İSŞP’nin Geliştirilmesi Perspektifleri

Ezilen tüm sınıf ve tabakalara önderlik ederek dünyayı değiştirme yetenek ve gücüne sahip en devrimci sınıf olan proletaryanın, günümüz Türkiye’sinde, aşağıdan sınıfların iktisadi, sosyal, ideolojik ve siyasal sorunlarını kapsayacak geniş bir mücadele zemini üzerinde hareket ettiğini, derinleşen iktisadi ve siyasi kriz ortamında tarihsel ve siyasal misyonuna uygun davrandığı, bu anlamda gündeme ağırlığını koyarak diğer sınıflara “itiş” verdiği, siyasal/toplumsal gelişmelere gerektiği gibi müdahale de bulunduğunu ifade etmek oldukça güçtür.

Sınıf hareketinin yönelimi ve özellikleri, örgütlenme ve bilinç düzeyi konusunda bir çözümleme yapmak, mevcut durumunun nedenlerini irdelemek ayrı bir yazının konusudur. Örneğin; sınıf hareketinin tarihi, Türkiye işçi sınıfının tarihi ve özellikleri, sendikaların tarihi ve işlevi, sınıf-bilinci, sınıf-parti ilişkisi, “kendiliğindenci hareket” kavramının içeriği ve gelişimi; dolayısıyla öncünün ve iradenin bu harekete müdahale ihtiyacı, vb. herbiri başlı başına incelenmeye değer ve herbirinin bugünkü durumda payı vardır.

Şüphesiz ki, buradan hareketle sınıfın hareketsiz olduğu, sorunlarına ilgisiz kaldığı, sonucu çıkarılamaz. Vurgulanan, işçi sınıfının tarihsel, siyasal ve toplumsal gücünün bilincine varmamasıdır. Yoksa son yıllarda, ortaya koyduğu yerel ve genel hareketlilikle tarihsel ve toplumsal misyonuna uygun bir yönelim içinde olmuştur. Ancak bilinçli ve iradi müdahaledeki zayıflık, ya da yanlış yaklaşım, yani hareketin devrimci bir öncülükle buluşamaması her seferinde yerel ve genel direnişleri başarısızlıkla sonuçlandırdı ve her bir direniş, işçi sınıfına moral üstünlük verme yerine, güvensizlik kaynağı oldu. Belediye direnişleri örneklerinde olduğu gibi.

Burada başlıca iki faktörden sözetmek mümkündür. Birincisi, sendikaların durumu. Silik ve işlevsiz olmayla yüz yüze gelmesidir; öyle ki, sendikalara saldırılar, sendikal bürokasinin ihanetiyle birleşince sendikalı işçinin bir ayrıcalığı kalmadı. İkincisi, devrimci ve komünist öncünün sınıf hareketini ileri çekme ve merkezileştirme, örnek direniş odaklarını örgütleme ve başarıya taşıma hazırlık ve örgütlülüğü konusunda bir türlü gösteremediği beceri, ustalık ve yetenektir.

Örneğin, Aras Kargo, Tuzla Deri, Öztek, Polisan vb. direnişlerini büyütme, başka işyerlerine taşıma ve geliştirme konusunda ortaya konan iradesizliktir.

Şunu söylemek isabetli olacaktır: Evet, sınıf hareketinde bir tutukluk vardır. Aşağıdan toplumsal sınıflar gibi, işçi sınıfı da bir güvensizlik ve çözümsüzlük içerisine sokuldu; örgütlenme ve hak alma bilinci geriletildi, sorunlarına ve tarihsel misyonuna yabancılaştırıldı; sınıfın birliği ve dayanışma bilinci dumura uğratıldı. Dolayısıyla faşizm ve sermayenin topyekün saldırısına karşı; hem sınıfın birleşik ve örgütlü gücü, hem de işçi sınıfının diğer emekçi sınıf ve katmanlarla ortaklaşa siyasi ve toplumsal gücü ortaya çıkarılamamaktadır. O nedenle yerel ve zamana yayılmış işçi sınıfı grev, direniş ve gösterileri ya boğuluyor, tavsıyor ve başarısızlıkla sonuçlanıyor; ya da güncel siyasal gelişmelerle birleştirilemediği için yeterince görülemiyor.

Diğer bir sorun, sınıf mücadelesinin üç boyutuyla -iktisadi, siyasi ve ideolojik- bir bütünlük ve bağlantılılık içerisinde sürdürülememesidir. Sermaye ve faşizm, iktisadi saldırıları siyasi zorla atbaşı götürmekte, ideolojik-psikolojik saldırılarıyla tam bir sınıf tavrı sergilemekte, büyük bir çarpıtma ve yanılsama ile sorunlarda uzaklaştırmayı başarabilmektedir.

Faşist rejim ve sermayenin, bu topyekün saldırılarına karşı devrimci ve komünist hareket ise işçi ve emekçi cephesi de ortak ve birleşik bir karşı koyuşu örgütlemede, “genel grev, genel direniş”i örmekte, buna hazırlık yapmada, slogan üretip yaşama geçirmede rolünü oynayamamaktadır. Planlı, istikrarlı ve inatçı bir hareket planı olmayınca da, mevcut hareket yerel ve kesintili tarzda güçten düşerek ilerlemektedir.

Sınıf hareketindeki bu kabarış ve gelişmelere bağlı olarak öncü devrimci işçiler, ilerici sendikacılar ve sınıfın ileri kesimleri sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarının dayattığı arayışlara yöneldiler, girişimlerde bulundular, araçlar yarattılar. Bu araçları gerçek işlevlerine kavuşturma ve etkili kılmayı öngörürken, genellikle bundan kaçınıldı. İşte bu araçlardan bir tanesi de İstanbul İşçi Sendikaları Şubeleri Platformu’dur.

Mevcut durum şudur:

İşçi sınıfının bilinci geri ve çarpıktır, işçi sınıfının birliği parçalanmış ve bölünmüş; işçi sınıfı direnişleri yerel ve tecrit kalmış, dayanışma bilinci geriletilmiş, işçi sınıfı siyasi, tarihsel ve toplumsal güçünün bilincinde değil; sınıf tavrı sınıf içgüdüsü ve sınıf çıkarlarına yabancılaştırılmıştır. Buna önderliksiz, örgütsüz, sendikasız işçilere, sermaye ve faşizmin düzenli, planlı ve kirli ideolojik-siyasi saldırıları sonucunda ulaşıldı. Yani burada egemen sınıfların, iradi, bilinçli, kasıtlı bir yönelimleri var; o halde, karşısında da ancak iradi, bilinçli ve kasıtlı devrimci ve komünist, bir faaliyetle sınıf çıkarı temelinde bu “sınıf tavrı” ve sınıf sendikacılığı hareketi geliştirmekle sağlam durulabilir, sınıf hareketi ileri çekilip, yönlendirilebilir. Yani bir yerde karşıdevrimci irade ve saldırıya karşı, bir işçi-emekçi iradesi ve inisiyatifi koymak gerekir. İşte SŞP, bu girişimlerden biridir. Bir kanal açmadır, sınıf kavgasında güçleri birleştirme, dayanışma fikrini geliştirme, siyasal/toplumsal gelişmelere müdahale etme; öncü ve ileri işçilerde ortak bir irade geliştirmedir.

İşçi sınıfının birliği ve dayanışmasının geri ve zayıf olması, sınıf hareketini de güçten düşürdü, büyük işçi yığınlarının sınıf tavrıyla sokağa çıkmasını engelledi.

İşçi sınıfındaki parçalanmışlık ve bölünmüşlük, çok ileri boyutlardadır. Sınıfın birliği ve dayanışmasının önemli araçları sendikalar, bugün tükeniş noktasına geldi. Mesleki örgütler olan sendikalar, işçilerin ezici çoğunluğunu bu açık ve kitlesel örgütlerde birleştiremiyor. Bu duruma gelmelerinde sermaye ve faşizmin saldırıları, sendikal bürokrasinin ihaneti ve işbirliği, devrimci ve komünist hareketin bu saldırılara karşı uygun politika geliştirememeleri rol oynadı. O nedenle marksist leninist komünistler, “sendikalar sahiplenilmelidir” görevini saptadılar, pratik faaliyetlerinin konusu yaptılar.

Tabii ki, sendika kavramına yaklaşımda, tarihsel gelişmeler içindeki yeri esas alınmalıdır. Sendikaların ilk kuruluş yıllarındaki işlevleri sınıfı örgütlemedeki yeri ile, bugünkü sendikal sistem ve verili rejimle ilişkileri farklı farklıdır. Bugün sendikalar sınıf çıkarlarından uzaklaşma; giderek biçimsel araçlar haline gelme tehlikesiyle yüz yüzedir. Öyle ki, dünya da olduğu gibi, yaşadığımız coğrafyada da sendikalı işçi sayısı düşmekte; sendikalar, ücretler ve çalışma yaşamının iyileştirilmesi konusunda bile üyelerinin çıkarlarına uygun faaliyet yürütemez haldedir. Bu durum, işçilerin birliği ve daya nışmasının sadece sendikalı işçiler arasında gerçekleşmeyeceğini gösterir. Türkiye’de 8 milyon işçiden 2 milyondan azı sendikalıdır. Kaldı ki, sendikal alanda da bir bölünmüşlük mevcut ve bu sendikalar arasında bir rekabet ve didişmeyi, birliğin ve dayanışmanın önüne geçirmektedir.

İşçi sınıfı içindeki din, dil, ulus, bölge vb. çelişkiler, sermaye ve faşizmin körüklemesiyle somutta Kürt-Türk, alevi-sünni, hemşehricilik, vb. biçimlerde bölünmüştür.

İşçi sınıfı siyasi eğilimleri bakımından bölünmüştür. Düzen partilerinin, reformist-tasfiyeci partilerin etkileri, sınıfın birliği ve dayanışmasını zayıflatıyor, güçten düşürüyor.

Sendikalı-sendikasız, işçi-işsiz, işçi-memur, işkolları fabrika-taşeron vb. çelişkiler sınıfın birliğini parçalayıcı, sınıf hareketini güçten düşürücü başka faktörlerdir.

* * *

Sendikalar, işçiler arasında rekabete son veren; onları sermaye ve devlet karşısında birleştiren araçlar olarak doğdular. Hatta ilk kuruluş yıllarında, işçi sınıfı partilerinin kurulamaması, sendikalara siyasal mücadele konusunda da görevler yükledi. Emperyalizm kapitalizm ve sermaye sınıfı, kurum olarak sendikaları ortadan kaldıramayınca; bu aracı içten fethetme, gerçek işlevinden uzaklaştırma ve alıkoyma aracıyla sermayenin gücü, ideolojik-siyasi hegemonyası sayesinde sendika bürokrasisi yarattı ve yönlendirdi. Ve öyle ki, mevcut halleriyle bu anlamda sendikalar ilk kuruluş yıllarının gerisine düştü, sınıf çıkarı ve tavrından uzaklaştılar, öyle ki, saldırılara karşı kurum olarak sendikaları savunma komünist ve devrimci güçlere kaldı. Yaşadığımız coğrafyada da sendikaların genel anlamda sermaye ve faşizme karşı işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele mevzileri olmaları bir yana, “salt” iktisadi haklar, korumada, iş veya yaşam koşullarını iyileştirmede ve ilerletmede dahi, hiçbir zaman kararlı, yeterli ve gerekli bir duyarlılık gösteremedi. Şüphesizki, bu hakların kazanımı ve elde tutulması, siyasal mücadelede kazanılmış mevzilere bağlıdır. Ama, sınıfın mesleki örgütlerinin varoluş koşulları da bu hakların kazanımı ve güvencesidir, onun için işçiler bu örgütlere üye olurlar.

Sınıf sendikacılığı görüş açısıyla hareket edilmedikçe, yukarıdaki sonuçlar kaçınılmaz; ve mevcut sendikal sistem, sendikal bürokrasiyi üretecek ve yaşatacaktır. Siyasal bir yapıya mensup olmayan “ilerici ya da devrimci” bir sendikacının, mevcut sendika çarkı içerisinde bağımsız kimliğini koruması mümkün değildir. Devrimci bir sendikacıyı o alanda güçlü kılan, siyasi-ideolojik hattı ve o hatta ideolojik-siyasi ve iktisadi alanda bir bütünsellik içerisinde verilen mücadeledir. Yoksa, ilerici bir sendikacı kendi başına koltuğunu elde tutmak için mevcut sisteme eklemlenecek ve o zaman “gerici” Ahmet yerini “ilerici” Mehmet’e bırakmış olacaktır.

Sınıf sendikacılığı hareketi, iş ve yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesiyle ücretli kölelik düzenine karşı verdiği toplumsal savaşım arasındaki diyalektik bağı doğru kurduğu; ve sendikaları bu iç içe geçmiş tarihi ve siyasi sorumluluklarına uygun hareket ettireceğinden dolayı yeni ve kazanılmış iktisadi ve sosyal hakların da başlıca teminatı olabilir…

Bugün mevcut işçi konfede rasyonlarını sendikalist-reformist olarak nitelemek ya da hareket tarzlarını böyle tanımlamak doğru bir değerlendirme olamaz. Çünkü Budak’lar, Meral’ler, jaguarcı Denizer’ler ve diğerleri bu kavramların çok daha gerisinde bir düşünüş tarzı, davranışı ve pratiği içindedirler. Sınıfa yönelik güncel siyasi ve iktisadi saldırılara karşı tutumları, onlarca veridir ve bu düşünceyi doğrulamaktadır.

Sendika bürokratlarının yer yer bazı açıklamalarda bulunmaları ya da alanlara çıkmaları, sınıfın aşağıdan iradesi, gücü ve inisiyatifiyle yarattığı zorlaması sonucudur ve bu tepkiyi söndürmeyi amaçlıyor.

Bütün bu açıklamalar, ortaya çıkan duruma uygun ihtiyacı belirlemek ve ona uygun bir hareket planı belirlemek içindir. Gerçek şudur: Sınıfın birliği, örgütlülüğü ve dayanışması zayıf; Sınıf çıkarı temelinde sınıf tavrı geliştirme düzeyi oldukça geri bir zemindedir ve bunun baş sorumlusu mevcut sendikal sistem ve sendikal bürokrasidir. O halde, bu durumdan kurtulmak ve sınıf hareketini ileri çekmek en başta sınıfın başına çöreklenmiş bu “korucuları” teşhir ve tecrit etmekten, onların iradesi dışında bir girişim başlatmaktan geçiyor ve bu da ancak, günün siyasal görevlerine denk düşecek politika ve örgütsel bir irade göstermeyi, pratik-örgütsel yapılanmalara yönelmeyi; verili koşulların sunduğu bütün olanaklarından yararlanmayı bilmek; siyasal özgürlük, demokrasi talebi üzerinde sosyalizm görüş açısına bağlanarak yürümeyi öngörmekle başarılabilir.

Konuyla ilgili Parti belgelerinin ve onun yol göstericiliğinde gerçekleşen İşçi Konferansı’nın ortaya koyduğu görüş ve öneriler, burjuva sendikal anlayışlara dayanan ilişki biçimlerinin ve mücadele tarzının tasfiyesini, sendikalarda ve sendika dışı alanlarda izlenmesi gereken politika ve hareket tarzını çok net ve yalın biçimde ortaya koymakta, devrimci bir işçi hareketini yaratma ve geliştirmenin gerekliliğini, bu amaçla pratik gelişme ve sınıf mücadelesinin ortaya çıkardığı /çıkaracağı bütün mücadele araç ve yöntemleriyle bu yönelim ve eylem planını zenginleştireceğini öngörmektedir. SŞP’yi işlevli kılmak, onu zaaflarından arındırmak orada bir sınıf tavrı ve iradesi geliştirmek, ona dinamizm katmak görevleri önümüzde duruyor.

Her bir somut duruma ve gelişmeye uygun reçeteler yoktur, olamaz. İşçi sınıfının içine düştüğü burjuva ilişkiler ağını parçalamak, onu siyasi ve toplumsal gücünün bilincine ulaştırmak mevcut konjonktürde sabırlı, istikrarlı ve inatçı bir çalışmayı; sağlam ve kararlı bir iradeyi gerektirir. Bu müdahale; şüphe yok ki, komünist kadroların üretkenlik, yaratıcılık, inisiyatif ve girişkenlik taşıyan kimliğinden, diyalektik materyalist yöntemi yaratıcı tarzda kullanmasından, geniş kitleleri örgütleme, yönlendirme ve yönetme yeteneklerinden, politika yapış tarzındaki gelişmesinde ifadesini bulur.

Bu kısa değerlendirmeler ışığında sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını yanıtlama arayışlarının bir ifadesi ve aracı olarak ortaya çıkan ve başını İstanbul'un çektiği İşçi Sendika Şubeleri Platformu’nun bugüne değin izlediği çizgiyi kısaca özetlemek yararlı olacaktır: İSŞP hangi koşullarda ve ne amaçla kuruldu, hedefleri neydi, ne yaptı ve ne yapıyor? O, nasıl mücadeleci bir araç haline getirilebilir?

Bu değerlendirme, platformun yapısı, kapsamı, iç işleyişi ve mücadele anlayışını somut bir hareket planı üzerinden belirleme ve buradan hareketle bir yoğunlaşma ve yönelme görevinin bulunduğu biçiminde algılanmalıdır.

* * *

İstanbul Sendika Şubeler Platformu (İSŞP), sınıf hareketindeki bir gelişme ve kabarmanın ürünüydü. Türk-İş yönetimine muhalif, içinde uzlaşmacı, ilerici ve demokrat sendika şube yöneticileri, temsilcileri ve öncü işçilerin yer aldığı ve arkasına sınıfın aşağıdan iradesi, gücü, mücadelesi ve girişkenliğini alan muhalif kesimin, sendika ağalığı ve gerici-bürokrat kesimin ihanetine yönelik bir arayışın sonucu doğdu. '87-'88 1 Mayıs hazırlıkları için toplantıları yaptı, ortak hareket etme, sınıf hareketini geliştirmenin yolunu açma ve hareketi ileri çekme konusunda önemli işaretler verdi, kitleselleşmeye ve büyümeye açıktı.

İSŞP'nin sınıf sendikacılığını yaratma gibi bir amacı yoktu. Sendika bürokrasisinin gerici tutumuna karşı gelişen bir hareketti; içinde reformist, uzlaşıcı, ilerici, demokrat, devrimci ve komünist siyasi eğilimleri taşıyordu.

İSŞP, sınıf hareketindeki kabarma, alttan gelen dalganın zorlaması ve girişiminin bir ifadesi oldu. Netaş grevi, Petrol-iş grevleri, lastik işçilerinin eylemlilikleri vb.… Gerici sendika yöneticilerinin sınıf düşmanı tutumunu pratikte tecrübe etti. Sergiledi, aşılması görevini ortaya koydu; arayışları hızlandırdı.

Bu platform, sınıf sendikacılığı ilkeleri temelinde gelişemezdi. Çünkü, varoluş koşulları ve hedefleri farklıydı. Zaafları, geri yanları vardı. İçinde koltuklarını korumak isteyen bürokratları vardı ve belirleyiciydi.

Herşeye rağmen olumlu bir girişimdi. Burada yer alıp çalışmak, sınıf sendikacılığı temelinde bir irade ve müdahale geliştirmek, ileri çekmek, inisiyatif ve girişkenlikle onu hata ve zaaflarından arındırmak mümkündü. Ama, yapılamadı. Çünkü, bu güç sorunu olduğu gibi, bir ilgi, yönelme ve yoğunlaşma sorunuydu da.

Platformun '88-'89 1 Mayıs'larına çağrıları; '89 Bahar eylemliliği de, tek tek grevlerde (SEKA grevini ziyaret gibi) sınıf dayanışmasına yönelik eylemlilikleri oldu. Ne var ki, bunu genelleştirilip çizgi haline getiremedi.

'90 sonrasında "Körfez Savaşı"yla birlikte öncü işçilerin kıyımı, sınıf hareketinde olduğu gibi SŞP'yi de güçten düşüren önemli bir faktör oldu. '94'e dek İSŞP eski aktivitesi ve faaliyetinin gerisine düştü. '94'ten sonra özelleştirme, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma ve iktisadi/siyasi saldırılara karşı yeniden bir girişim başlatıldı.

1994'e dek platform, sendika şubeleriyle sınırlı iken, bu tarihten sonra öncü işçiler, temsilciler, işyeri komiteleri de yer almaya başladı. Ve bölge komiteleri oluşturuldu. Sendikasız işyerlerinin temsilcilerinin de katılımıyla platform genişledi. İşçi Kurultayı, bu zemin ve gelişmeler üzerine örgütlendi. İşçi Kurultayı sürecinde platforma üye sendika şube yöneticilerinin kendi tabanlarını harekete geçirmedeki, onları söz sahibi yapmadaki, irade ve güçlerini bu alana taşımadaki başarısızlıkları, aslında tabana yabancı oldukları, ilişkilerinin zayıf olduklarını gösterdi. Bir yerde, bu "ilerici" yöneticilerin de altı boştu. Onların zayıflıkları ve böylesi çaba içine girmemeleri, bazı siyasi yapıların dar ve sekter grupsal tavırları İşçi Kurultayı hazırlık sürecini olumsuz etkiledi. Herşeye rağmen hazırlık süreci, olumlu gelişmelere de yol açtı. Komünist ve devrimci güçler, pratikte ilk olarak bu denli sınıfla, sendikalarla, onların sorunları ve ihtiyaçlarıyla iç içe oldular; bu alanı daha fazla tanıdılar ve yeni ilişki ağlarını geliştirebildiler…

Kurultayın olumsuz sonuçlarının esas sorumluları, sendika şube yöneticileriydi. Diğer yetersizlik ve grupçu yaklaşımlar da birer faktördü. Kurultayın olumsuz sonucu, moral bozucu ve geriletici bir etki yarattı; Platformun komiteleri çalışmadı, toplantılar yapılamadı, alınan kararlara sahip çıkılmadı. Öyle ki, İSŞP biçimsel kaldı, komiteler kendi kendilerini atadı, pratik değeri olmayan toplantılarla son aylara gelindi.

SŞP, İstanbul gibi bir işçi-emekçi merkezinde, hareketi yayma ve ileri çekmede; işçi sınıfı hareketi dışındaki sınıf ve katmanların sorunlarına sahip çıkmada, birleşik ve ortaklaşa bir mücadeleyi yaratmada önemli bir inisiyatif ve rol oynayabilirdi.

* * *

Sermaye ve faşizmin saldırıları, sendikaları işlevsiz ve etkisiz kılmaktan öteye, varlıklarını tümden ortadan kaldırmaya kadar ulaşınca; sendikasızlaştırma, örgütsüzleştirme, siyasi-ideolojik saldırılar da pervasızlık günümüzde yeniden sınıfın birliği, örgütlülüğü ve dayanışmasıyla bu araçların korunacağı, sahiplenileceği ve saldırıların püskürtüleceği gerçeğini ortaya çıkardı ve sendikaları da içine alan bu aracın gerçek işlevine kavuşturulması görevini yeniden önümüze koydu.

Bugün işçi sınıfı içinde, adına layık devrimci bir işçi muhalefetinin geliştirilmesi ihtiyacı ortadadır. Şüphesiz ki, SŞP bu ihtiyacı karşılayabilecek ve bu olanaklara sahip olabilecek araçlardan sadece birisidir. Ve bunu, kendi başına sağlayamayacağı da yaşanan süreçte fazlasıyla görüldü. Bu alanda bir devrimci irade ve müdahale gerekliliği kendisini dayatmıştır.

Fabrika, işyeri ve sendikal alanlarda yürütülecek devrimci ve komünist faaliyetin, güç ve etkinliğin, sendikal faaliyetin gelişmesinde temel bir rol oynayacağı; ancak bu güç, etkinlik ve inisiyatif zemini üzerinde fiili çıkışların yapılacağı ve mevziler kazanılacağı bir gerçektir. Demek ki, esas sorun, sendikal muhalefeti örgütleme ve geliştirmeyle parti çalışması ve örgütlemesi arasındaki diyalektik bağı doğru kavrama; kitle çalışması ile parti çalışması arasındaki işleyiş mekanizmalarını kurma yeteneğinin gösterilmesidir.

O halde, sürecin sınıf sendikacılığı görüş açısıyla doğru bir analizi ve ortaya çıkan sonuçlarla bu sonuçlara uygun görevlerin pratik yaşama geçirilmesi iradesinin sergilenmesi, SŞP'nin istenen rotada ilerlemesinde belirleyici bir rol oynayacaktır. Aksi taktirde, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını yanıtlama arayışlarının bir ürünü olarak ortaya çıkan bu araç, kendi ellerimizde ve kendi irademizle inançsızlık ve tıkanıklığı körükleyen, umutsuzluk ve çözümsüzlüğü geliştiren, oyalayan ve güvensizlik yayan bir araca dönüşebilir.

Yaşanan süreç ve olgular, SŞP'nin mevcut hali, hareket tarzı ve işleyişiyle sendika ağalığı cenderesini kırmak bir yana, tersine ekonomist-sendikalist bir anlayışın ince haliyle gelişmesine hizmet edeceğini, büyük bir yanılsama ve oyalamaya yol açacağını göstermektedir. Sınıfın birliği ve dayanışmasını geliştirmeyen, onun toplumsal/siyasal gücü ve iradesini ortaya çıkarmayan, pratik yaşama geçirilemeyen kağıt üzerinde kalmış kararlar, güzel sözler ve doğru bazı teorik belirlemelerin hiçbir kıymeti-i harbiyesi yoktur.

Kınamalarla, gazetelere verilen demeç ve ilanlarla, hergün aynı yerde başlanılan sonu gelmez toplantılarla, sınıfın içine sürüklendiği kıskacı yarmak, hareketin önünü açmak ne kadar gerçekçi olabilir? Toplu sözleşme dönemlerinin hareketliliğine övgüler dizmekle, kuru ve soyut bir işçicilik edebiyatıyla, işçi kuyrukçuluğu ve dalkavukluğuyla sorunların üstesinden gelinemez, sadece arkasından gidilir. Ve işin kötüsü işçi sınıfının siyasal ve tarihsel misyonuna ve toplumsal gücüne güvensizlik yaratmaya malzeme verilir.

SŞP, Öztek direnişine güç verip, örnek bir direniş odağı haline gelmesi için ne kadar yoğunlaştı? Cezaevleri saldırılarının, işçi sınıfına bir saldırı olduğundan hareketle Tuzla Deri işçilerinin militan direnişini ne kadar sahiplendi, propaganda etti ve diğer alanlara taşıma faaliyeti sürdürdü? Bu görevleri yerine getiremezdi, çünkü işçi sınıfının siyasal/toplumsal gelişmelerdeki rolünden hareket etme perspektifi ve iradesinden uzak kaldı; boş ve oyalayıcı toplantılarla zaman tüketti; grupçu ve sorumsuz tutumlarla geçiştirme yolunu tuttu.

Yaşadığımız coğrafyada gerçek, bütün çıplaklığıyla orta yerde duruyor. Devrimci teori ve politika yapış tarzı, kitap sayfalarında yer alması gereken süs değildir. O devrimci pratik içindir. Onu pratik yaşam ve mücadelenin içerisinde sınamamız, sonuçlar çıkarmamız ve ona uygun bir yönelim içine girmemiz için olabildiğince olanak ve deneyimler mevcuttur. Doğru, ne renkli TV ekranlarının kustuğu zehir ve "senaryo" programları gibidir, ne de korku, kuşku ve iradesizliğin gizlenmesinin teorisidir. O, faşizm, sermaye ve reformistlerin bütün çarpıtma ve yumuşatmalarına rağmen yalındır ve çıplaktır. Bütün olgular bunu defalarca kanıtlamaya yeter. Dürüst her insan, bu gerçeği uzakta değil, sadece ve sadece yolun çevresine, olup bitene göz attığında görebilir, duyabilir ve algılayabilir. Ve bu gerçek, eğilip bükülmeyi, yapılamayanlara mazeret bulmayı değil; kapitalist barbarlığa, faşist saldırı ve şiddete karşı koymayı örgütlemeyi, direnmeyi ve mücadele etmeyi emreder. Evet, yeni mevziler kazanmak ve kanallar açmak, en başta var olanları korumaktan geçer. Atılacak her pratik adım, bu gerçeklere uygun toplantıları, gündemi, konuları, hareket tarzı ve yönelimi esas almayı dayatıyor. Hele en devrimci sınıf proletaryanın kitle örgütlerinden olan SŞP, bu çizginin dışında olamaz/ olmamalıdır. İşte burada kavranması gereken temel sorun budur.

* * *

O halde, SŞP'de nasıl bir örgütsel yapı, nasıl bir yönelim ve nasıl bir işleyiş olmalıdır?

*) Öncelikle SŞP, Türk-İş'e bağlı az sayıda şube yönetimlerinin yer aldığı bir platform olmaktan çıkarılmalıdır. Bu durum, "sınıfın birliği ve dayanışması" ilkesinin bir gereği olduğu kadar, mücadelenin geliştirilmesi ve ortaklaştırılmasına da uygun olandır. İlk oluşum döneminde sınırlı katılım düşüncesi belki makuldur. Ancak şu aşamada platformu Türk-İş'e bağlı daha çok şubeye doğru yaygınlaştırmanın yanında, diğer konfederasyonlara bağlı şubelerle de genişletmelidir. Bu konuda istekli olmayan veya karşı çıkan şubeler bakımından sendikalar hukukuna bağlı kalmanın hiçbir anlamı ve mantığı yoktur. Platform, fiili bir durum yaratarak, katılmayan şubelerin tabanında öncü işçiler ve şubeye bağlı temsilcilerle bağlar geliştirmeli; onları mevcut şubeleri temsil yetkisiyle, demokratik bir işleyiş ve yöntemle donatmalı ve kabul etmelidir. Platform, milyonlarca sendikasız işçinin birliği ve mücadeleyi geliştirme perspektifine ve iradesine sahip olmalıdır. Böylece, bu durumdaki işçilerin sendikalaşmasına katkı vereceği gibi, bu güçlerin platformun eylem ve etkinliklerine katılımıyla dinamizm kazanacaktır.

SŞP, sermaye ve faşizmin topyekün saldırısının karşısına işçi sınıfının birliği ve örgütlülüğüyle çıkmakla kalmamalı; emekçi memur sendikaları, gençlik ve mesleki örgütler, dernekler ve diğer kitle örgütleriyle ortak hareketi geliştirme, örgütleme ve hazırlamanın mekanizmalarını yaratmalı, bir girişim ve irade sergilemelidir.

*) Yukarıdaki, örgütsel çerçevenin yanısıra, iç işleyiş kuralları da karşılıklı güven ilişkileri temelinde yenilenmeli; yine bu ilişkileri esas alan bir iç hukuk oluşturulmalıdır. İster sendikalara bağlı şube ve temsilciliklerden, isterse işyeri ve fabrikalarda gelen sendikasız birimlerden gelsin; platformun bütün üyeleri çalıştıkları birimlerin kitlesinden kopuk hareket etmemeli; onların iradesi, girişkenliği, gücü ve istemlerini esas almalı, karar süreçlerine katılmaları sağlanmalı ve platforma yansıtılmalı, gelişmelerden eksiksiz haberdar kılınmalıdır. Ayrıca alınabilecek en geniş onayla temsil yetkilerini kullanmaya azami dikkat gösterilmeli ve bunu denetlemenin mekanizmaları kurulmalıdır. Kısacası, "kendi kendilerini atama" yetkileri son bulmalıdır.

*) SŞP, işyeri komiteleri, temsilciler, şube yönetimleri sistematiği içerisinde tabandan tavana doğru bir akışı esas almalıdır. Çünkü platform, gücünü, girişkenliğini, dinamizmini ve canlılığını buradan alacaktır. Bu yönelime uygun hareket, belirtilen tarzda yaygınlaştırılırken ilk başlarda her alanda geniş bir işçi kitlesine ulaşılamayabilir. Böylece işyeri komiteleri çalışan kitlenin küçük bir bölümünü (8-10 kişi gibi) kapsıyabilir. Buna önemli bir değer biçilmelidir. Bu nokta da esnek olunmalı ve yaygın bir ağın, süreç içinde sınıf hareketinin gelişmesi dönemlerinde yaratacağı etki dikkate alınmalıdır. Küçük ve dar da olsa kurulan bu yaygın ve organize ağların hareketin kabarma dönemlerinde büyük işler başaracaklarından, daha geniş kitleleri sürece katacaklarından ve büyüyeceklerinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

*) SŞP'ye katılan ve katılmayan sendika şubeleri, işyeri ve birim temelinde örgütlenmeli; bu birimler de sendikalarca seçilmiş ya da seçilecek temsilciler; demokratik ve uygun bir seçimle platform meclisine yeter sayıda üye göndermeli; sendikasız işyerlerinde ise, işyeri komiteleri bu yetkili temsilcilerini seçmeli ve bütün bu seçim süreçleri ve işleyişin denetim mekanizmaları kurulmalıdır. SŞP, mücadelenin ihtiyaçlarına uygun ve yapıya dinamizm katacak tarzda alt örgütlenme modelleri oluşturabilmelidir. Böylece, platform üyeleri yetkilerle donatıldığında arkasında denetleyici ve güçlendirici bir kitle gücü bulacağından dolayı etkili kararlar alacak ve iş yapacaktır. Aynı zamanda platformun yürütmesi de sadece şube başkanlarından oluşan bir kurum olmaktan çıkacak, temsilciler ve öncü işçilerin de yer aldığı etkili bir yapı haline gelebilecektir.

*) Başlarda ifade edildiği gibi, bu yönelim ve sistematik işleyiş; oluşturulacak fiili bir hukuk temelinde yürümeli, en geniş demokratik temsilin oluşmasına özen gösterilmeli; sözü geçen, saygın ve doğal önder konumundaki işçilerin platform meclisi ve yürütmesinde yer almaları özellikle teşvik edilmelidir.

*) Özünde birbirlerinden pek farklı olmayan konfederasyon merkezleri ve bu merkezle uyum içinde hareket eden sınıf düşmanı şube yönetimlerinin SŞP kararlarına karşı çıkacakları, hatta bununla yetinmeyip faaliyet içindeki sendikacı ve temsilcileri tecrit etme taktiğiyle hareket edecekleri, gerici tüzük hükümlerini çalıştıracakları ve dahası hükümet-polis-işveren işbirliğiyle yoğun bir baskı uygulayacakları muhakkaktır. Böylesi gelişmeler karşısına gerçek bir sınıf iradesi, dayanışması ve gücüyle dikilmeli, eldeki bütün araç ve yöntemler devreye sokularak bu tür hareket içinde yer alan yöneticilerin teşhir ve tecritine özel bir önem verilmelidir.

*) SŞP sendikal örgütlenme, gelişme ve genel gidişi yönünde de etkileyici bir irade ve inisiyatif geliştirebilmelidir. Örneğin, sendikal bölünmüşlüğe son verecek perspektife uygun düşünce ve etkinlikler içinde olabilmelidir.

* * *

Tabii ki, bu projenin yaşama geçirilmesi önündeki en büyük engel sermaye ve faşizmin saldırılarıdır. Ancak platformu oluşturan güçler arasındaki "iç sorunları"n varlığı da engelleyici bir faktördür.

Öncelikle bugünün ihtiyaçları, görevleri ve mevcut olanakları konusunda asgari ortak bir payda da buluşmak gerekir. Ve bunu en başta devrimci ve komünist yapılar başarmalıdır. Platform içinde böylesine bir iradenin ortaya çıkması; reformist-sendikalist eğilimi kıracak ve platformu işlevli kılmanın dinamosu olacaktır.

İşçi meclisleri önerisi, prensip olarak reddedilemez. Ancak bugünün ihtiyaçlarına yanıt veremez ve bu kavram dejenere olmaya açıktır. Yapılabilecek ve gerçekleşebilecek olandan hareket edilecekse, mücadelenin bir ihtiyacı olarak ortaya çıkan ve fakat devrimci bir irade ve müdahale ile buluşmayınca işlevsiz ve etkisiz kalan bu aracı kullanılır kılmak ilk görevdir. Oysa işçi meclisleri, bu aşamada sendikaları (ki sendikaları sahiplenme görevi karşımızda duruyor) işlevsiz kılma tehlikesi taşıdığı gibi, SŞP'yi de görmezden geliyor, bu anlamda günün ihtiyacına uzaktır.

Diğer bir sorun ise platform içindeki iki eğilimdir. Marksist Leninist Komünist Parti, işçi sınıfının birliği ve dayanışmacı bilinci ve düzeyinden, örgütlülüğü ihtiyacından, taleplerinden hareketle sınıfa hükmetmeyi, sınıfı devrimcileştirme ve siyasallaştırma amacıyla platformu ileri çekme ve büyütmeyi esas alırken; bazı devrimci yapıların grup kaygısı, sendika yöneticilerin koltuk kaygısı ve faşist rejimin saldırıları karşısında sergiledikleri tutum ve legalist-reformist çizgi, tersinde bir yönelim içindedir. Grup çıkarı ve tatminine dayalı içe dönük politika yapış tarzını aşamayan devrimci dostlar bilmelidir ki, SŞP'de öngördüğümüz bir gelişme, onlara da alan açacak ve bu "sorunları"nı aşmanın olanaklarını yaratacaktır.

Sendika Şube yöneticileri, işçilere güvenmiyor, onları harekete geçiremiyor, alanlara taşımıyorlar. Kendilerine bir misyon biçmişler, koltuk kaygıları ve var olanı koruma amacıyla platformda yer almaktadırlar. Mevcut sendikal sistem, ilerici, demokrat ve "devrimci" sendikacıları hizaya sokuyor. Sisteme kafa tutuş, ancak temsil edilen işçi yığınlarını arkaya almakla mümkündür. Ve işçi yığınlarının ihtiyaç ve istemlerine uygun hareket eden sendikacıların koltuk korkusu diye bir sorunları yoktur. İşçiler onları sahiplenir ve desteklerler. Unutulmamalıdır ki, SŞP gerçek işlevine kavuşturulursa, ilerici ve demokrat sendikacılar da dürüst ve onurlu bir sendikacılık yapmanın olanakları ve koşullarını bulacaklardır.

Evet, SŞP, grup kaygılarına karşı işçilerin iradesiyle seçilen temsilcilere yer vermelidir. Öyle ya, bu alanlarda "söz, yetki ve karar" işçilerin ise, buna kimsenin, hele hele devrimci ve komünistlerin karşı çıkması düşünülemez. Sorun temsilde ise, buyurun en demokratik temsili yerleştirelim. Mücadele ise, gerçekler ortada, ona uygun bir çizgide ilerleyelim…

SŞP, işçi sınıfı ve emekçilerin siyasi ve iktisadi taleplerine sahip çıkmalı, somut örgütlülükler yaratabilmelidir.

SŞP, dayanışma patiklerini geliştirmelidir. Nerede bir direniş ve grev varsa, oraya asılmalı ve bu pratiğini propaganda edip sınıfın tümüne göstermelidir.

SŞP'de ısrarlı, inatçı, sürekli bir çalışma yürütülmeli, kısa süreli grup çıkarına dayalı ve geçici çalışma tarzı terkedilmelidir.

SŞP, yeni sendikalara gitmeli, çağrı yapmalı ve platformu büyütmelidir.

Sermaye ve faşizmin topyekün saldırıları karşısında işçi sınıfı ve diğer emekçi kitlelerin birleşik ve örgütlü gücüyle durmayı hedeflemeyen, bunun pratik bir ifadesi olarak "genel grev ve genel direniş" hattında yürümeyen, SSK'nın tasfiyesi, özelleştirme, mezarda emeklilik, işçi kıyımı, düşük ücret, sendikasızlaştırma vb. acil sorunlarda sokağı esas almayan; bu sorunlarla güncel siyasal gelişmeler, Türk şovenizmi ve kirli savaşa karşı yürütülen savaşım arasındaki diyalektik bağı doğru kurmayan; bunu kararları, şiarları ve pratiğine yansıtıp, uygun hareket tarzı sergilemeyen bir platformun varlık nedeni de ortadan kalkar.

İşçi sınıfı en devrimci sınıftır. Onu kendi siyasi ve tarihsel misyonunun bilincine kavuşturacak olanlar komünist öncülerdir. İşçi sınıfı içinde yukarıda açıkladığımız örgütsel ağı oluşturacak ve pratik hayata geçirecek dinamiklerin var olduğunu biliyoruz.

İşyeri ve fabrikalarda işyeri komiteleri hücre ve çalışma gruplarıyla yürütülen mücadele ve etkinlik, marksist leninist komünistleri SŞP'de etkili kılar ve platformu harekete geçirmeye hizmet eder.Aynı zamanda gerçek işlevine sahip SŞP'nin faaliyeti de, parti çalışmasının alanını açar, olanaklar sunar, güçlü zeminler yaratır. O halde, komünist ve öncü işçiler görev başına!

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi