15 Temmuz Darbesi Ve Gösterdikleri

15 Temmuz’da aniden başlatılan askeri bir darbe ertesi sabah başarısızlıkla sonuçlandı.

Fakat başarısızlıkla sonuçlansa da, darbeye katılan general ve hemen altındaki subayların sayısına, başlarında bulundukları askeri birlik ve karargahların Türkiye ve Kürdistan’daki yaygınlığına bakıldığında geniş çaplı bir askeri darbe girişimi olduğu anlaşılıyor.

İktidar Güçleri Ve Değişen İttifaklar

2007 cumhurbaşkanı seçiminden başlayarak AKP iktidar bileşimi içinde yönetim mevkiini adım adım ele geçirdi. Generaller, iktidar içindeki yönetici mevkilerini yitirirlerken, Erdoğan AKP’sinin kuşkusuz başlıca müttefikleri ABD’den AB ve TÜSİAD’a ve Gülen cemaatine değin uzanıyordu. AKP, devlet aygıtları içinde, özellikle polis ve yargıda ihtiyaç duyduğu kadroyu büyük oranda Gülen Cemaati’nden sağlıyordu. İktidar içinde AKP dizginleri elinde tutuyor olsa da, Gülenci kliğin kadrolaşmasının çokça mevzi kazandığı ve özellikle Ergenekon-Balyoz davalarıyla ulusalcıları tasfiye etmede oynadığı rol nedeniyle polisten sonra yüksek yargıda, AYM’de yönetimi ele geçirdiği anlaşılıyor. Dahası bununla kalmayarak ordu içinde de üst kademelere, askeri istihbaratın kilit noktalarına da yerleştiği anlaşılıyor.

Erdoğan/AKP kliği ile Gülenci klik arasında iktidar dalaşının başladığını kamuoyu 2012 MİT Krizi adı verilen kapışma vesilesiyle öğrenmeye başladı. Sonra dershanelerin kapatılması, 17-25 Aralık 2013 yolsuzluk dosyalarının açılması, polisten Gülencilerin tasfiyesi ve Gülenci polis şeflerinin hapsedilmesiyle, Gülencilerin medya ve şirketlerine, bankasına el konmasıyla sürdü. Gülenci klik, Erdoğan ve AKP’nin bu sert saldırısı karşısında ordu içindeki kadrolarıyla darbe yapmak dışında imkanlarının büyük çoğunluğunu yitirdi. Erdoğan kliği karşısında gerilerken müttefikler aramaya, daha liberal söyleme kaymaya başladı. Fakat belki de ordu hariç devlet içinde ve dışında çok da müttefik bulamadı.

Erdoğan kliği, Gülenci klikle iktidar tekeli üzerine dalaşırken, Ergenekoncular ve generallerle ittifaka girdi. En son bu yıl Ağustos’taki Askeri Şura’da Gülenci subayları tasfiye etme kararı aldı. Ondan önce de İzmir’de Askeri Casusluk davasıyla bir bölümünü yargılarken, davanın savcısı aracılığıyla diğer bazı Gülenci subayları 16 Temmuz günü ifadeye çağırdı. Bu yargılama ve tasfiye hamleleri, Gülenci subaylar için alarm işareti oldu. Belki de uzun süredir hazırlandıkları askeri darbeyi Yurtta Sulh Konseyi (YS) olarak gerçekleştirmeye giriştiler.

Başlıca Darbeci Güçler

İlk belirtilere göre üç grubun darbe yapmada birleştiği anlaşılıyor. Gülen cemaatine bağlı İslamcı-milliyetçi grup, kemalistlerden yaygın bir kesim ve tasfiyelerden rahatsız olup darbenin getireceği yükselmede ikbal arayanlardan oluşan bir kesim.

Diktatör Erdoğan, iktidar dalaşında kapıştığı ve tasfiye etmek istediği Gülenci güçleri hedef gösterirken, kitle tabanını mobilize etmek amacıyla, güçlerini abartan ajitasyona başvuruyordu. Ayrıca şimdi de muhalif olan herkesi ordu ve bürokraside tasfiye etmek için abartılı olarak hemen herkesi Gülenci ilan etmekte olduğunu dikkate almak gerekir.

Polis ve yargıda gerçekten de Gülenci İslamcı-milliyetçi güçler sayı olarak çok kalabalıktı ve kilit mevzilere sahipti. Orduda ise, diktatörün abarttığı kadar olmasa da, sol hareketin tahmin ettiğinden çok daha güçlü oldukları anlaşılıyor.

Darbeci güçleri bir araya getiren Erdoğan yerine iktidarı almaktı.

Gülen’in İslamcı-Türkçü güçleri, iktidar dalaşında yenilginin intikamını almak ve devlet içinde kalan son güçlü mevziini kaybetmemek hesabıyla ve riski göze alarak, koşulları değerlendirdi. Yeniden devlet iktidarının yönetici mevzilerine gelmek hırsıyla harekete geçti. Anlaşılan en kararlı davranan bu kesim olmuş ve diğer grupları sürüklemede en önde rol oynamıştır.

Orduda, bazı ordu komutanları ile hemen bir-iki kademe altındaki generallerin bu kadar yaygınca darbe girişimine başvurması, durumdan hoşnutsuzluğun subay kadroları arasında yaygınlaştığını gösteriyor. Askeri darbenin sürükleyici gücünü oluşturanlar, bu somut hoşnutsuzluğu kullanmada kararlı davrandılar.

Geçmişte kemalist subayların orduda sayı bakımında hakim oldukları biliniyor. Ulusalcı gruplaşmanın oluşması kemalist subayların bir bölümünün ABD ve NATO kontrolünden çıkmaya başladığını göstermişti. Ergenekon ve Balyoz davalarında bu daha net görüldü. Bu davalarla ulusalcı subaylar en azından ordu üst kademelerinden tasfiye edildi.

Fakat ulusalcı subaylarla 28 Şubat’ta ve daha sonra 2007 e-muhtırasında işbirliği içinde olan Büyükanıt, Başbuğ, Saygın, Bir ve benzerleri gibi ABD-NATO’ya bağlı generaller de, Erbakan’a, sonra da AKP’ye muhalefet etmişlerdi ve onlar da kemalistti. 2007’den başlayarak ve Başbuğ’un hapse atılmasından, Koşaner ve arkadaşlarının istifasından sonra bunlar yalnızca iktidarda değil orduda da büyük oranda egemenliklerini yitirdiler. Fakat Erdoğan yeniden bunlarla ittifaka girince ödül olarak bunları hapisten çıkardı. Emekli olmayanlarına ordudaki görevlerini iade etti. Yargılananlar, ulusalcı ve ABD’ci olanları hep birlikte Erdoğan cuntasını YS askeri cuntasına karşı destekledi.

Yine de orduda yaygın değişik eğilimdeki kemalist subayların varlığı söz konusu. Bunların sıkı disiplin ve merkeziliğe sahip olmadıkları, Ergenekon, Balyoz davaları ve hapislerden sonra eğilim çeşitliliği içine daha fazla girdikleri anlaşılıyor.

Bir bölümü doğrudan Ergenekon/Balyoz davalarında tasfiye edilmişti.

Bunlar, ordudaki görevleri iade edilenler dahil, diktatör Erdoğan’ın ittifak güçlerini değiştirmesi sonucunda darbecilere karşı Erdoğan’ın soykırımcı darbeciliği yanında yer aldılar. Ordu içinde ne kadar güçleri olduğu belli değil.

Yaygın muvazzaf kemalist subayların, yargılananlardan farklı olarak, Erdoğan’a öfke besledikleri, muhtemelen merkezi ve disiplinli örgütlenme içinde olmaksızın YS askeri darbesine katıldıkları anlaşılıyor.

Diğer yandan yükselme hırsıyla da askeri darbeye katılan üçüncü bir kesimin var olduğu da anlaşılıyor.

Gülenci kliğin ideolojik yapısı, bazı politika farklılıklarıyla, İslamcı-Türkçü, Bu bakımdan Erdoğan cuntasından farksız. Gülen kliği, ABD’cilikte Erdoğan’dan aşağı değil. Gülen’in Erdoğan’dan görece daha fazla ABD’ci olması, YS cuntasının ABD tarafından örgütlendiği anlamına gelmiyor.

Veriler, içindeki değişik eğilimleriyle YS cuntasının Erdoğan’ı tasfiye etmeyi ve iktidarı almayı hedeflediğini ama iktidarı aldıktan sonra aralarındaki ittifakın devam edip etmeyeceğinin net olmadığını gösteriyor.

Orduda bu denli yaygınlıkta subayın karşı-darbe girişimine katılması, Erdoğan cuntasına tepkilerinin yüksekliğinden kaynaklanıyor. Tepkilerinin bir kaynağı elbette Erdoğan’ın orduda giriştiği tasfiyeler. Bu tasfiyeleri Erdoğan, Gülenci klikle ortak yapmış olmasına rağmen kemalist subayların öfkesinin iktidara yöneldiği anlaşılıyor.

Hoşnutsuzluğun yaygınlığına yol açan diğer bir etken ise Kürdistan’daki soykırımcı savaşta zafer elde edememenin moral bozukluğu ile Suriye gerici iç savaşında ve Rojava Devrimi’ne saldırı politikasındaki yenilgidir.

Erdoğan kliği neo-Osmanlıcı politikayla ve Sünni eksen inşasına dayanarak bölge hegemonyası için yürüttüğü savaşta yenilgi aldı. Her ciddi yenilgi burjuva iktidarının saflarında moral bozukluğu ve klik çatışmaları biçiminde yansıyan sonuçlara yol açar.

Erdoğan cuntası, Kuzey Kürdistan’da soykırımcı saldırısında yaşattığı vahşete rağmen beklenen zamanda beklediği zaferi sağlayamadı. Yanı sıra ağır kayıplar vermekten kurtulamadığı gibi izleyecek süreçte zafer kazanamayacağı da görüldü. Bunun en çok da kirli savaşı yürüten güçlerde hissedilip moral bozukluğu yaratmış olabileceğini tahmin etmek zor değil. Bu da bir çeşit yenilgidir.

Bu yenilgilerin askeri saflardaki etkisi hoşnutsuzluğun büyümesi ve Erdoğan’a karşı öfke büyümesi olarak yansıdı. YS askeri darbesine katılımı çok yaygınlaştırdı.

Darbe İçinde Darbe

Burjuva medya askeri darbecileri yerden yere vururken, ne kadar kötü olursa olsun “seçilmiş” Erdoğan’ın Saray cuntasının demokrasiyi temsil ettiğini vurguladı, yoğun propaganda etti. MHP ve CHP, Erdoğan’la birlikte, daha dün dokunulmazlıkları kaldırmakla başlatarak, demokratik güçlerimizin seçilmiş iradesi HDP’li vekilleri tasfiye etme işine başlamışlardı. Bunun kendisi darbe değilmiş gibi, askeri darbeye karşı darbeci parlamentoyu demokrasinin mabedi diye kutsadılar. Hatta buna Saray’ın emriyle parlamento darbesine maruz kalmış HDP bile kısmen katıldı.

Erdoğan cuntası, 7 Haziran seçimlerinin ertesi günü sonuçları tanımayarak, Çöktürme Planı’nın katliamları eşliğinde darbeyi başlattı. Sanki bu ve 1 Kasım seçimleri, 7 Haziran’a darbe değilmiş gibi burjuva medya ve partiler askeri cunta karşısında “parlamento”yu savunma adına Erdoğan cuntası destekçisi oldular.

Askeri darbe girişimi, gerçekte bir karşı darbedir. Erdoğan’ın Saray cuntasına karşı askeri darbe girişimidir.

Erdoğan cuntasına öfke duyan kitlelerin talepleriyle ilgisi olmayan, askeri-sivil güçlerin askeri darbe girişimi, Erdoğan cuntasına karşı iktidarı almaya çalışan bir girişimdir.

Diktatör Erdoğan’a karşı öfke duyan kitlelerin demokrasi talebini, yalnızca “demokratik anayasa” vaadi ile kendisine desteğe çevirmeye çalışan askeri darbe girişimcileri, gerçekte demokratik hak ve özgürlükleri -bu desteği büyütmek amacıyla olsa bile- formüle etme zahmetine de katlanmayacak denli faşizan gerici bir karaktere sahiptir.

Fakat bu durum Erdoğan cuntasına, darbeci Erdoğan’a karşı bir darbe olduğu gerçeğini görmeyi engellememelidir.

Askeri darbe girişimi iktidarı ele alsaydı, sıkıyönetim ilan eder ve hak ve özgürlüklerden yoksunluğu devam ettirirdi. Bunu tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Oysa diktatör Erdoğan’a karşı bir darbe olarak, onu devirirken toplumsal desteğini artırmak için normal olarak hak ve özgürlükleri kısmen de olsa tanıması olayların akışına uygun bir şey. Ama “ifade özgürlüğü” dışında vaatte bile bulunmayan bir pozisyonda yer alarak askeri darbe girişimcileri 27 Mayıs darbecilerinin tuttuğu yolu tutmayacaklarının işaretini vermişlerdir.

Bu durum Saray cuntasının darbeciliğini hafifletmez, meşru kılmaz. Saray cuntasına, onun darbeciliğine karşı bir askeri darbe girişimi olduğunu, karşı-darbe olduğunu gösterir.

Şimdi askeri karşı-darbe akim kaldı. Saray cuntasının darbesi ve darbeciliği, faşizmi demokrasi diye kutsama kuyrukçuluğuna rağmen kendi doğrultusunda yeni darbeci hamlelerle devam edecek. Bu kuyrukçuluğun diktatörü yatıştıracağını sanan veya öyle göstererek demokratik kitle hareketini pasifize etmeye çalışanlara rağmen, Saray cuntası yeni faşist hamlelerle devam edeceğini darbe-karşı-darbe çatışması içindeyken gösterdi.

Erdoğan’ın saray cuntası, polis gücünü, TSK Özel Kuvvetler gücünün yanı sıra taraftar kitlesini eylemli seferber etti. Bu seferberlikte radikalize ettiği kitle ve ona seslenme ajitasyonu zayıf ve sahte “demokrasi” lafı yanı sıra çok daha kuvvetli olarak “darbeye karşı cihad”, “laikçilerle savaş” ajitasyonuyla harekete geçti. Bununla kalmadı. Genç askerleri boğaz keserek katletme ritüeliyle, camileri yakaladığı askerleri işkenceye çekme ve Erdoğan milislerini seferber etme üssü olarak kullanmayla, Alevi semtlerine saldırılarla sürdü. Erdoğan cuntasının toplumsal desteğinden faşist milisler yaratma saldırısında mezhepçi faşizme başvuracağını gösterdi.

Faşist şef Erdoğan, idamı yeniden yasallaştıracağını ağzından fütursuzca dile getirdi. Erdoğan 12 Eylül faşizminin şefi Evren’in “asmayalım da besleyelim mi” mottosunu tekrarladı.

Saray cuntası şimdi de OHAL ilanıyla ve KHK hazırlıklarıyla darbe üstüne darbeyle darbeciliğini pekiştiriyor.

Sonuç olarak darbecilerin üstte tepişmesinden, askeri darbecilerin meclisi ve AKP milislerini, polisi bombalamasında yansıyan faşist niteliği karşısında Erdoğan darbecilerinin IŞİD’vari boğaz kesme, işkence ve Alevi halkımıza faşist saldırılarıyla, OHAL ilanıyla, faşist niteliği kendisini gösterdi. Çatışma karşıdevrimin güçlerini zayıflatmasına rağmen, demokratik güçlerin mücadelesi dışında, her iki darbeci klikten demokratikleşme beklenemeyeceği bir kez daha görüldü.

Askeri Darbeciler Neden Başaramadı

Çok sayıda general ve hemen alt kademlerindeki subay kadrosuna rağmen Yurtta Sulh (YS) cuntası yenilgiye uğradı.

Göründüğü kadarıyla, YS cuntası, darbeyi daha sonraya planlamıştı. MİT ve Genelkurmayca fark edilmesi ve 16 Temmuz’da Gülencilerin gözaltına alınacağının ortaya çıkması üzerine, YS cuntası darbeyi erken başlatmak zorunda kaldı. Bütün darbeci güçleri harekete geçiremedi.

Muhtemelen darbecilerle birlik olduğunu söyleyenlerin bir bölümü saf değiştirdi. Böylece çok az askeri güç sokağa çıkabildi. Bu askeri zayıflık darbenin İstanbul ve Ankara’dan birini bile ele geçirememesine yola- çınca, TSK’nın diğer bölümüyle polis harekete geçip darbeyi yenilgiye uğrattı.

Diğer yandan bundan daha önemli neden ise, umduğunun tersine YS cuntası halktan dolaylı destek de alamadı. Yukarıda değinildiği gibi, YS cuntasının halklara vadettiği demokratikleşme amacı olmadığı gibi, bileşenlerinin ne kitle örgütleriyle bağı ne de demokrasi yönünden güven veren mirası vardı.

Öyle ki, İslamcı-Türkçü çizgisi ve geçmişte Erdoğan’la iktidar ortaklığındaki pratiği nedeniyle mağdur duruma düştüğünde bile Gülenci kliği demokratik güçlerden kimse desteklemedi.

Gülencilerin öncülük ettiği YS askeri cuntasına bu nedenle toplumsal destek yoktu.

YS darbecileri homojen değil, güçler ittifakıydı. Bu askeri cunta koalisyonu darbeden haberdar olduktan sonra Genelkurmay ve Erdoğan cuntası tarafından vaatlerle bölündü, sahaya askeri güç çıkaramayınca yenildi.

Hiçbir burjuva parti, kitle örgütü tarafından desteklenmediği gibi bütünüyle el koyamadığı tekelci medyanın YS cuntası karşıtı yayını, cuntanın harekete geçen kesiminin moralini bozarken tereddüt eden kesimi vazgeçirdi.

Emperyalist güçler ilk saatlerde tereddütlü davransalar da sonraki saatlerde Obama’nın hükümeti destekleyen açıklamasıyla Erdoğan cuntası lehinde karar kıldılar. Bu da YS cuntasının yenilgisine yol açan diğer bir etken oldu.

Sermaye oligarşisinin temsilcisi TÜSİAD da YS askeri darbesine karşı olduğunu açıkladı, Tekelci medyanın askeri darbeye tavır almasının nedeni buydu.

Erdoğan Cuntası Güçsüzleşti

YS cuntasının darbesini bertaraf ettikten sonra Erdoğan cuntasının çok daha güçlü olacağı varsayımı yaygın bir görüş. Daha saldırgan olacağı doğru, ama daha güçlendiği ve güçleneceği yanlış.

Egemenler yönetememe krizi içindeydi. Erdoğan-generaller Saray cuntasının soykırımcı ve tasfiyeci stratejisiyle burjuva partileri arkalarına bağlama ve halkların devrimci ve demokratik güçlerini ezme ve şovenizmle boğma politikasıyla kısa vade için bunalımı gidermeyi amaçladı.

Fakat direniş kararlı çıktı ve devam ediyor. Bu onlar açısından bir nevi yenilgidir.

Suriye iç savaşı ve Rojava’ya savaşta yenilgi aldılar. Bu yenilgiyi dış politikada değişiklikle hafif hasarla atlatmayı deniyorlar. İsrail’le yeniden müttefikliğe dönüş ve Rusya ile bozulan ilişkiyi düzeltmek yenilginin hasarını ne derece azaltır?

Erdoğan, yenilen politikası ve ABD emperyalizminin IŞİD’i tasfiye politikasına geçişi nedeniyle Rojava Devrimi’ne saldırısını frenlemek zorunda kaldı. Fakat bunda ne derece istikrarlı davranacağı, saldırı güçlerini el altından destekleyip desteklemeyeceği net değil.

Hangi ideolojik eksen rejimin birleştirici paradigmasını oluşturabilir? Geçmişte Erdoğan-AKP AB’ye giriş, liberal anayasa argümanları, kapitalist büyüme iddialarıyla yalnızca halktan destek almakla kalmıyor, egemen sınıf kliklerinin birleşebileceği eklektik bir ideoloji de oluşturuyordu. Dünyada kapitalist ideolojik hegemonyanın hala gücünü koruduğu koşullar vardı.

Bugün Erdoğan cuntası İslamcı-Türkçü ideolojiyi daha çok kullanıyor. Bu, kitlesini bir bölümüyle radikalleştirse bile seçim desteğinin tümünü arkasında tutmayı başaramayacak bir ideolojik tercih. Dahası burjuva klikleri ve sivil-askeri bürokrasiyi birleştiremeyecek, Erdoğan kitlesinin bir bölümünü radikalleştirse bile, onları dizginleyemeyecek, panislamist radikalizme kaymalarını önlemeyecek bir ideoloji. Bu bakımdan da egemen sınıflar için Saray cuntasının İslamcı-Türkçü faşizmi, birleştirici rol oynamıyor. Hele Ortadoğu’da İslamcı radikallerin kafa kesen, kadınları ganimetleştiren katı şeriat uygulamasını yakınlarında deneyimlenmiş kitleler için birleştirici olmamakla kalmıyor, tedirginlik ve bu duruma karşı mücadele isteği doğuruyor. Erdoğan faşizmine karşı süren direnişin geniş kitleleri etrafında toplama imkanını güçlendiriyor.

İslamcı-Türkçü radikalizme alternatif demokratik güçlerin devrimci yönde radikalleşmesini koşullandırıyor. Kitlelerin ve demokratik güçlerin özsavunma eğilimini güçlendiriyor.

YS cuntasına karşı parlamentarizm şiarıyla Erdoğan cuntası etrafında birleşen burjuva partilerden CHP, parlamentarizm kahramanlığının mahmurluğu geçince Batı’da da sertleşen Erdoğan faşizmine desteğini geri çekecek. Erdoğan MHP ve ulusalcıların desteğiyle yetinmek zorunda kalacak.

Bunlar dikkate alındığında diktatör Erdoğan, yeni bir paradigmaya dayanma veya rakiplerini ve halkların mücadelesini ezmiş bir korku imparatorluğu yoluyla istikrarlı ve görece güçlü bir rejim oluşturma koşullarına sahip değil.

YS cuntasının yenilgisiyle yeniden kendisine bağlı bir bürokrasi oluşturmak için tasfiyelere başvurabilir. Askeri bürokrasi içinde boyun eğenlere dayansa bile geniş hoşnutsuzluğu daraltamaz. Hemen kendisine ideolojik bağlı kadroları bulup dolduramaz. Dahası en güçlü göründüğü ve ittifak güçlerini koruduğu halde, geniş subaylar koalisyonu karşısında yenilmekten zor kurtuldu. Askeri bürokrasi Erdoğan’ı, kitle hoşnutsuzluğundan ve örgütlülüğünden yararlanarak devirebileceğini son askeri darbe girişimiyle de gördü, cesaretlendi. Koşullar elverişli olduğunda karşı-darbelere başvurma yolu açıldı.

Polis ordusu ve polis devleti, Saray cuntasının önümüzdeki kısa ve orta vadede başvuracağı en öndeki olasılıktır. Erdoğan, 300 bine dayanan resmi (200 bine dayanan özel güvenlik) polis gücüne, askeri cunta karşısında kendi Saray cuntasını koruma görevi verdi. Gerek Gezi/Haziran halk ayaklanması karşısında gerekse rejim içi son savaştaki rolüyle, gerekse PÖH’lerin yanlarına İslamcı katilleri alarak Kürdistan kentlerinde şok ve dehşet saçan katillikleri, Erdoğan cuntasının polis devletini pekiştirme yolunda ilerleyeceğini gösteriyor. MİT ve polis terörünü, cinayet işleme ve büyük silah taşıma yetkileriyle donatarak güçlendireceği, selefi-ülkücü-Erdoğancı-mafyatik çeteleri bunlar etrafında örgütleyip kullanarak, cuntasına teslimiyet yaratmaya çalışacağı açığa çıkıyor. Kürdistan’daki savaşta da özel savaş kuvvetlerini, JÖH ve PÖH’ü, ve TSK Özel Kuvvetler’ini kullanacağı anlaşılıyor.

Erdoğan cuntası, şimdiden OHAL ilan ederek, KHK’ler dönemine hazırlık yaparak, idamı yeniden yasalaştırmaya çalışacağını açıklayarak soykırımcı faşist diktatörlüğü daha saldırganlaştıracağını gösteriyor.

Erdoğan cuntasının polis terörü ve devletine karşı halkların demokratik muhalefeti daha geniş kitleleri kapsayacak, Saray Cuntasının savaşına karşı tepkiler daha geniş destek bulacaktır. Bu bakımdan Erdoğan cuntası güçlenmemiş ama daha saldırgan hale gelmiştir. Devlet bürokrasisini AKP’lileştirme ile saldırganlığı aynı doğrultuda artacak ama gücü zayıflamış, potansiyel muhalefet güçleri artmış olacaktır.

Erdoğan cuntası, yayılmacı savaşçı politikasıyla, emperyalist dünyada ittifak ilişkileri içindeki durumu açısından da, Sisi’vari darbelerde destek bulamayacak “yalnız kurt”tur.

Halkların Bağımsız Devrimci Yolu

Saray darbesi ve askeri karşı-darbenin gösterdiği ve sonrası süreçte görülebileceği gibi, halkların bağımsız demokratik devrimci yolundan başka hiçbir yol işçi sınıfı ve ezilenler için umut olamaz ve gelecek vadedemez.

Liberaller ve liberal sol, geçmişte Erdoğan ve AKP hükümetlerine kuyrukçuluk yaptı. Erdoğan-AKP iktidarı için ‘adeta demokratik devrim gibi demokratik değişim oldu’ övgüsünü yükseltti. İktidarda askeri hegemonyanın bitişiyle demokratik bir düzenin kurulduğu, kurulacağını vurguladı.

Erdoğan-AKP hükümetleri, geçmişte ittifak politikasında pragmatist ve esnek davrandı. Demokrasi ile Kürt sorununda “çözüm” ile çok demagoji yaptı. İktidarın yönetim mevziini ele geçirip güçlendikçe, bunları bir yana bıraktı. Erdoğan’dan demokrasi ve çözüm beklentisi halkların ve ezilenlerin bağımsız devrimci ve demokratik güçlerini büyütmeye darbe vurdu.

Bugün, parlamentarizm kutsaması etrafında yeniden sahte demokrasi beklentisi ve yanılgısı, Saray cuntasının OHAL ilanı ve sert saldırıları altında hızla ortadan kalkıyor.

Son birkaç yıldır Erdoğan faşizmine karşı demokratik ve devrimci güçlerin ittifak çabaları, HDK ve HDP formu altında daha örgütlü yapıyla sonuçlanırken, bazı güçler Kürt Ulusal Demokratik Hareketinden uzak durma kaygısıyla verimsiz kalan Haziran Hareketi olarak ayrı durdular. Yine belirtmek gerekir ki şimdi yeniden daha geniş güçlerin birleşmesi için Demokrasi Cephesi arayışı var.

Erdoğan faşizminin son bir yıllık soykırımcı saldırısı altında yaşananlar, ayrı durmanın zayıflığını ve karamsarlık ürettiğini gösterdi. Tarifsiz acılar yaşatarak geçen bu dönemin deneyleri gösterdi ki, Erdoğan faşizmine karşı, emekçi sınıflar ve ezilenlerin, öncü, kitlesel örgütleri ve örgütsüz güçleri demokratik program ve talepler etrafında birleşmeli mücadeleyi birleşik olarak yürütmelidirler.

Ayrıca soykırımcı ve tasfiyeci saldırının ağır koşulları, kitlesel katliamları, aynı zamanda özsavunma ve silahlı direnişi zorunlu kılmaktadır.

Erdoğan faşizminin soykırımcı saldırılarına karşı, Cizre’den Şırnak’a Kürt kentlerini tank-top-uçak bombardımanıyla yakıp yıkan, vahşet bodrumları yaşatan saldırısına karşı, Kürt Özgürlük Hareketi’nin sert direnişi, erken faşist zaferi engelledi. Ağır bedeller ödenerek gerçekleşen kahramanca direniş, Erdoğan faşizminin güçleri üzerinde moral bozukluğu ve yorgunluk yarattı.

Demokratik güçlerin moral kazanmasına yol açtı ve daha geniş güçlerin yeniden mücadeleye katılmasını cesaretlendirdi.

Batı’da devrimci ve komünist hareketin Erdoğan faşizminin terörüne karşı silahlı direniş çabası da cesaret üretti. Kürt ulusal demokratik hareketiyle devrimci-komünist hareketin ittifakının yarattığı HBDH bu direnişi kır ve kentte yükseltmeye çalıştı, yükseltebileceğinin işaretlerini verdi.

Erdoğan faşizminin İslamcı-Türkçü kitle saldırganlığını, tasmasını kopararak harekete geçirmesine, Alevi semtlerine saldırmasına karşı özsavunma direnişi de tutulması gereken başlıca yollardan birinin ezilenlerin özsavunmalarını örgütlemek olduğunu gösterdi.

Erdoğan faşizmi, güçsüzleşmiş ama daha saldırgan hale gelmiştir. Saray cuntasının faşist saldırganlığına karşı halklarımız, işçi sınıfı ve ezilenlerin, burjuva klikler ve partilerden bağımsız demokratik, devrimci cephesini güçlendirerek direnişi yükseltmek umut verici tek yoldur.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi