Sayı 30 / Nisan-Mayıs 2008

“Ne yapmak istiyoruz? Ya da yeniden yapılanma nedir?” Bu iki soru cümlesi, Türkiye Gerçeği dergisinin ilk sayısında (Kasım-Aralık 2007) yayınlanan Halil Efe imzalı yazının başlığıdır. Yazı sosyalist hareketin içerisinden geçmekte olduğu dönemi ve yeniden yapılanmayı konu ediniyor. (Yazar, o arada sosyalizmin teorik sorunlarını da aydınlatmaya çalışıyor!) Bu bağlamda birlik sorununa da özel olarak değiniyor. “Başarılı birlik faaliyetine” örnek olarak gösterdiği MLKP deneyimine ve MLKP’ye ilişkin görüş ve düşüncelerini kaydediyor. H. Efe’nin yazısıyla burada özellikle bu nedenle ilgiliyiz. O’nun bir-iki cümledeki yanlışlarını eleştirmek kadar, hatta ondan da çok MLKP’nin devrimci ve sosyalist hareketin rönesansı olması gerçekliğini tarihsel gelişim çizgisini belirginleştirerek, temeli ve özü itibariyle çözümlemek istiyoruz. Ancak öncelikle sosyalist hareketin içerisinden geçmekte olduğu dönem, yapısal kriz ve yeniden yapılanma sorunlarına değinmek yararlı olacak.

Mali-kredi-spekülasyon krizleri kapitalizm öncesinde de vardı. Spekülatörlerin büyük beklentileri spekülasyon yapılan alanda şişmeye neden olur ve bu hep böyle gider anlayışından dolayı şişen balonun patladığı dahi görülmez. “Lale krizi”nden bugüne sayısız mali krizler yaşandı.

Para veya sermaye bolluğu içinde kriz nasıl olur sorusu akla gelebilir. Ama mali ve ekonomik krizlerin de sermaye bolluğunun en doruk noktaya ulaştığında patlak vermesi sermaye bolluğu ve kriz arasında bir bağın olduğunu gösterir.

İlk Cemre Gemi Yapım İşçilerine

Tuzla gemi yapım işçileri 2008’e dair, devrimci bakımdan iyimser, umutlu öngörü ve beklentileri doğrulamak ister gibi, 27-28 Şubat’ta harekete geçtiler. Sanki doğa baharı karşılıyordu. Neoliberal sömürü koşullarının cennetinde, ağır ve vahşi çalışma koşullarına karşı başkaldıran gemi yapım işçilerinin mücadelesinin ateşi, baharı muştulayan cemreler gibi, işçi sınıfı ve ezilenlerin saflarına düşüyordu. Tuzla tersanelerinden bir an adeta; “umut mücadelede”, “umut birleşmekte”, “umut burada” çığlığı yükseliyor, emek ve özgürlük güçlerinin en duyarlı kesimleri yönünü Tuzla’ya çeviriyordu. Ve tereddüt etmeksizin mücadele güçlerini ve başarı dileklerini gemi yapım işçilerinin, Limter-İş’in yanına koyuyorlardı. Emperyalist küreselleşmenin neoliberal saldırı politikalarıyla, işbirlikçi kapitalist düzenle, rejimle sorunu olanlar, gemi yapım işçilerinin yanına koştular. Limter-İş ve Tuzla gemi yapım işçilerinin mücadelesinin çok önemli bir etabının başarısına katkı yaptılar, paylaştılar.

Hedefte Kadın Bedeni Var

Türban, başörtüsü, sıkma baş... Tesettür kavramlarının odağında kadının örtünmesi, kapatılması durur. Kadının kapatılmasının temel gerekçesi de, kadının bedeninin, cinselliğinin erkeği baştan çıkardığı, onu günah işlemeye teşvik ettiği anlayışlarında somutlaşır. Kadının cinselliğinin gizlenmesinden yola çıkan İslam dini, İslamiyeti benimseyenlere kadınların örtünmesi gerektiğini emrederek; kendi toplum projesini oluşturur. Bu örtünmenin sınırlarını, biçimlerini belirler ve erkeği suç, günah işlemekten azade kılacak biricik yöntemi hem Kur’an’da, hem de yorumlarında açıklar, temellendirir.

Perslerin İkinci İmparatorluk Dönemi’nde (M.S. 224-651) Sasani İmparatorluğu adını alan devletin sınırları içinde en önemli olay, tartışma götürmez biçimde Mazdak Ayaklanması’dır. Aşiret konfederasyonundan merkezi devlete doğru örgütlenmesini gerçekleştirirken iç karışıklıklar ve yerel ayaklanmalar Sasani Devleti’nin ilerleyişini durduramadı. Ama Mazdak Ayaklaması İran toplumunu alt-üst etti, devleti sarstı. Sasani imparatoru I. Kavad (Kavaz, Kubad) tahtından indirildi, kısa süreliğine de olsa Mazdakiler devlet yönetimini ele geçirdiler. Akhunlar’ın desteği ile Kavad tekrar imparatorluğun başına geçti, ayaklanmayı bastırdı, destekçilerini idam etti. Mazdakçılık bu ilk ayaklanmada yenilse de tasfiye olmadı, yeraltına çekildi ve daha sonra da mücadele sürdü.

Tuzla tersanelerinde 27-28 Şubat 2008’de tarihsel önemde bir grev yaşandı. Taşeronlaşmaya, güvencesiz çalışmaya ve bunun en sivri sonucu olarak iş cinayetlerine karşı işçiler yumruklarını grevle birleştirdi. Biz de bu deneyim üzerine ‘sıcağı sıcağına ’ sohbet etmek için ses kayıt cihazımızı aldık, Tuzla’nın yolunu tuttuk. Limter-İş yöneticilerinden; Genel Başkan Cem Dinç, Genel Sekreter Kanber Saygılı ve Genel Başkanvekili Hakkı Demiral ile röportaj yaptık.

Çanakkale Savaşı yıldönümlerinde, M. Kemal'in kahramanlığının yanı sıra, savaşın Osmanlı açısından “yurt/vatan savunması” olduğuna dair yoğun ajitasyon yapılıyor.

Geçmişte, Çanakkale Savaşı, ağırlıklı olarak İttihatçıların liderliğinde girilen emperyalist savaştan koparılarak ele alınıyor, ulusal kurtuluş savaşının ön muharebesi olarak yüceltiliyordu. Ancak bugün aynı burjuva akımların pek çoğu, İttihatçı diktatörlüğün Alman emperyalizmi safında emperyalist paylaşım savaşına girmesini, Çanakkale Savaşı’yla birlikte yurt savunması olarak kutsamaya başladı. Bu geniş şovenist birlik, Pantürkçülerden Türk-İslamcılara, panislamcılardan ırkçı milliyetçi cephenin başaktörlerinden CHP’li Kemalistlere ve neofaşist Perinçeklere değin uzanıyor.

Direniş sloganları yükseliyor Tuzla'dan, tersane işçileri greve çıkarak savunuyorlar yaşama haklarını. İş cinayetlerine karşı mücadeleyi büyütüyorlar. TDK Sözlüğü'nde kaza; “can ve mal kaybına, zararına sebep olan kötü olay” olarak tanımlanıyor. Cinayet ise “adam öldürme” şeklinde. Kaza öngörülemez ve irade dışı bir nitelik taşırken, cinayet iradi ya da en azından sonuçları önceden kestirilebilir bir eylemin ürünü oluyor. Yasaların “iş kazası” dediği ama hemen hepsi önlenebilir nedenlerle gerçekleşen ölümlerin ve sakatlanmaların gerçekte birer “iş cinayeti” olduğu artık gayet iyi biliniyor. Tıpkı “meslek hastalıkları”nın aslında mesleğin doğasından kaynaklanmadığının biliniyor olması gibi.

Filistin Çalışmaları Enstitüsü Beyrut yöneticisi Mahmut Soueid tarafından Ekim 1997’de Suriye’nin başkenti Şam’da gerçekleştirilen röportaj. Röportajın tamamı IPS Beyrut tarafından bir kitap olarak yayınlanmıştır. Röportajın orijinal başlığı ‘Hesapları Çıkarmak’tır. Çeviriyi, Ceylan Yayınları’ndan çıkan “Filistin Halkının ‘Bilge’si George Habaş” kitabından alarak yayımlıyoruz. Dipnotlar çevirmene aittir.

Gıda fiyatları inanılmaz bir hızla yükseliyor. Dünya Bankası verilerine göre 2007 Mart'ından 2008 Mart'ına son bir yılda buğday fiyatı yüzde 181, soya yüzde 87, pirinç yüzde 74, mısır yüzde 31 arttı. Son üç yılda ise gıda fiyatları artış ortalaması yüzde 83. DB Başkanı'ndan BM Genel Sekreteri'ne kapitalistlerin kolektif kurum temsilcileri açlık tehlikesine dair alarm zilleri çalıyor. Eğer acil önlem alınmazsa ilk elde 100 milyondan fazla insanın açlıkla yüz yüze kalacağından söz ettiler. Zor durumdaki Hint köylülerinin ucuz saç boyası içerek intihara yöneldiği ve bu nedenle Hindistan'da saç boyası satışının yasaklandığı, keza ABD'de 1929'dan bu yana açlık ve yoksulluk nedeniyle karne alanların, yani muhtaçların sayısının en yüksek noktaya ulaştığı gazetelere yansıdı.

16 Mart 2008 İstanbul - 21 Mart 2008 Diyarbakır

Ezilenlerin Sosyalist Platformu tarafından ilan edilen bu bildirge, 16 Mart’ta İstanbul’da başlayan ve 21 Mart’ta Diyarbakır’da son bulan “Emekçi Çözüm Yürüyüşü’nde okundu. Kürt sorununa emekçiler cephesinden devrimci müdahale çabasının bir belgesi olarak okurlarımızla paylaşıyoruz.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi