sürekliliği engellemek, umut kırılmasını, politik kötümserliği besleyecek bir içe dönme hali yaratmak yolundan başarmak isteyeceği hiçbir partili için sır olmasa gerek.

Partimiz siyasi mücadele düzeyini yükseltmeye devam edeceğine göre örgütsel güvenlik konusundaki başarı çıtamızı hızla yükseltmek zorundayız.”

Uyarı ve direktifleri çeşitli yönlerden somutlayan metinde, şunlara da dikkat çekiliyordu:

“Atılmış ve atılacak çeşitli tipte yeni adımlarımız, devrimci ilerleyişle birlikte, adını ölümsüzlerin adlarına ekleyenlerimizin çoğalmasını koşullayacaktır. Bu, nicelik ve sıklık açısından partinin geride kalan döneminin tanımadığı boyutlara da ulaşabilir. Tüm örgütlerimiz belki ilk defa yüzyüze gelecekleri bu durumu göğüsleme, güçlü uğurlama törenleri, nöbet yerlerinin doldurulması, illerde ölümsüzlerimiz için anıtlık yerleri alınması, anne- baba, kardeş ve sevgililerden başlayarak ölümsüzlerimizin yakınlarının birer kavga yoldaşı olarak kazanılması için düşünsel, ruhsal ve pratik hazırlığa sahip olmalıdırlar. Büyük savaşımların büyük bedeller gerektirdiği bilinci parti kültüründe daha somut bir anlam kazanmalı, devrimci iddia, feda ruhu ve devrimci meşruiyet bilinci yeni koşullara uygun bir içeriğe, ölçüye kavuşmalıdır. Bütün bunlar devrimci eğitim konuları arasına alınmalıdır. ”

Bir durumdan başka bir duruma geçişe hazır olmak, kendi gerçeğine, eylemine bu temelde yaklaşmak, dönem boyunca çalışma alanında siyasi mücadeleye, ideolojik ve örgütsel çalışmalara önderlik ederken bütün bu konular üzerine güçlü biçimde kafa yormak, görevleri faaliyet cephelerine ya da alanlarına özgünleştirmek yolundan ilerlemediyseniz, “Pirsus katliamı ve önleme olanağı” üzerine söz tüketmeyin. Çünkü, buna uygun bir ciddiyetiniz, görüş açınız, çalışma tarzınız, işleyişiniz ve geniş anlamda eyleminiz yok! Bu gerçeği değiştirebildiğiniz ölçüde Pirsus katliamı düşmanı vuracaktır, aksi halde sızlanmaktan ve diktatörlüğün yalana dayalı faşist psikolojik savaşına zemin sunmaktan öteye geçilemez.

Sınıf Mücadelesi Ve Parti

Sınıf savaşımının sertliği, burjuvazinin gaddarlığı, faşist rejimin kendini yaşatmak için hiçbir kural tanımayacağı, devrimci parti ve örgütlerin politik mücadele düzeylerini yükselttikleri ölçüde daha büyük bir hedef haline gelecekleri teorik soyutlamaların ve pratik deneylerin dersi olarak bilinir, kabul edilir. Bunların somut gerçekleşme anları ve biçimlerinin öngörülmesi ise güçtür. Bunu bir kısmı yukarıda sıralanan kitle katliamlardan da anlayabiliriz.

Bu durum bizi sınıf mücadelesinin tüm anlarında kendimizi ve düşmanı ciddiye almak, gelişmelere bu açılardan sorular sormak, büyüyen politik mücadeleyle uyumlu biçimde profesyonellik, kurallılık ve disiplin düzeyini yükseltmekten sorumlu kılar. Başarmak çizgisinin koşuludur bu.

Faşist rejim, baştan itibaren komünist öncüyü hazır ve potansiyel nitelikleri nedeniyle, gözden kaçırılmaması, engellenmesi, yok edilmesi gereken bir düşman irade olarak gördü. Faşist terörün her biçimini kullanarak örgütsel omurgayı nitelik kaybına uğratmaya yöneldi. Stratejik başarılar için önderlik düzeyinde darbeler vurmayı esas aldı. Güç ve imkanlarını bu doğrultuda seferber etti.

Partinin sınıf mücadelesi içindeki işlevini, inkarcı sömürgeci faşist diktatörlük için yarattığı ve yaratabileceği tehlikeyi sezmek, görmek, kavramak konusunda düşmanın adeta bir adım önde olması, partinin ve kadrolarının bu konudaki pasifize edici alçakgönüllüğü diktatörlüğün önemli bir avantajına dönüştü. Başlangıç yıllarında, parti önderliğinin düşünüş tarzı ve eyleminde gruplar döneminin yapılanma ve tarzına çakılıp kalması, parti düzeyine yükselememesi düşmana başarı imkanı verdi. Sonraki yıllarda, bu konuda parti tarihinin ve eyleminin derslerini sindirme temelinde sağladığı düşünsel ve pratik gelişmelere karşın, kendini politik mücadele düzeyine göre örgütleyip kurumlaştıramamanın ağır sonuçlarını yaşadı. Parti tarihi boyunca, yerel parti örgütleri ve alt birimler de çoğunlukla ilkellik ve amatörlüğün yol açtığı önemli kayıplara uğradılar. Tutsaklıklarda, düşmana materyal ve malzeme ele geçirme fırsatı verilmesinde başarıya odaklanma, bunu gerektirdiği örgütlenmeyi, kurallılığı ve disiplini geliştirme konusundaki gerilikler, yüzeysellikler belirleyici oldu.

Tüm bunlara karşın, Parti boyun eğmedi. Yenilgi ruh haliyle hareket etmedi. Varlığını sürdürmeyi kendine yeter bir amaç haline getirmedi. Öğrenmeyi, devrimci iddialarına uygun bir yenilenmeyi, başarma azmini çizgileştirmeyi esas aldı. Tüm ağır düşman darbelerine rağmen politik kararlılığını zayıflatmadı, güçlendirdi. Daha ileri siyasi ve örgütsel hedeflerle donandı, onun pratiğine girişti.

Komünist öncü Pirsus katliamıyla da aynı zihniyetle ilişkilenerek düşmanın amaçlarını boşa çıkaracak, başarıya, zaferlere kilitlenmiş bir çalışma, kadro ve örgüt yapısı için görüş açısını yenileyecek, bunun iradesini oluşturacaktır. Pirsus ölümsüzlerinin hesabının sorulması hem güncel, hem de devrimin örgütlenmesi ve zaferinin gerektirdiği görevler yönleriyle komünist öncünün gündeminde kalacak, daha da önemlisi, partinin yeni siyasi ve örgütsel hamlelerinin gerekçesi ve emri olacaktır.

Ölümsüzlerimizin uğurlanma eylemleri, acının öfkeye dönüştürülmesi, ileriye yürüme, daha büyük bir mücadele örgütleme istek, bilinç ve kararlılığı, kolektif ve bireysel yenilenme yönelimi inkarcı sömürgeci faşist diktatörlüğe, sarayın faşist politik islamcı şefine ve akp'ye verilmiş ilk cevaplardır ve daha temel görevlerin yerine getirilmesiyle tamamlanacaklardır.

Ölümsüzlerimize söz olsun ki, Pirsus katliamı faşist, inkarcı sömürgeci düşmanı vuracak. Bunu başarmak için tüm varlığımızı ortaya koyacağız.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi