Sayı 6 / Mart-Nisan 2000

Siyasal istikrarsızlık, iç iktidar mücadele si, siya sal parçalanma ve çatışma içeri sinde debelenen Türk egemen sınıflarının siyasal rejimi, son süreçte ihtiyaç duyduğu bir “istikrar” görünümü; dışarıda ve içeride yığılı ağır sorunlar karşısında görece bir nefeslenme yaşadığını sergilemektedir. Bu nefeslenme ve “istikrar”, iktisadi ve siyasi kriz unsurlarını, çelişkileri ve nesnel zeminini ortadan kaldırmadığı için büyük ölçüde sahici değildir. Nitekim “Yeniden Yapılandırma Programı” herhangi bir değişikliğe uğratılmadan sürdürülüyor. Yeni gericifaşist yasal düzenlemeler ve kurumlarla devlet tahkim ediliyor. Karşıdevrimci şiddete dayalı planlar ve yatırımlarla militarizm ve iç savaş aygıtı güçlendiriliyor. Ülkede emekçi sınıflara faşist yönetim tarzı ve yeni uygulamalar kanıksatılmaya, yasallaştırılmaya çalışılıyor. Susurlukçu/ Hizbullahçı örgütlenme, uygulama ve pratikler şimdilik devletin kurumları ve yasaları içine çekiliyor. Böylece “Susurluk rapor”unda da belirtildiği gibi, adam öldürmek gerekiyorsa bir dönem bunu derin devlet, devlet ciddiyetiyle bağdaşır şekilde yapacaktır.

İki Düşman Kampın Odaklandıkları Bir Alan

Sendikalar ve işçi sınıfının sendikal mücadelesinin önemi, içeriği ve zorunluluğu sorunundaki tartışmanın tarihi, denilebilir ki kapitalizm ve işçi sınıfının bütün “bir tarihi” kadar eskidir. Yüzelli yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan bu tartışmanın önemi, sendikaların ücretli emek ile sermaye düzeninde sahip oldukları temel özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu tartışma, işçi sınıfı ve emekçi milyonların sermaye düzenine karşı, onun iktidarını alaşağı ederek kendi iktidarı altında toplumsal devrimi sürdürdüğü bütün tarih boyunca da bir dönem devam edecektir. Marks-Engels’ten günümüze kadar bu sorunda komünistlerin taraf olduğu tartışma, bir başka ifadeyle komünistlerin tartıştığı sendikalar ve/ ya da yaratmayı hedeflediği sendikalar, geniş işçi yığınlarının sermaye ve iktidarına karşı mücadele örgütleridir. Sınıf sendikalarıdır. O nedenle bizler de bu tartışmada “sendikalar ve sendikal mücadele” derken herhangi bir sendikayı ve sendikal mücadeleyi değil, dosdoğru marksist leninist sendikal mücadele anlayışına bağlı olarak yaratmayı hedeflediğimiz “sendikalar”ı, işçi sınıfının örgütleri olarak sendikaları yani sınıf sendikacılığı hareketinin nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalıştığımızı belirtmeliyiz.

I-Propaganda Ve Propagandacının Bazı Özellikleri

1-Parti propagandasının Temel İlkeleri ve Görevleri

1.1 - Marksizm-Leninizm Araştırılmalıdır

Devrimci teorinin propaganda ilkeleri Marks, Engels, Lenin ve Stalin tarafından formüle edilmişlerdir. Özellikle Engels, sosyalizm bir bilim olduktan sonra, bilim gibi ele alınması gerektiğini vurgulamıştır. Onların bu öğretisini Lenin ve Stalin uygulayarak geliştirmişlerdir. Burada ilke edinilmesi gereken temel anlayış şudur: Propaganda adına sosyalizmin ne denli "iyi" olduğunu, kapitalizmin ne denli "kötü" olduğunu söylemek hiç yeterli değildir. Marksist-leninist teorinin, dünyanın devrimci değişiminin aracı olmasını istiyorsak bu teoriyi sistematik olarak öğrenmek zorundayız. Marksist-leninist teorinin yol göstermediği pratik, ne kadar başarılı gözükürse gözüksün insanlığı sınıfsız topluma götürmez. Teorinin, yığınların elinde maddi güce dönüşmesi, her şeyden önce onun kavranmasından geçer.

1-Basın ve Sınıfsallık

Halkların, devletlerin, çeşitli kuramların, siyasi partilerin yaşam ve faaliyetinde basın, özellikle de gazete çok önemli bir rol oynar. Basının önemini Lenin, “Sol Radikalizm, Komünizmde Çocukluk Hastalığı” yapıtında şu sözlerle ifade eder.

“Örneğin, gazetecilik faaliyetini ele alalım. Gazeteler, broşürler ve bildiriler, propaganda, ajitasyon ve örgüt için zorunludur. Bir dereceye kadar medeni bir ülkede hiçbir kitle hareketi bir gazetecilik mekanizması olmaksızın var olamaz” (C. 31, syf. 101).

1979 yılındaki islami devrimle iktidara yerleşen köktendincilik, son yirmi iki yıllık süreç içinde Ortadoğu başta olmak üzere, Kuzey Afrika ve Orta Asya bölgelerinde cereyan eden siyasal olaylarda etkide bulunmasına rağmen Haziran 1997 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ılımlı pozlar vermeye çalışan "Hatemi"nin kazanmasıyla birlikte hızı kesilmiş, Temmuz 1999'daki radikal öğrenci eylemleriyle inişe geçmiş ve 18 Şubat'ta yapılan parlamento seçimlerinde uğradığı kesin yenilgiyle yakında tarihe karışacağının güçlü işaretlerini vermiştir. Köktendincilik, salt İran’a ve islama özgü olmadığından, bu ülkede meydana gelen oluşumların bölge ülkelerini, özellikle Türkiye'yi yakından etkilediğinden, köktendinciliğe ve İran örneğine daha yakından bakıp tanımamız gerekmektedir.

Kürt ulusal mücadelesinde 19. yüzyılda başlayan yangın 20. yüzyılın başlarında Kuzey Kürdistan'ın dağlarında alevlendi. Ekim Devrimi'nin estirdiği devrimci rüzgar, Kürt ulusal bilincinin alevlenmesine yol açtı. Yüzyılın başında patlak veren ulusal ayaklanmalar 1938'e dek devam etti. Osmanlı-Rus savaşları, I. Emperyalist Paylaşım Savaşı'nda Kürdün payına imha, katliam, soykırım, talan, yağma, sürgün ve açlık düştü. Katletmekle bitiremediler. Bir katliamın acısı bitmeden, yaraları sarılmadan yenisi başladı. Zulmün ilahları kana doymak bilmiyordu. "Şans Kürde yar" olmamıştı. Yedi düvel cihanın efendileri Kürdü yok etmenin savaş tamtamlarını çalıyordu. Bebelerin, genç kızların, ninelerin, dedelerin çığlıkları dağların kuytuluklarında yankılanıyordu. Cihanı alem sağırdı, duymuyordu! Görmüyordu, kördü! Yaslanacak bir dost omuz başı bulamadılar. Binlerce yıldır kendilerine yar olan dağlara sarıldılar. Direnmek kaldı Kürde. Zulmün ilahlarına meydan okudular. Direndiler!

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi