Baharı Halklarımız Yeşertti

Son birkaç ayın politik verilerine işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci perspektifinden baktığımızda, büyüyen umut ve mücadele kararlılığıyla, durumu değiştirme isteği ve birleşik savaşım yönelimiyle yüz yüze geliyoruz.

Egemenler cephesi ise, tüm güçlülük görüntüsüne ve yekparelik imajına rağmen, rejim krizini örgütleyen sorunlar ve politik mücadele dinamikleri karşısında, devlet terörünün çeşitli biçimlerini ve faşist psikolojik savaşı yoğunlaştırmaktan başka yol bulamazken, yeni iç çelişki ve çatışmalara yuvarlanmaktan, halklarımıza karşı işlediği suçlarda yeni suçüstülerle yüz yüze gelmekten kurtulamıyor. Bölgesel gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni koşulların ve güç ilişkilerinin, Kürt ulusal varlığına ve mücadelesine sunduğu manevra olanaklarından ötürü yeni dar boğazlara sürükleniyor.

Faşist Sömürgeci Saldırganlık Ve Psikolojik Savaş

Baharla birlikte AKP hükümeti, başta Kürt ulusal demokratik mücadelesi olmak üzere, işçi sınıfı ve ezilenlere yönelik devlet terörünü ve yalana dayalı faşist psikolojik savaşı yoğunlaştırdı.

Emekçilerin ve ezilenlerin siyasi, ekonomik, toplumsal taleplerini ve bu temeldeki mücadelelerini “istikrara”, “huzura”, “büyüyen Türkiye’ye” saldırı, “bölücülük” ve “yıkıcılık” olarak damgaladı. Söz, basın, toplantı, örgütlenme ve eylem hakkının en dar demokratik çerçevede kullanılmasını bile engellemeye çalıştı. Adalet talebini, gözaltı ve tutuklama terörüyle boğmak istedi. Şehir Tiyatroları’nda sahnelenecek oyunlara varıncaya dek, ezilenlerden yana tüm sesleri ve dinamikleri bastırma çizgisinde yürüyen AKP, vergi cenderesini sıkma ve yeni zamlar yoluyla sömürüyü, soygunu artırarak, iş cinayetlerine fiilen kol kanat gererek, grev, sendika ve toplu sözleşme haklarını en geri sınırlarda ya da kilit altında tutmayı sürdürerek işçilerin, emekçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşam ve çalışma koşullarını ağırlaştırmaya devam etti. YÖK aracılığıyla formasyon hakkının gaspına kalkışarak, üniversiteli gençliğe yeni bir saldırıya girişti. 2 B yasasıyla esas olarak, doğal çevrenin, burjuvaziye kurban edilmesinin yeni koşullarını hazırlarken, yoksulların barınma haklarına kapsamlı bir saldırının yasal kılıfını hazırlamaya yöneldi.

Faşist rejim ve hükümeti, Kürt ulusal demokratik talepleri karşısında Roboski’de simgelenen imhacı, inkârcı, sömürgeci politikalarını sürdürdü. AKP, her fırsatı, Kürt halkı saflarında aldatıcı, pasifize edici beklentiler yaratma, ulusal demokratik hareketi parçalama imkânı haline getirme yönünde değerlendirmeye hevesleniyor. Kemal Burkay ve partisiyle bir yere varamayacağını gördüğünden, Barzani’yi ve Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni bir Truva atı haline getirmeye çalışıyor. “Silah bıraktırma”, gerillayı politik mücadelenin dışına çıkarma hedefine ulaşarak, ulusal demokratik taleplere dayalı mücadeleyle daha kolay baş etme, önümüzdeki birkaç yılı kazanma planlarıyla hareket ediyor. Ne var ki, bahar aylarında yoğunlaştırılan inkârcı sömürgeci askeri saldırı ve katliamlar, hızından bir şey kaybetmeyen KCK gözaltı ve tutuklamaları, İmralı tecridinin boyutlandırılması, ABD’yle yenilenen anti-PKK anlaşmaları, ulusal demokratik talepler, en başta da anadilde eğitim konusunda yapılan hükümet açıklamaları, Kürt halkı ve tüm ezilenler nezdinde AKP’nin strateji ve taktiklerini açığa çıkarıyor. Bütün bunlar aynı zamanda yakın gelecekte Kürt ulusal sorunu odaklı gelişmelerin yönünü, alacağı biçimleri ortaya koyuyor.

Emekçiler Ve Ezilenler Cephesinin Kendini Ortaya Koyuşu

İşçiler ve ezilenler, diktatörlüğün ve hükümetin saldırılan karşısında, baharı yeşerten bir mücadele sergilediler. Faşist devlet terörü, tmy’ler, öym’ler, tecrit hapishaneleri demokratik ve devrimci direniş ve adımları engelleyemedi. Newroz ve 1 Mayıs, halklarımızın bağrındaki potansiyel enerjiyi biraz daha açığa çıkardı. Kitlelerin yeni kesimlerinin politik bilincinin uyanmasını sağladı. Bahar sürecinin bu gerçeğini şu olgularda apaçık görebiliriz:

8 Mart’tan 71 devrimci önderlerinin ölümsüzlük yıldönümlerine, yerel ve uluslararası öneme sahip kutlama ve anma günlerinde sergilenen pratikler,

Üniversite öncesi eğitimdeki politik İslamcı burjuva düzenlemelere karşı girişilen eylemler,

Sivas katliamı davası kapsamındaki bir mahkeme kararına yönelik eylemler ve miting,

Pozantı hapishanesinde çocukların maruz bırakıldığı zulüm ve alçaklıkların, üniversiteye sınavla giriş sisteminin yol açtığı liseli intiharları ve ölümlerin, kitle katliamına dönüşen iş cinayetlerinin yarattığı öfke ve protestolar,

İrili ufaklı işçi direnişleri, metal işçileri arasında, gerici-faşist Türk-Metal’den kopma yöneliminin kuvvetlenmesi, emekçi köylülüğün yaşam alanlarına, doğal çevreye sahip çıkma mücadeleleri,

On sendikanın, burjuvazi ve hükümetle kol kola hareket eden Türk-İş yönetimine tavır alarak bir platform oluşturmaları, konfederasyon seçimlerine ayrı bir listeyle katılmaları, 1 Mayıs günü İstanbul’da 1 Mayıs Alanı’nda saf tutmaları,

Üniversiteli gençliğin formasyon hakkına saldırıyı püskürtmesi,

12 Eylül cuntacılarına açılan davanın, faşist rejim için bir demokratikleşme makyajına dönüştürülmesi planını boşa çıkarmayı, hesap sorma bilinç ve pratiğine hizmet etmesini sağlamayı hedefleyen demokratik ve devrimci müdahale,

Kadına şiddete ve kadın cinayetlerine karşı güçlenen bilinç ve mücadele,

Hapishanelerde ulusal ve genel demokratik taleplerle etrafında açlık grevi biçiminde ortaya konulan irade,

İnkârcı, sömürgeciliğin Newroz’a kitle katılımını belirgin tarzda zayıflatarak, umut ve irade kırma planlarının, ulusal demokratik hareket ve halklarımızın devrimci, demokratik güçleri tarafından yenilgiye uğratılması,

Diktatörlük ve AKP’nin, “sendikaların 1 Mayıs’ı ortak kutlamak için uzlaşması” kılıfıyla, TÜRK-İŞ yönetimi eliyle uygulamak istediği, geçen yılki adımları yok saydırma, 1 Mayıs’ın politik içeriğini boşaltma, şovenizmin ve sosyal şovenizmin geriletilmesini önleme planının bozguna uğratılması,

İstanbul 1 Mayıs Alanındaki kutlamada ulaşılan kitlesellik, 1 Mayıs eyleminin 110 merkeze yayılması ve Kürdistan’da elde edilen yeni düzey...

Ele alınan dönemde öne çıkan ve bazıları sürece damgasını vuran bütün bu gelişmeler, işçilerin ve ezilenlerin bağrında, faşizme, inkârcı sömürgeciliğe ve kapitalist sömürüye karşı mücadele arzusunun büyümekte ve bir toplumsal kaynaşmanın mayalanmakta olduğunu; öfkenin, kararlılığın ve kazanımlarla ilerleme isteğinin kendini pratikte ortaya koyduğunu; diktatörlüğün ve AKP hükümetinin demagojilerinin, psikolojik savaşının ve saldırganlığının bu yönelimi engelleyemediğini göstermektedir. Newroz ve 1 Mayıs bunun en dolaysız ifadesidir.

Dönemin, en önemli verilerinden bir diğeri ise, birleşik mücadele isteğinin güçlendiği, bu doğrultudaki adımların işçilerin ve ezilenler nezdinde destek bulduğudur. HDK’nın, Newroz ve 1 Mayıs başarısı, tmy ve öym’ye karşı Milyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi, İstanbul 1 Mayıs Alanı’nda sağlanan birlik ve “faşizme karşı omuz omuza” şiarının tüm 1 Mayıs alanlarında aynı anda haykırılması bunun ifadeleri oldu.

Aynı sürecin önemli gelişmelerinden biri de, fiili meşru mücadelenin büyüme ve yeni kesimlere yayılma eğilimi göstermesidir. Kitle şiddeti biçimini alarak Newroz’da zirveye çıkan bu tutum, Sivas katliamı davası kararı ve AKP’nin üniversite öncesi eğitimle ilgili yeni düzeni karşısında da boy verdi.

Egemenler Cephesinin Kimi Gerçekleri

Son birkaç aylık dönemde, AKP, MGK’nın yönetici gücü olmak konusunda generaller partisiyle girdiği mücadelede elde ettiği mevzileri perçinlemek ve psikolojik üstünlüğü güçlendirmek yolunda yeni bazı hamlelere girişti. İlker Başbuğ’un ve bir süre sonra Çevik Bir’in de içinde yer aldığı 28 Şubat tutuklamaları ile 23 Nisan’da düzenlenen eşli resepsiyon bunun işlevsel ve sembolik adımları oldu.

Aynı süreçte Fethullah Gülen cemaatinin, egemen güçler içindeki hasımlarıyla hesaplaşmayı tırmandırma, bu doğrultuda, devlet bürokrasisinde sahip olduğu mevzilere özerk bir pozisyon kazandırma, yeni mevziler elde etme ve hükümet üzerindeki etkisini arttırma isteği, politik İslamcı koalisyonda ilk ciddi çatlağa ve iç mücadeleye yol açtı. AKP’nin zaferiyle sonuçlanan bu muharebede, ABD’nin bir aşamadan itibaren hükümetin yanında saf tutması dikkate değerdir. Tayyip Erdoğan’ın “dindar gençlik yetiştireceğiz” açıklamasından, yasal düzenlemeyle imam hatiplerin orta bölümlerinin yeniden açılmasına, “peygamberin yaşamı” ve “Kur’an öğrenme” gibi tercihli yeni derslerin “milli eğitim”e dahil edilmesine varan politik İslamcı burjuva adımların zamanlaması, bunların, aynı zamanda, politik İslamcı etki altındaki kitleler içinde Fethullah Gülen cemaatini AKP lehine sınırlama hamleleri olarak işlevlendirildiğini göstermektedir.

Politik İslamcı koalisyondaki iç mücadelenin sürmesi, yerel seçimler ve Çankaya seçiminde bunun kimi yansımalarının ortaya çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.

Egemenler cephesi, AKP’nin ve politik İslamcı koalisyonun, “laikliğin çerçevesinin” genişletilmesi ve politik İslamcı bayrak altındaki burjuvazinin önünün açılması mevzisine yerleşmesinden itibaren, rejim krizini koşullayan sorunlar karşısında “bastırmak” ya da “dayanmak” dışında herhangi bir çözüm iradesi beyanında bile bulunamıyor. Dönem içinde Anayasa tartışmaları etrafında ortaya çıkan gelişmelerin yansıttığı da budur. Denilebilir ki, egemenlerin ve AKP hükümetinin çok güçlü göründükleri verili koşullar, aynı zamanda çözümsüzlüğün yaratacağı sonuçlar içeriğinde onların zayıflıklarının aynasıdır. Çeşitli sınıfsal, ulusal ve toplumsal çelişmelerin ulaştığı keskinlik düzeyi bunu koşullamaktadır.

Suriye yönetimiyle köprüleri atan, İran’la ilişkilerde çubuğu ABD’nin desteğini korumak yönünde büken, Irak yönetiminin Şii güçleriyle karşı karşıya gelme pozisyonuna sürüklenen AKP hükümeti, bölgesel hegemonya hayallerine ve burjuva sınıfsal hırslarına zincirlenmiş durumda.

Yeni bir Libya beklentisiyle, Suriye konusunda manevra rezervlerini kendi eliyle dinamitlediği için, hükümet, ABD başta olmak üzere, Batılı emperyalistlerin, Esad rejiminin devrilmesinde gerekli kararlılığı göstermediğinden yakınıyor. Tayyip Erdoğan uluslararası saldırı kararı alınması için ikna turlarına çıkıyor. Katar Emiri’yle birlikte askeri işgal yolundan Suriye’ye demokrasi getirmeye soyunuyor!

Bugün sahne süt liman gözükse de, değişik veriler, egemen sınıf ve güçler arasında Suriye, Irak ve İran politikalarında büyüyecek bir çatlağın mevcudiyetini gösteriyor. Yine de, hali hazırda, bir kayaya çarpana veya bir yükü taşıyamaz hale gelene değin, AKP hükümetinin, bölgesel hegemonya, dolayısıyla bölgesel gerilim ve saldırganlık hattında yürüyeceği görülüyor.

Gelişmelerin Yönü

Ezen-ezilen, zengin-yoksul çelişkilerinin keskinleşeceği bir sürece giriyoruz. 1 Mayıs’ta, “Müslüman antikapitalistler” görünümünde ortaya çıkan ve politik İslamcı burjuvaziyle yoksul Müslüman emekçiler arasındaki çelişkiyi özgün biçimde dışa vuran gelişme bu bakımdan güçlü bir anlama sahiptir.

Ezen-ezilen, zengin-yoksul, devlet-halk çelişkileri kendini değişik biçimlerde ortaya koyacaktır. İş veya adalet eksenli talepler, çeşitli iktisadi talepler, kadın cinsi talepleri, ulusal talepler, Alevi talepleri, demokratik hak ve özgürlük talepleri söz konusu çelişkilerin somutlaşma biçimleri olacaktır.

Egemen sınıfların ve hükümetin bu çelişkileri tavizlerle yumuşatma yönelimi içinde oldukları söylenemez. Onlar, en açık biçimiyle Kürt ulusal demokratik talepleri karşısında sergiledikleri tutumda görüleceği üzere, devlet terörüyle (askeri saldırılar, polis zorbalığı ve zulmü, tmy, öym, tecrit hapishaneleri) umut ve irade kırma veya taleplerin kolunu kanadını kırma çizgisinde ısrar edeceklerdir. Bu aynı zamanda faşist yasaların ve fiili yasakların en etkin tarzda kullanılmak isteneceğini göstermektedir.

Ne var ki, bilindiği gibi, egemenlerin iradesi kadiri mutlak değildir. İşçi sınıfı ve ezilenlerin iradesi sürece damgasını vurma, egemenlerin ve ezenlerin planlarını boşa çıkarma güç ve yeteneğindedir. Newroz ve 1 Mayıs bu açıdan yeterince öğreticidir.

Umut ve irade kırma taktikleriyle hareket eden, kölelik yasaları, tmy-öym, hapishaneler ve yalana dayalı faşist psikolojik savaş partisi ve hükümeti olan AKP’nin umut ve iradesini kıracak hazır ve potansiyel devrimci ve demokratik güçler ile onların önemli bir kesimini kapsayan HDK, üzerine düşeni yaptıklarında bugünkü sert siyasal koşulların halklarımız lehine hızlı bir değişim göstermesi, temel demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Sürecin özellikleri ve görevler, biz komünistlerden, fiili meşru mücadele hattında başarılı, sonuç alıcı örnekler yaratmayı, siyasal koşulların ve ihtiyaçların gerektirdiği tüm mücadele araç ve biçimlerini kaynaştırmayı ve birleşik mücadele konusundaki kararlılığımızı sürdürmeyi beklemektedir.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi