Juan Martin Luna: Bir Komünist Önderin Yaşamı

5 Aralık 1982’de katledilen İspanya Komünist Partisi (Yeniden İnşa) - PCE(r) MK üyesi Juan Martin Euna’nın (Manolo) yaşamı ve mücadelesine dair yoldaşlarının kaleme aldığı bu yazıyı, Euna şahsında İspanyol devrimi için kanlarını akıtan tüm şehitleri anmak için yayımlıyoruz. Yazı, PCE(r)’nin www.antorcha.org adresindeki web sitesinden alınmıştır.

Çeviren: İdilcan Işık

5 Aralık 1982 pazar günü sabah 9’da, yeni PSOE (İspanya Sosyalist Emek Partisi, İspanya’nın geleneksel sosyal demokrat partisi, Franco faşizminin ardından hükümet oldu, çn.) hükümetinin emrindeki katil köpekler, Barcelona’nın kalabalık bir caddesinde, PCE(r) Merkez Komite Üyesi Juan Martin Luna’ya soğukkanlılıkla ateş ediyorlardı.

Juan, 5 Mart 1953’te, mütevazı bir Cadiz Mahallesi’nde doğmuştu; yapımı bitmemiş gibi görünen derme çatma evler topluluğu, kaldırımsız sokaklar, kışın çamurlu, yazın tozlu yollar.

Kısa boyu, kıvırcık ve gür saçları, gür ve simsiyah kaşları, delik etli dudakları ve tabloyu tamamlamak üzere, sakallarla kararmış güçlü çenesi, iri, nasırlı parmaklarıyla işçi elleri ve ona hoş bir tezatlık veren, bakışların tatlılığıyla, çenenin güçlülüğü ve inatçılığı.

Çok kalabalık ve fakir bir ailenin çocuğu olarak, küçük yaşta okulu bıraktı ve duvarcı işçisi olarak babasının yanında çalışmaya başladı. Kıt maaşıyla aile ekonomisine yardım ediyordu. Çocukluğunun ilk yıllarındaki okul yaşamından, Falanjistlerin (Franco yandaşları, faşistler, çn.) marşını yüksek sesle söylemeyi reddettiği için öğretmeninden yediği dayaklar hatıra olarak kaldı.

Yaşam dolu ve isyankar bir gençti. Daha çocukken ekmeğini kazanmanın bedelini öğrenmişti. Sömürüyü kendi bedeninde yaşamış, sınıfının ortak acılarını öğrenmişti. Ailesinin katlanmak zorunda kaldığı olumsuz koşullar, okulu bırakmasına ve işçi olmasına yol açmıştı. İkinci okuluna, yapı işkolunda, duvarcı yardımcısı olarak başladı. Yaşama içgüdüsü, O’nun, yapı işkolunun en zor ve en ağır sömürü koşullarına sahip işini kolayca öğrenmesini sağladı.

Henüz delikanlıyken sınıfının yaşadığı sömürünün derinliğinden ve zalimlere olan kininden kaynaklı mücadeleci özellikleri kendini gösterdi.

1972’de Cadiz’de gerçekleşen bir genel grevin tetikleyicisi ve örgütleyicisi oldu. Grev, Martin Luna’nın çalıştığı Mil Viviendas’ta başlayıp tüm yapı işkoluna ve daha sonra tüm nüfusa yayıldı. Bu grevle işçiler önemli bir zafer elde ettiler.

1971’de, henüz 17 yaşındayken, Quimera isimli bir tiyatro grubuyla bağlantı kurdu. Juan’ı tiyatro grubuna iten, tiyatro yapmak yerine miting yaptıkları yolundaki söylentiydi. İlk oyunda Juan, halkı isyana kışkırttığı ve Fransa’ya saldırdığı için aranan bir adamı oynuyordu. Bu, O’nun ilk ve son oyunuydu çünkü tiyatro grubunda Jose Maria Sanchez Casas ve Juan Carlos Delgado da Lodes’i tanıdı ve sonra bir OMLE (İspanya Marksist Leninist Örgütü, PCE(r)’nin önceli, çn.) örgütü inşasına girişti. Bu andan sonra Martin Luna devrimci idealleri kuşanarak kendisini, faşizmin 40 yıl boyunca çiğnediği özgürlükleri kazanmaya ve işçi sınıfının kapitalist sömürüden kurtuluşuna adadı.

Juan’ın İspanya Marksist-Leninistler Örgütü’ne girişi, karakterini açığa çıkardı; dönüşüme güveni, onuru ve bakışından, duruşundan akan sağlamlık. OMLE, tiyatro grubu üzerinden kurulmuştu ve hala onun arkasına gizlenmiş bulunuyordu. Bir yandan bu iyiydi, çünkü grup hem bir çekim merkezi hem de kamuflaj aracıydı. Oyunları devrimci propagandanın ilginç örnekleriydi. Ancak politik örgütle, polis tarafından iyi tanınan tiyatro grubunu ayırma zamanı gelmişti.

O dönemde, bir fotokopi makinesini korumak için bir yer gerekmişti. Örgüte sempati duyan, propagandasından etkilenmiş işçiler vardı ama onların tam güvenini kazanan Juan oldu. Yaşma ve kısa bir süredir tanınıyor olmasına rağmen Manolo (bu onun savaş ismi oldu ve biz yoldaşları onu böyle çağırırdık) Cadiz’in çiçeği burnunda örgütünün üyelerinin dikkatini ansızın çekmişti. Juan başvuruda bulundu, ancak şartlan vardı. Örgütün, uğruna savaştığı ilkelerin ne olduğunu ve gerçekten işçi sınıfı davası için savaşılıp savaşılmadığım bilmek istiyordu.

Bir önder işçi

Juan daima, birlikte çalıştığı arkadaşlarını kolayca yönlendirmesi ve karmaşık analizleri halk diline çevirerek anlaşılır kılmasıyla göze çarpardı. Dinleyenleri coşkuyla dolduracak, sendikacıların ve revizyonistlerin dolaplarını açıkça görmelerini sağlayacak halkaları yakalamayı bilirdi.

Cadiz’deki Mil Viviendos grevi boyunca tutuşmaya başlayan ateşi söndürmeye çalışan sendikacıların hain tavrını ve diğer sorunları görerek tek başına mücadeleye başladı.

Sayısı 200’ü geçmeyen el baskısı broşürler hazırladılar ve Manolo, kazandığı birkaç arkadaşla birlikte bu grev çağrılarını dağıtmaya başladı. Mücadele ve baskı dolu yıllardan geçmiş, yaşını başını almış adamları konuşmalarıyla yönlendiren, 17 yaşında bir çocuktu ve ellerini ceplerine sokup gözlerini dört açarak onu dinlemeleri takdire değerdi. Faşist baskının yıllar yılı yarattığı terör düğümlerini kırmak için gelen sert yumruklar gibi gerçekler çözüldü. Bu grevde Juan, işçiler arasında enerji ve inancı geliştirdi. Mitingler örgütledi, toplantılarda komünist propaganda yaptı, yavaş yavaş işyeri arkadaşlarının güven ve takdirini kazandı. Bu, OMLE’nin Cadiz’deki ilk zaferi ve Juan Martin Luna’nun devrimci mücadelede ateşli vaftiziydi.

Katalonya'da

Adanmışlığı ve yiğitliği O’nu, Cadiz örgütünde, OMLE’nin çalışmasını güçlendirmek istediği diğer noktalan takviye etmek için ilk akla gelen isim haline getirdi. Martin Luna Cadiz’de evlenmiş olmasına rağmen bir polis baskınından kaçarak, devrimci mücadeleyi geliştirmek için Katolonya’ya, Barselona’ya geçti.

1973’te Barselona’ya geçişi büyük bir adanmışlık gerektiriyordu. Yuvasını çok seven bir adamdı. En kötü zamanlan ve en büyük mutlulukları birlikte yaşadığı ailesi, onun için çok şey ifade ediyordu. Onları terketmek zorunda kalmak çetin bir mücadele gerektirdi; bu mücadeleden adanmış ruhu ve yiğitliği sayesinde zaferle çıktı.

Oraya ulaştığında Barselona’da, haklarını savunmak için gösteri yapan işçilerin katledilmesiyle başlayan mücadelede yer aldı. Daha sonra yine, 1974’te Hilton Hotel inşaatında güvenlik önlemlerinin zayıflığı nedeniyle bir işçinin iş kazası sonucu ölmesiyle başlayan önemli bir yapı işçileri grevinin tetikleyicisi oldu. Grevi, onun yönettiği söylenebilir. Bir toplantıda, işçileri bölmeye ve grevi başarısızlığa sürüklemeye çalışanları susturarak ayağa kalktı. Manolo’yu ayakta, sert sesiyle, savunduğu şeylere olan güveniyle basit sözcüklerle varolan sorunları ve alternatif yolu ortaya koyarken hayal edebiliyoruz. İşyerinde çalışırken, O, kavgaya gözüpek bir karakter vermesini bilerek, sektörün geri kalanının da dayanışmasını elde etmeye çalışıyor ve bunu başarıyordu. Katolonya’daki çalışması çok yoğundu ve komünist örgütü temel fabrikalara yaymayı başardı. Katalonya’da ilk komünist hücreyi kuran o’ydu.

Parti Kongresi'nde

Juan Martin Luna, birçok özelliğiyle, en önemlisi de adanmışlığı, disiplini ve büyük örgütçü yetenekleriyle yoldaşları arasından sivrilerek, 1973 Haziran’ında yapılan OMLE’nin 1. Konferansında yoldaşlan tarafından kendilerini temsil etmesi için seçildi.

Bir yıl sonra, polisin Cadiz, Sevilla ve Cordoba’da bazı militanları tutuklayarak yıktığı örgütlenmeyi yeniden ayağa kaldırmak için Endülüs’e döndü.

Orada çok tanınmasına rağmen, bir fırsatını bulup yoldaşlarla birlikte Cadiz’de, sonrasında Partinin inşa edildiği 1. Kongre’yle ilgili propaganda kampanyasını örgütlemek üzere oraya gitti. O dönemde polis tarafından arandığı için, kapalı alanda bulunuyordu. Ancak O, işinde fazlasıyla titizdi ve yoldaşlarına örnek olmak istiyordu. Bu yüzden, kendi bireysel güvenliğini hiç düşünmüyordu. Kendisi gibi işçi olan mahalledeki komşularına tam bir güveni vardı. Ancak bir polis hafiyesi onu tanıdı ve birkaç belediye bekçisi ile onu tutuklamaya kalktı. Mahallede bulunan Manolo, kendisini güvende hissediyordu ve bekçilere bir komünist, sınıfı için savaşan bir işçi olduğunu haykırdı. Bekçiler, caddede oluşmaya başlayan tehlikeli görüntü karşısında silahlarına davrandılar. Fakat Manolo, mahalle halkının yardımıyla, evden eve geçerek hafiyeleri atlatmayı başardı.

1975’te PCE(r)’nin Kuruluş Kongresi’ne delege olarak katıldı ve Merkez Komitesi’ne seçildi. Bu sorumluluk ona itilim kazandırdı, parti ve işçi sınıfı için değerini gösterdi. Manolo’nun Endülüs’te yürüttüğü çalışma, yaşlı adamlardan, eski mücadelecilerden, yaşam ve mücadele arzusu dolu genç kuşaktan oluşan Endülüs’lü delegelerle kendini açıkça ortaya koyuyordu.

Bask'ta

Kongre’nin gerçekleşmesinin ardından, Bask’a, Bilbao’daki tersanelere parti çalışması için gönderildi. Bölgeye ilk ulaştığı andan itibaren diğer yoldaşlar arasında yaşam doluluğu her bir yoldaşı ve sempatizanı, en iyi performansı gösterebileceği biçimde konumlandırma yeteneğiyle öne çıktı. Zorluklara rağmen bütün görevleri, büyük bir coşku, iyimserlik ve etrafındakilere de bulaşan bir neşeyle yerine getirirdi. Propagandacı ve kitle önderi olarak da atılım gösterdi. 1976’da işten çıkarmalara karşı başlayan ve Vitoria’da işçilerin katledilmesiyle doruğa çıkan mücadelede, Martin Luna, Bask’lı yoldaşlarıyla birlikte iki ay boyunca grevde yer aldı. İş arkadaşlarını, patrondan taviz koparmak için birleşik bir yol izlemeleri noktasında yönlendirdi: Bağımsız bir örgüt, kararların alındığı meclisler, patronlarla müzakere etmek için delege komisyonu, sarı sendikalardan istifa.

Manolo’nun Bask’taki çalışmaları boyunca, propagandamızın yaygınlığı dört katma çıktı, örgütlenme alanında büyük atılımlar yaşandı, Euskaldura, Noval, Altos Hornos ve Lemoniz fabrikalarında çeşitli komiteler kuruldu. Bölgenin diğer önemli fabrikalarındaki işçilerle bağlantıya geçildi. Tüm bu faaliyetler Manolo yoldaşın emeği ve büyük kapasitesi sayesinde gerçekleşti.

1976’da Martin Luna, MK’nın Örgütlenme Komisyonunu oluşturmakla görevlendirildi ve bir kez daha, Euzkadi, Galizya ve Endülüs’te 1976 Temmuzunda bazı PCE(r) militanlarının kayıp verilmesinden sonra örgütçü yeteneğini tekrar gösterdi. Galizya ve Bask’taki baskılardan sonra güçlerinin onda birini kaybetmelerine rağmen, kayıplardan etkilenen örgütleri kısa sürede ayağa kaldırdı.

Bu yılın sonlarına doğru, Madrid’de bir oğlu oldu. Bu yılları gizli yaşayan birçok komünist militan gibi, sahte kimlik ve evrakla eşini kliniğe götürdü ve doğum kayıtlarını düzenledi.

GRAPO'ya giriş

1977’de, MK Organizasyon Komisyonuna geçtikten sonra, gerillanın verdiği kayıplar karşısında GRAPO’ya (Bir Ekim Antifaşist Direniş Grubu) geçişini istemeye karar verdi. Doğan boşlukları doldurmak için kendi cephesinden de katkıda bulunmak istiyordu. Dürüstlüğü ve adanmışlığı ona bir adım daha atıp gerillada savaşma isteği verdi. Bu yılın 27 Eylül’ünde, GRAPO’nun bir müfrezesiyle, 1975’te ETA ve FRAP’tan beş antifaşistin kurşuna dizilmesinden sorumlu bir polis olan Armada Herguedas’ı ölümle cezalandırdı.

10 Ekim 1977’de, Benidorm’da PCE(r)’nin tüm Merkez Komite üyeleriyle birlikte yakalandı. Makineli tüfekler, tabancalar ve her türlü silahla kuşanmış polis kordonlarıyla sarılı evin çıkışında polislerden biri Luna’yı göstererek; “Şuna dikkat edin çok tehlikelidir!” diyordu.

Bu tutuklamadan Juan’ın çok acı bir anısı vardır. Sorgulamalar sırasında polis, 10 aylık oğlu Oktavio’yu ayaklarından tutmuş, yoldaşlarını ele vermediği durumda onu duvara çarpıp parçalamakla tehdit etmişlerdi. Juan, acı ve öfke içinde tırnaklarını avuçlarına geçiriyor ve başıyla reddediyordu. Oğlu celladın ellerinde, başı aşağıda sallanarak ağlıyordu. Bacaklarını tekmelediler ve iki polis onu sürükleyerek hücreye götürdüler.

Gözaltıyı ve yaşadığı işkenceyi şöyle anlatmıştı; “Sabahleyin yüksek sesle bağırarak bizi uyandırdılar ve evden çıkmak için bir dakika verdiler.

Fakat bundan beş saniye sonra kapıyı parçalıyor ve bizimle birlikte bir çocuğun da bulunduğu eve sis bombaları ve göz yaşartıcı gazlar atıyorlardı. Dışarı çıkacağımızı söylemek için pencereye çıkmaya çalıştığımızda, bunu oda duvarlarında ve tavanda iz bırakan makineli tüfek ateşiyle karşılıyorlardı. Bize tutuklama emrini göstermeye bile zahmet etmediler. Bizi, merdivenlerden aşağı indirdiler ve sokakta yere yatırarak hemen orada öldüreceklerini söylediler. Bağlı gözlerle Alicante Komiserliğine götürüldük ve oradan da bizi Madrid’deki Emniyet Genel Müdürlüğüne (DGS) yolladılar. ilk üç gün bana PCE(R) ve GRAPO üyesi olduğumu söyletmek için durmaksızın işkence yaptılar. Sonunda yargıç Bermudez’in karşısına çıkarıldığımda elindeki bilgilerle dava açamayacağını söyledi, böylece askı, falaka ve her çeşit işkencenin devam ettiği DGS’ye geri getirildim.” Carabanchel Cezaevi’ne ulaştığında, şişmiş ve morarmış ayaklarını sokabilmek için üç numara büyük terlikler bulması gerekti.

Cezaevinde iki yıldan biraz fazla bir zaman geçirdi. Tüm bu süre boyunca diğer politik tutsaklarla birlikte, baskılara ve keyfi uygulamalara karşı, insan gibi muamele görmek için erişebilecekleri biricik silahla, açlık grevi yoluyla savaştılar. Kendisi, bazıları 40 gün süren, dokuz açlık grevine katıldı. Teorik çalışma ve üretimin yanı sıra, kaçmak, sokağa çıkıp savaşmaya devam etmek için uygun koşullar yaratmak, hapislik süresindeki faaliyetinin genel çerçevesiydi. Büyük bir gayretle çalışıyordu, çünkü işçi sınıfının kurtuluşu, işçi sınıfının kendi eseri olacaktı, bunun bilincindeydi ve bu her alanda hazırlığı gerektiriyordu.

Zamora firarı

Çeşitli denemelerin ardından, sonunda, 1979’un 17 Aralık’mda tutsak gerilla güçleri beş savaşçıyı özgürlüğe götürecek tüneli açmayı başardılar. Abelardo Collazo, Francisco Brotons, Enrique Cerdan, Fernando Hierro ve Juan Martin Luna, bu sırayla, Zamora hapishanesinden kaçmayı ve faşizme şiddetli bir yumruk indirmeyi başardılar.

Juan Martin Luna kaçışının ilk anlarını şöyle tanımlıyor: “Kafamı çıkardığımda hayatımın en hoş hissini tattım. Çıktım ve önümde kimseyi görmedim. Daha önce kararlaştırdığımız rotayı izledim ve Zamora’ya doğru ilerledim. Çok karanlıktı ve bastığım yeri güçlükle görebiliyordum. Önümde köpek havlamaları işittim, sanırım ilerde Fernando Hierro yürüdüğü içindi. Şehrin dışına vardığımda tere suya batmış, yorgun düşmüştüm. Yolu kaybetmişim ve ilk plan değişmiş gibi hissediyordum. Durumu anlayınca, bir destek bulabileceğim bir noktaya kadar kuzey yönünde ilerlemekten ibaret bir plan hazırladım.”

İki gün boyunca hiç durmaksızın, keskin soğuktan donmuş kaslarının ve kemiklerinin bitkinliğiyle savaşarak, güçlükle yürüdü. Anlatımına şöyle devam ediyor:

“Dışarıda 48 saati doldurduğum gece başladığında, kar daha da yoğunlaştı, radyo dinliyordum, bu yüzden bizi yoğun olarak aramakla birlikte, dış desteğimiz olduğunu düşündükleri ve kontrollerin esas olarak caddelerde yoğunlaştığını tahmin ediyordum. Ayaklarım su toplamıştı ve ayakta durmak dayanılmaz hale gelmişti. Bununla beraber dört ayak üzerinde, çok yavaş da olsa ilerlemeyi başardım. Sabah saat 10 gibi, köylülerin sabanlarını muhafaza etmek için kullandığı bir kulübe buldum. Bir kuyu vardı, su içtim, çamura batmış giysilerimi biraz temizledim ve kağıt dolu torbalar ve birkaç tahtayla, iki saat kadar dayanacak küçük bir ateş yaktım. Bir kuru fasulye kovası buldum, sanırım tohumluktu, açlığımı biraz olsun bastırıncaya dek bu fasulyelerden yedim. Biraz rahatlayıp gevşediğimde bir gürültü duydum ve kulübeye yaklaşan köylüyü gördüm. Uyuyormuş gibi yapmaya, olabilecek en normal karşılaşmayı sağlamaya karar verdim. Kulübeye girdi, bana seslenerek yaklaştı. Üçüncü seslenişte cevap verdim, doğruldum ve Benavente’den birkaç ahbapla beraber avlanmaya çıktığımı, oralı olduğumu ve kaybolduğumu anlattım. Sözümü bitirince köylü, nerede olduğumuzu söyledi. Zamora’ya çok az bir mesafede bulunduğumu öğrendiğimde pek şaşırdım. Bu adam kırın içinden beni Villalpondo dışına kadar götürdü, 5000 peseta verdi ve ne zaman uygun olursam o zaman ödememi söyledi.

Martin Luna, oradan Palencia şehrinin küçük bir köyü olan Guardo’ya geçti.

Örgütle yeniden buluşma

Ocak ortalarında gizli çalışan yoldaşlarıyla temas kurdu. Kaçıştan sonra Juan kendini örgütlenme işine ve diğer dört yoldaşıyla birlikte Parti Önderliği’ni sağlamlaştırmaya verdi.

Bu andan itibaren, güçleri tam olarak onarmak için bütün örgütçü özelliklerini sergiledi. 1979’da Zamora’dan kaçışından 1982’de katledilişine kadar bütün süreç boyunca faaliyetine yön veren şu slogan oldu: “İyi bir teori olmaksızın, klasiklerde ve kendi materyallerimizde derinleşmeksizin, diğer devrim deneyimlerini tanıyıp dersler çıkartmaksızın, çalışmamız olması gerektiği kadar etkili olamaz”. Ve zamanı yoktan var ederek, günlük çalışmanın en ince ayrıntılarından, klasikler ve farklı devrim deneyimlerine dek her şeye dikkat göstererek, analiz ve bilinç kapasitesini genişletti, örgütçü yeteneklerini daha da geliştirdi.

Bu komünistin geliştirdiği büyük emek; yönetimi altında gerillanın iyileşmesinde ve bu dönemde GRAPO’nun işlev kapasitesindeki büyük yükselişte yansıma buldu. Gerilla savaşma en geniş kitlelerin çıkarları doğrultusunda her defasında daha etkili manevralar eklendi, rejimin baskı aygıtlarına tekrar tekrar karşı kondu ve politik direniş hareketi maddi ve moral yönden faşist rejime karşı kararlı mücadeleye devam etmesi için cesaret kazandı.

Fakat tüm bunlar hatırı sayılır bir değere sahipse, bu ancak gizli çalışmanın devamlılığının güvencelenmesine daha fazla önem verilmesiyle oldu. Mücadele ruhunu, adanmışlığım, iyimserliğini, öğrenme hevesini, çevresindeki yoldaşlara aşılamaya her gün daha fazla özen gösterdi, her birinin inisiyatifini geliştirdi, devrimin gelişimi ve sürmesi için önemli olduklarının bilincine varmalarını sağladı.

Özellikle yaşamının son ayları zor geçti, ama Martin Luna zorluklar karşısında yılgınlığa kapılanlardan değildi.

Özgürlüğün ancak çetin bir mücadeleyle kazanılabileceğine büyük inancı vardı ve bu mücadelede hayatını kaybetmeye hazırdı.

Barış talebi

Collazo ve Cerdan’ın katledilmesinden ve Hierro ile Brotons’un tutuklanmasından sonra, Zamora’dan kaçanlardan yalnız o kalmıştı. Polis hınçla onu arıyordu.

5 Aralık 1982 pazar günü sabah saat 10’da radyo bir haber geçti. Gerilla önderi Juan Martin Luna, yeni sosyalist parti hükümetinin polisi tarafından kurulan bir pusuda katledilmişti. Yoldaşları olarak, kafamıza çok ağır bir darbe almış gibi olduk. Gözyaşlarımız yüzümüze akmaya başladı ve Manolo’yu tanıyan birçok işçinin, nice zorluklardan geçmiş yüzlerine de, katillere karşı büyük bir öfke, nefret ve delice bir intikam isteği yansımıştı.

GRAPO’nun 5 Maddelik programı aracılığıyla önerdiği barış talebini tekrarlamasının üzerinden henüz birkaç gün geçmişti ve sosyalist hükümetin cevabı, bir önder işçiyi cansız bırakan 5 kurşun oldu. Öldüğü zaman, savaştığı silahlı örgüt (GRAPO), PSOE’nin hükümete gelmesi üzerine askeri faaliyetine ara verip ateşkes ilan etmişti. “Sosyalist” hükümet bu ateşkesi, Martin Luna’nın katledilmesiyle bozdu. Bu, yeni hükümetin ahlaki durumunu ve silahlı kolu GAL ile girişeceği yolu gösteriyordu.

5 Maddeye verdiği 5 kurşunluk yanıtla sosyal-faşist hükümet, Frankistlerin uzun ve terörist iktidar dönemleri boyunca sıkça kullanılmış ve bugün kendilerini sosyalist kavramıyla kamufle eden PSOE’li beylerin sürdürmek istediği yasaları uygulamıştı.

Juan Martin Luna evliydi ve o dönem 6 yaşında olan, çok gurur duyduğu bir oğlu vardı. Luna, müthiş insancıl, dört bir yana yaşam saçan ve geleceğe güveninden, zafere olan inancından kaynaklı doğal bir iyimserliğe sahip, hepsinden önemlisi halklarımızın başkaldırı ruhuna sınırsız güven duyan bir insan, bir kavga bayrağıydı. Bütün yoldaşlarla anlaşır, her birinin sorunlarını, niteliklerinden en iyi biçimde yararlanma bakış açısıyla çözümler, yeni görevler vererek zaaflarıyla savaşırdı. Geniş bir politik bakışı vardı, her an ileri yürürdü.

Kanını akıtan cellatlar, onları destekleyen alçak katiller ve ihanetçiler, onu öldürmenin direnişi yok edeceğini zannederek gülmüşlerdi. Fakat ne çok yanıldılar! Juan Martin Luna’nın ruhu, devrim için atan kalbi ve öğrettikleri, kurşunlarla bitirilemez. Tam tersine. Bugün başkaldırı çağrısı ve adaletsizliğe karşı mücadele daha da canlanıyor. Bu yüzden onun gibi erkekler ve kadınlar, bizler, mücadeleye aynı yoğunlukla devam ediyoruz ve zafere kadar devam edeceğiz. Ya özgürlük, ya ölüm!

Bu haykırış sömürü zincirleri kırılana dek sürecek.

Cenazesine 2 bin kişi katıldı

7 Aralık günü, sabah saat 11’de, Martin Luna’nın cenazesi, Cadiz kentinin Cerro Del Moro Mahallesi’ne getirildi. Sonra akrabaları, arkadaşları ve mahalleliler, yoldaşın bedeninin Barcelona’dan Cadiz’e getirilmesi için harcanan ve 400 bin peseta tutan masrafları karşılamak için para topladılar.

Mahalle halkının Juan’a duyduğu sevgi o gün kendini açık biçimde gösterdi. Sabah 9’dan itibaren halk evin kapısında toplanmaya başladı, Juan’a karşı son görevleri yerine getirmek için cenaze kortejine gittiğinde annesi, Carmen Luna, yumruğu havada, güçlü bir coşku ve gerilimin ortasında, halka şu sözlerle seslendi: “Tek bir gözyaşı bile yok, soğukkanlılık”. Yanında Juan’ın babası, kardeşleri ve eşi vardı. Fransa’dan, Galizya’dan, Körfez köylerinden, arkadaşlarından, yoldaşlarından gelen 20’den fazla çelenk, cenazenin önünden gidiyordu, tabutu Martin Luna’nın yoldaşları ve arkadaşları taşıyordu. Tabut, Halk Cumhuriyeti bayrağı ve PCE(r) amblemiyle örtülmüştü. Halk kortejde toplanıyor, kuyruk, havada sıkılı yumruklarla büyüyordu. Cadiz halkının gösterdiği sevgi, devlete yanıldığını bir kez daha gösterdi. Cadiz halkının sözleriyle; “Juan Martin Luna, hiç ölmeyen ölülerdendir”.

Ön tarafta “Kanın özgürlüğün tohumudur!” yazılı pankart, kızıl bir bayrak ve Halk Cumhuriyeti bayrağıyla kortej, iki kilometreden fazla yürüdü. Geçişi esnasında Cadiz’liler kaldırımlarda biriktiler ve esnaflar yas göstergesi olarak kepenk kapattılar.

Annesi ve yakınları, mezarlığa girişi örgütlerken, kapıda, tabut omuzlarda, Enternasyonal’i söylediler. Marş, içerde, Martin Luna’nın bir yoldaşı tarafından hazırlanan yaşam öyküsü okunduktan sonra tekrar söylendi. Mezarın kazılma işi tamamlanıncaya kadar karanfiller yağdı, Martin Luna, GRAPO ve PCE(r) lehine sloganlar atıldı. Tabut yerleştirilirken tekrar Enternasyonal ve GRAPO marşı söylendi. Cadiz’deki cenazesi esnasındaki gösteri, gerilla ve GRAPO lehine sloganlar, Cadiz halkının gösterdiği sevgi, devlete bir kez daha yanıldığını, bir komünisti öldürerek onu halkın bağrında yüz kez doğurduklarını gösterdi. 2 binden fazla Cadiz’linin bu soylu ve cesur gerillaya saygısını göstermesi şüphesiz, katillerin alabilecekleri en iyi cevaptı.

Manolo, sevgi dolu, bu yüzden de yaşamını başkaları için feda etmeye hazır bir insandı. Oğlunu çok seviyordu ve bu yüzden onun için ve herkes için daha iyi bir dünya uğruna savaştı.

Yoldaşımızın kanı bir yaşam ve devrim türküsüdür. Kanın özgürlüğün tohumudur!

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi