Yaşam ve Özgürlük için Kadın Devrimi - Sempozyum Değerlendirmesi

Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB) ve genç kadın örgütü Zora, Avrupa’nın dört bir yanından ve kıta dışından kadınları 6 Mayıs 2023 tarihinde Frankfurt'a Kadın Devrimi Sempozyumu’nda bir araya getirdi. Sempozyum, komünistlerin kadın devrimi programını tanıtmak, cins özgürlük mücadelesinin özneleri içinde tartışmaya açmak ve böylece sınıfsız, sınırsız, toplumsal cinsiyet temelli iş bölümünün son bulduğu bir dünya ufkunu kadın özgürlük mücadelesine taşımak perspektifiyle düzenlendi. Kadın özgürlük mücadelelerinin uluslararası temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen etkinlik, kolektif bir özneye dönüşen kadınların kazanımları, mücadeleleri ve görevleri etrafında teorik olduğu kadar politik tartışmalara da alan açtı. Uzun zamandır planlanan bu etkinlik Covid-19 salgını nedeniyle gecikmiş olsa da komünist kadın kurtuluş programının tartışılmasına anlamlı bir katkı sağladı, önümüzdeki mücadeleler için moral, motivasyon ve cesaret yarattı. Bu anlamda sempozyum, kadın devrimi bayrağını yükselten örgüt ve partilerin faaliyetleri için itici bir güç oluşturdu.

Ayrıca devrimci işbirliği ve dayanışmanın başarılı bir ürünü olarak sempozyumun emekçiliğini üstlenen komünist genç kadın ve LGBTİi+’ların etkinliğinin her anında hissedilen dinamizmi umut vericiydi. Sempozyum, Yeliz Erbay, Wilma Tiamzon, Evin Goyi, Jina Amini başta olmak üzere özgürlük uğruna yıldızlaşan cesur kadınlara atfedildi.

Reformların ötesini görmek için

Kadın devrimini karşılıklı etkileşim sürecinin konusu haline getirme fikri, sosyalist kadınların kadın ve feminist hareketler içinde kadın özgürlük perspektifini tartışma ve böylece burjuva reform mücadelelerinin ötesinde devrimci stratejiler geliştirme ve geniş kadın kitlelerini kadın devrimine kazanma yönündeki kolektif iddiasına dayanmaktadır. Dolayısıyla "Kadın Devrimi Yaşam ve Özgürlüktür" başlıklı sempozyum, Devrimci Komünist Kadınlar’ın (JKŞ) 25 Kasım 2021 öncesinde Rojava'da düzenlediği "Kadın Devrimi ile Erkek Egemenliğine Karşı Zafere" sempozyumundan bağımsız olmadığı gibi Avrupa'da bir dizi tartışma, konferans ve sempozyum serileri için bir başlangıç olma anlamı taşıyor. 

Bir uluslararası paylaşım zemini olarak sempozyumun amacı, kadın ve LGBTİ+’ların kolektif mücadelelerinin toplumsal patlayıcı/yıkıcı niteliği hakkında bilinç yükseltmek ve bu açıdan değişik ülkelerden ve farklı siyasi toplumsal koşullarda öne çıkan mücadele deneyimlerini paylaşmaktı. Kitlesellikleri ve mücadelenin ortaklaşması ile yeni bir nitelik  kazanan cins özgürlük mücadeleleri göz önünde bulundurulduğunda, toplumun bir bütün olarak dönüştürülmesine yönelik somut adımlara duyulan ihtiyaç giderek daha acil bir hal almaktadır. Son yıllarda çeşitli ekonomik, siyasi ve sosyal haklar için yürütülen büyük kitlesel mücadeleler, burjuva toplumsal düzenin sınırlarına çarpmaya devam ederken, kadınlar, devrimci bir program etrafında kendilerine yol açmaya ihtiyaç duymaktadırlar.

Hiç şüphe yok ki kadınlar tarih boyunca çok büyük reform mücadeleleri vererek paha biçilmez özgürlükler kazanmışlardır ve bu kazanımlar için mücadele etmeye devam edeceklerdir. Çünkü bu reform mücadeleleri, kadınların yaşamlarını biraz daha katlanılır kılacak alanlar açtığı gibi ortak mücadeleler içinde gelişmeye, kolektif bir bilinç edinmeye, mücadele deneyimi kazanmaya muazzam katkılar sağlıyor. Özgün grevleri, kadın cinayetlerine karşı veya kürtaj hakkı için yürüttükleri çalışmalarda gördüğümüz gibi kadınlar bu mücadeleler içinde özne haline gelir, siyasallaşır, örgütlenir ve daha fazla hemcinsinin toplumsal yaşama ve mücadeleye katılması için daha uygun siyasal ve toplumsal koşullar yaratır. Dahası, kadınların kazanımlarıyla patriyarka mevzi kaybeder, sarsılır, istikrarsızlaşır.

Fakat patriyarkal-kapitalist toplumun sürekli uyarlanan ve gerilimlerle dolu sömürü ilişkisi dikkate alındığında tekil mevziler için verilen mücadele ancak yeni bir toplumsal düzen için mücadeleye hasredildiği ölçüde kadınların özgürleşme yolunda da süreklilik kazanılır. Reform mücadeleleri kadın kurtuluşunda nihai bir amaç olamaz ve tarihsel ile güncel deneyimler bu tür yaklaşımların sınırlarını ortaya koymuştur. Kendini sürekli yenileyen ve yeniden üreten patriyarkayı, onun devlet ve aile düzenini aşmak için kadınların daha köklü adımlara ihtiyaç vardır. Örneğin Arjantin’de kürtaj hakkı için yapılan kitlesel seferberliklerde görüldüğü gibi burjuva parlamentolarını kuşatıp umut dolu bekleyişler yerine haklarımızı ve istediğimiz hayatı koparıp almaya dönük adımlar atmak gibi.

Kadın devriminin nesnel zorunluluğunu öznel bilince dönüşmesinin faaliyeti kapsamında sempozyum anlamlı tartışmalara ev sahipliği yaptı. Bu bağlamda sempozyum, Rojava'daki kadın devrimi ve Rojhilat/İran'daki kadın ayaklanmasına adandı. Özellikle özgün koşullara sahip bu iki örnek kadın özgürlüğünün kaçınılmaz olarak devrimci bir altüst oluş sorununu ortaya çıkardığını ve tüm boyutlarıyla kadınların özel baskı ve sömürüye maruz kaldığı sermayenin erkek egemenliğine bir bütün olarak meydan okuduğunu göstermektedir.

Uluslararası düzeyde kadın devrimini savunmak

Kadın devrimi terimi 21. yüzyılda yeniden ve farklı içeriklerle yaygınlık kazanıyor. Rojava'daki toplumsal devrim için bu kavramsallaştırma yapılırken Rojhilat/İran'daki gibi isyan durumlarda ise kadınların faşist bir rejimin temellerini sarsan, ona geri adım attırıp meşruiyetini tüm topluma sorgulatan mücadelelerine hem bir takdir olarak hem de yarattığı sonuçların kadınların günlük yaşamında altüst oluşlara vesile olması dolayısıyla daha sembolik anlamıyla kadın devrimi yüksek sesle dile getiriliyor. Burjuva çevreler bile cins özgürlük mücadelelerini düzene entegre etmek maksadıyla kadın devrimi kavramını içini boşaltarak kendilerine mal etmeye çalışıyor.

Dolaysıyla kadın devriminin ne olduğu ve programatik boyutları hakkında netlik yaratma, komünist ve devrimci güçler olarak eylemimiz hakkında kendimize ve tüm kadınlara cesurca sorular sorma ihtiyacı ortada. Kadın özgürlüğünü somut bir siyasi çizgiyle bütünleştirmek için kadınların sömürülmesinden ve ezilmesinden sorumlu olan koşulların net bir analizine duyulan ihtiyaca yanıt olarak Sosyalist Kadın dergisi yazarlarından Sultan Ulusoy, sempozyumun "Özgürlük için Kadın Devrimi" başlıklı ilk oturumunda, alt ve üstyapısıyla kadınların ezilmesinin maddi temelini oluşturan ataerki üzerine teorik bir sunum yaptı. Cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadeleden taviz verilmemesi gerekliliğini vurgulamanın yanı sıra çifte sömürü ve baskıya karşı çifte devrimin zorunluluğunun altını çizdi. Kadın devrimi stratejisinde kadın önderleşmesinin önemine dikkat çekerek, salondaki genç kadınlara çağrıda bulundu. “Özel mülkiyetin, mülkiyet ilişkilerinin sürdüğü bir sistemde özgürlüğümüz tamamen sağlanamaz. Zor araçlarının kullanılmadığı, kadınların elinde olmadığı hiçbir devrim başarıya ulaşamaz. Bu devrim, kadın devrimi haline de gelmez. Tarihsel deneyimlerimiz bize bunu gösteriyor. Kadın devriminin gerçekleşmesinin ve güçlenmesini sağlayacak olan kadın önderleşmesidir. Çifte sömürü ve baskıya maruz kalan kadınlar olarak daha çok çalışmalı ve önderleşmeliyiz. Hem cinsimizin kurtuluşunda hem de toplumsal mücadele içerisinde önderleşmeliyiz. Bu ikisini aynı anda gerçekleştiremezsek kadın devrimini de gerçekleştiremeyiz" diyerek kadın devriminin temel koşulunu ele aldı, komünist kadınların kadın devrimi programatik görüşlerini bütün boyutlarıyla tartışmaya sundu.  Fotoğraf buraya

Son süreçte kadın devriminin bayraklaştığı yerlerden biri de Rojhilat/İran. İran devleti, ordusu, polisi, Besic milis teşkilatı, gardiyanları ile kadının en temel özgürlükleri karşısında her haliyle silahlı maddileşmiş patriyarkayı temsil ediyor. İran Komünist Partisi/Komala Merkez Komite üyesi Marzia Nazari faşist molla rejimine karşı “Kadın-Yaşam-Özgürlük Ayaklanması”nı incelediği sunumunda kadınların ezilmişliğinin maddi temelleri üzerinde durdu. Kadınlar arasındaki sınıfsal farklılaşmaya değinerek kadınların meşru talepleri için sınıflar ötesi hareketlere katılmalarının önemini fakat burjuva kadınların çizgisinden ayrılmanın kesinlikle gerekli olduğunu vurguladı: “Bu da kadınların yollarını işçilerin mücadeleleriyle birleştirmelerini gerektiriyor. Zira kadınlar mücadelelerini kapitalistlere ve onların burjuva hükümetlerine karşı yürütmek zorundalar, yalnızca özel mülkiyetin kaldırılması ve kapitalist toplumsal düzenin aşılması kadınların taleplerinin önünü açacaktır. Kadın kitle hareketlerini işçi hareketi ve diğer ilerici toplumsal hareketlerle ilişkilendirmek kazanımları korumak için de çok önemlidir. İran'da kadınların taleplerinin karşılanması devrimci hareketle ve İslam Cumhuriyeti'nin yıkılmasıyla bağlantılıdır. İslam Cumhuriyeti, tıpkı işçiler gibi kadınların özgürlüklerine ve yaşamlarına saldırmak için hiçbir suçu işlemekten geri durmuyor. Bir yandan burjuva muhalefet mevcut yapıları korumaya ve devrimi yenilgiye uğratmaya çalışırken diğer yandan özellikle kilit sektörlerde ülke çapında grevler, fabrikalarda ve tesislerde işçi konseyleri oluşuyor. Bu gelişmeler, İslam Cumhuriyeti'nde toplumun radikal ve sosyalist bir dönüşümüne yönelik devrimci altüst oluş sürecini nesnel olarak güçlendirmektedir.

Kadınların özgürlük mücadelesinde etkin biçimlerde yerlerini aldığı devrimci merkezlerden biri de Filipinler’dir. FKP öncülüğünde Filipinli devrimci kadınlar, kadınları geniş kitle hareketlerinde,  şehirlerdeki sayısız yerel yapıda, ayrı milis örgütlerinde ve kırsalda kurtarılmış bölgelerde gerillada örgütlemek gibi büyük bir siyasi esnekliğe sahipler. Filipinli devrimciler saflarında LGBTİ+’lara alanlar açarak, paralel bir iktidar biçimi oluşturan özgür topraklarda evlilik ve toplumsal iş bölümünü düzenleyerek kadın devrimi için anlamlı deneyler sunuyor.

Filipinler kadın hareketinden International Women’s Alliance (IWA) temsilcisi genç aktivist Nikki Guzman, boşanma yasası olmayan Filipinler’de (Vatikan dışında dünyada tek ülke) kadın hareketinin onlarca yıllık hem silahlı hem de barışçıl mücadele deneyimlerini aktardı. Nikki, Filipin hareketinin kadınları bir sınıf olarak değil toplumsal bir sektör olarak tanımladığını belirterek kadınların kurtuluşu için verilen uzun ve zorlu mücadelenin ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesiyle el ele gittiğini açıkladı. Nikki, sosyalizm için anti-emperyalist bir program izleyen Filipinli Maocu devrimci hareketin Sovyetler Birliği ve Çin deneyimlerine yaklaşımını ve devrimlerde geri dönüşüm tehlikesine karşı uyarılarını şu sözlerle aktardı: "Sosyalizm söz konusu olduğunda, Lenin'in zamanındaki Rusya ve Mao'nun zamanındaki Çin örnekleri bize sosyalizmin bütün bir ülkeyi nasıl özgürleştirebileceğini ve kadınların özgürleşmesine hizmet eden yapıları nasıl yarattığını göstermektedir. Ne yazık ki, revizyonizm nedeniyle devrimlerin zaferlerinin altını oyan, kapitalist restorasyona giden ve kadınları özgürleşmeden önceki geleneksel rollerine geri döndüren Sovyetler Birliği ve Çin örneklerine de sahibiz. Sosyalizmi inşa etmek sürekli bir görev olacaktır - asıl olan onu inşa etmek ve korumak. Özellikle kadınların sosyalizmin kazanımlarını korumak için çok uyanık olmaları gerekecektir, çünkü bunu tersine çevirmek kadınların elde ettiği kazanımları da kaybetmesi anlamına gelecektir."

Onlarca yıllık çığır açıcı devrimci kadın pratiğiyle ve Rojava’da kadın devrimin mimarları olarak uluslararası kadın özgürlük mücadelelerine ışık tutan Kürt kadın özgürlük hareketi adına Melike Yaşar, sunumuna Kürt kadınlarının silahlı mücadelesinin romantize edilmesini ve kadınların idealize edilmesini eleştirerek başladı. IŞİD'e karşı mücadele her şeyden önce savaşan Kürt kadınlarını dünya sahnesine çıkarmış olsa da kadın özgürlük mücadelesinin askeri mücadeleye indirgenemeyeceğini belirtti. Bunun aksine kadınların devrimci faaliyetlerinin yüzde 10’unun askeri çalışmalardan, büyük bir kısmının ise toplumsal dönüşüm çalışmalarından oluştuğunu vurguladı. Basın alanından siyasi ve ekonomik yapılara, komünlere kadar Kürt kadın özgürlük hareketi kadınlar için özgür alanlar inşa ediyor.

Melike Yaşar sunumunda burjuva devletlerin militan hareketleri soğurma ve yatıştırma girişimlerini de tartıştı. Örneğin ABD'de siyah kadın hareketi filizlenirken hareketi yatıştırma amacıyla Kamala Harris, örnek siyah kadın olarak özellikle başkan yardımcılığına atandı, başka ülkelerde burjuva devlet eliyle eşitlik ve kadın konferansları başlatıldı. Kürt kadın özgürlük hareketi ise dünyada paralel gelişen kadın özgürlük mücadelelerini eşit düzeyde ve yatay olarak birbirine bağlamak için bir temel olarak Dünya Kadın Konfederalizmi’ni önermektedir. LGBTİ+’ların Kürt kadın özgürlük hareketiyle ilişkisi üzerine ise Melike Yaşar, kişisel özgürlüklerin savunulması gerektiğini ancak kuir ideolojisine bağlı kimi kesimler tarafından hareketi bölmeye yönelik güçlü eğilime karşı da uyanık olunması gerektiğini vurguladı.

"Kadın özneleşmesi: Kazanımlar, İsyanlar, Devrimler ve Görevler" başlıklı ikinci oturumda SKB konuşmacısı son on yıllardaki uluslararası kadın mücadele ve hareketlerine genel bir bakış sunarak kadınların mücadelede kolektif hafızalarına dayandıklarını çeşitli örneklerle dile getirdi. Kadın hareketleri pandemiyle birlikte geçici olarak sönümlenmiş olsa da, sosyalizm ve toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün dönüşümü için maddi koşulların nesnel olarak her zamankinden daha olgun olduğunu belirtti. Geniş kadın kitlelerinin sistem içi değişimlerin ve ataerkil düzenin sınırlarının ötesinde düşünebilmesi için devrimci programın günlük siyasi mücadelelerde sürekliliğe ve siyasi taktiklerin somutlaştırılmasına ihtiyacı olduğunu vurguladı. Ayrıca, "Kapitalist üretim tarzı özgürlüğümüzün önünü açmıştır ama aynı zamanda ilerici barutunu çoktan tüketmiştir. Kapitalizm ve ataerkil sisteme karşı atacağımız her bir adımın önemi var. Kadın özgürlük mücadelesini genişletebilmek için daha fazla çözüme odaklanmalıyız. Tüm eşitsizliklere karşı mücadele etmediğimiz sürece proletarya olarak kendi kurtuluşumuzu sağlayamayız. Cins bilinci için mücadele, sınıf mücadelemizi bölmez aksine onu güçlendirir. Sosyalizm tarihsel olarak gereklidir. Kadınların mücadelesini sosyalizm mücadelesinin önemli bir dinamiği haline getirmeliyiz" sözleriyle sosyalizm mücadelesinin kadın özgürlük mücadelesiyle bağının altını çizdi,  günümüzün siyasi kadın kitle hareketlerini ilerletmek için en güçlü sözler ve pratikler geliştirme ihtiyacını vurguladı.

Ataerkil kapitalist düzenin çelişkilerinin bir sonucu olarak kadınlar ile ezilen cinsiyet ve cinsel kimliklerin büyük saldırılarla karşı karşıya kaldığı sempozyum boyunca değişik örneklerle belirtildi. Afganistan’daki kadın düşmanı Taliban’ın iktidarı tekrar geri almasıyla başlayan gelişmeler bunun somut göstergesidir.

Afganistan, toplumsal gelişmeler karşısında dünyadaki ataerkil reflekslerin uç bir örneğini oluşturuyor. Devrimci Kadın Örgütü (RAWA) temsilcisi yaptığı sunumda, ülkenin emperyalistler tarafından Taliban'a teslim edilmesinin ardından özellikle kadınlara dönük saldırıları ve öncü direnişlerini aktardı. RAWA onlarca yıldır emperyalizm ve Taliban diktatörlüğüne karşı mücadele ediyor ve yalnızca bir halk devriminin özgürlük, demokrasi ve sosyal adalet yaratabileceğini, kadınların taleplerinin mücadelenin merkezine taşınması gerektiğini düşünüyor.

RAWA çalışmalarını yeraltından yürütüyor ve siyasi mücadeleden ziyade kadın ve çocuklara gıda dağıtımı, eğitim ve tıbbi bakım gibi insani yardım faaliyetlerini ön planda tutuyor.  RAWA temsilcisi İran ile Kürdistan’daki kadınlara güçlü atıflarda bulunarak zorluklara rağmen mücadelenin devam ettiğini belirtti.

Dünyadaki en dinamik kadın hareketlerinden biri de Arjantin’de. Ülkedeki siyasi konjonktüre bağlı olarak kadınlar çeşitli konular etrafında geniş kitle seferberliklerine dayalı reform mücadeleleriyle kürtaj hakkı gibi kazanımlar elde etti. Arjantin’den Maocu gelenekteki Devrimci Komünist Partisi (PCR) Ulusal Kadın Komitesi temsilcisi sempozyuma katıldı. PCR, 1976’da ABD destekli askeri darbeye karşı sürekliliğini korumuş devrimci yapılardan biri ve kadın özgürlük mücadelesiyle canlı bağlarıyla dikkat çekiyor. Öyle ki PCR, 1986'den bu yana büyük kitlesel kadın mücadelelerinin itici gücü olan Ulusal Kadın Buluşması'nın düzenleyicilerinden biri. Ancak uzun tartışmaların sonucunda buluşma geçen yıl bölündü. PCR Ulusal Kadın Buluşması’nı yeniden bir araya getirmek için çaba sarf ederken bu yılki buluşmanın aynı zamanda aynı şehirde yapılacak olmasını bu yönde atılmış ileri bir adım olarak nitelendirdi.

Kadın mücadelelerinin çeşitliliğini kürtaj hakkı grevlerinden kadın katliamlarına karşı isyanlara, fabrikalarda çocuk bakımının örgütlenmesinden Evlilik Yasası’nın iyileştirilmesine, cinsiyet kimliklerine yönelik yasal güvencelerden, tıbbi ve barınma yardımına, şiddetin önlenmesine kadar örneklendirilen sunumda, "Biz kadınlar kendi özel sorunlarımızı halkın genel sorunlarıyla ilişkilendirmek için mücadele ediyoruz, kadın hareketinin ilerleyişi bize büyük zorluklar çıkarıyor, hareketin gelişimine bütünsel olarak yaklaşmak için kadın örgütleri inşa etme konusunda kendimizi güçlendirmeliyiz"denildi.

Güçlü devrimci mirasıyla Arjantin’e kıyasla çok farklı tarihsel koşulların etkide bulunduğu Polonya da geniş ve dünyadaki etkisi itibariyle öncü bir kadın hareketinin ülkesi oldu. Antikomünizmin resmi devlet politikası sayıldığı Polonya'nın siyası atmosferine rağmen kendisini Marksist ve feminist olarak tanımlayan Stowarzysyenie Bez derneği temsilcisi Natalia Sudol, kadınları seks endüstrisinin kölesi haline getiren politikalara karşı derneklerinin yürüttüğü çalışmaları aktardı. Seks endüstrisine karşı mücadelelerinde esasen “Nordik Model”e denk düşen yaklaşımlarıyla dernek, seks işçileri ve insan kaçakçılığına maruz kalmış cinsel köleleri örgütleyerek dayanışmacı, eğitici pratikler geliştiriyor. 

Natalia Sudol, Ukrayna savaşı ile ağırlaşan Doğu Avrupa'daki seks endüstrisi ve insan kaçakçılığı sorunu ile kürtaj hakkı için yıllardır süren kitlesel protestoların seyrini sempozyuma sundu. Polonya kadın hareketi henüz kadın sağlığını güvenceleyen ücretsiz kürtaj hakkı ve kürtajı önlemek için eğitim ve koruma kolaylaştırıcılığı için mücadele ederken, PiS hükümeti kadın karşıtı hamleleriyle zaten son derece kısıtlı kürtaj imkanı içeren yasasını bir kürtaj yasağına dönüştürdü. Natalia, kürtaj konusunun ne kadar sınıfsal bir mesele olduğunu yurtdışında kürtaj yapma imkanından yoksun olan emekçi ve yoksul kadınların ne kadar etkilendiğini açıklayarak vurguladı.

2021 yılında kürtajın yasaklanmasına karşı kitlesel eylemler olmuş, ancak Natalia’ya göre protestolar büyük ölçüde sosyalist bir perspektiften yoksun olduğu için kısa sürede sönümlenmiş.

Pek çok kadın mücadeleden vazgeçtiğini belirtmiş. Polonya’da geniş kadın seferberliğine dayanan reform mücadelesi ülkenin siyasi konjonktürüne bağlı olarak şimdiye kadar başarıyla sonuçlanamadı. 

Kadın devrimi sempozyumunda farklı devrimci programlara ve pratiklere sahip örgüt temsilcilerin sunumları, her biri kendi özgün deneyimleriyle kadın özgürlüğü için radikal pratiğin ve genel toplumsal devrimin gerekliliğine işaret etti. Gelişkin burjuva demokratik ülkelerin görece rahat koşulları altında veya en “temel” demokratik hakları için bile ölümü göze alan faşist iktidarlara karşı isyanlarda başarılı ve başarısız hak mücadeleleri incelendi.

Bir toplumsal alt üst oluş serüveni olarak kadın devrimi henüz konuşmacı olarak sempozyuma katılan örgütlerin programatik temellerine ve perspektiflerine ulaşmamış olsa da, geçmiş devrimlerin deneyimlerine ve zayıflıklarına yapılan atıflar, sosyalizmin gerekliliği ve örneğin Kürt kadın özgürlük hareketinin iddiasında olduğu gibi dünya çapında kadın hareketini güçlendirecek yeni örgütsel model arayışları, bu yolda ortaklaşmanın zeminine işaret eden önemli göstergelerdir.

Açıktır ki, bizim de bir parçası olduğumuz ve giderek büyüyen cins özgürlük mücadeleleri, kadınların taleplerini karşılamak için devrimci güçlerin yeniden konumlanmasını ve yeni bir yaklaşım benimsemesini gerektirmektedir. Cins çelişkisi burjuva düzeninin parçalanmasına zemin hazırlarken ve kadınların bilinç düzeyi yükselirken, cins özgürlüğüne giden yolun sömürünün maddi temelinin ortadan kaldırılmasından geçtiğinin bilincinde olan komünistler, kadın devrimini ideolojik ve teorik olduğu kadar politik olarak da savunmak zorundadır.

Sempozyumun son dönemde cins özgürlük hareketinde bir içe dönme eğiliminin ortaya çıktığı Avrupa'nın merkezinde düzenlendiğini ifade etmeden geçmeyelim. Toplumsal maddi koşulları ve ürettiği sonuçları aydınlatmadan yapılan cinsiyet sorgulamalar kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin meşru kolektif mücadelelerini yok sayıldığı bir ortamda düzenlendi. Cins özgürlüğü toplumsal çözümleri zorunlu kılarken burjuva akademi teorik ve ideolojik karmaşa üretirken beraberinde bireysel izolasyon, mücadelelerin bireyselleştirilmesini, mağduriyetin hiyerarşileşmesini getiriyor. İdeolojik karmaşa giderek siyasi mücadelede etkide bulunuyor, geniş kitle hareketlerinde parçalanmalar meydana geliyor. Bu anlamda sempozyum cins özgürlüğü bağlamında yürütülen tartışma karmaşasında yol temizliği yapan, hareketin önünü aydınlatan bir rol üstlendi. Cins özgürlüğünün içerik kazanmasına somut bir katkı sağladı. Sempozyuma katılan kadınlar ve kadın temsilciler, tartışmalardan ve kolektif ortamdan güç aldığını dile getirerek birleşik mücadeleye yapılan katkıyı da dile getirdi.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi