Türkiye’de Hapishaneler Sorunu: Devrimci Tutsakların Mücadele Perspektifleri Ve Talepleri

Avrupa Özgür Tutsaklarla Dayanışma Komitesinin 24-25 Mayıs'ta Köln'de toplayacağı Uluslararası Siyasi Tutsaklarla Dayanışma Konferansına Türkiye hapishanelerinden komünist tutsaklar adına sunulan tebliği yayımlıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin hapishaneler politikası bir ‘zindan’ politikasıdır. Osmanlı İmparatorluğumdan mirastır. Kemalist Cumhuriyet, Osmanlı devletinin yönetim zihniyetini ve mekanizmalarını miras olarak devralmıştır. Cumhuriyet rejiminin gelişen ihtiyaçları doğrultusunda Osmanlı devlet geleneğini “modernleştirerek” sürdürmüştür. Ceberut devlet, otoriter yönetim tarzı ve teknikleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin zindan politikasının arka planını oluşturmaktadır.

TC’nin Osmanlı’dan miras alıp geliştirdiği zindan politikasının özü şiddetle uslandırmak ve pişman ettirmektir. Şiddet ve güçle ezmek, korkutmak, yıldırmak, terbiye etmek ve kişiyi teslim almak yegâne amaçtır. Pişman ve tövbe ettirmek, intikam almak ve devlete biat etmeyi sağlamak faşist diktatörlüğün infaz ve zindan politikasının yön verici “devlet aklı” ve pratiği olagelmiştir.

Sömürgeci faşist rejimin zindan politikalarına her dönem damgasını vuran öğe, şiddet olmuştur. Bu gerçeklik kimi dönemler çıplak ve vahşi terör biçimleriyle belirmiş, uygulanmış; kimi dönemler ise, şiddet içerilmiş yasalar marifetiyle pratikleştirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, hapishanelerde uyguladığı işkence, katliam vb. şiddet pratikleriyle tüm dünyada nam salmış bir devlettir.

Ceberut Osmanlı devletinde olduğu gibi, cumhuriyet devleti de siyasi muhaliflere ve devrimcilere her zaman daha özel zindan politikaları uygulamıştır. Kutsal kabul edilen devlete karşı mücadele yürüten devrimciler en tehlikeli “suçlular” görülmüşlerdir. Dolayısıyla en sert ve acımasız biçimlerde cezalandırılmışlardır. Siyasi suç, siyasi tutsak/adli tutuklu-hükümlü ayrımı Cumhuriyet rejimi tarihi boyunca iki ayrı zindan politikası olarak belirginleşmiş, derinleşmiş ve kurumsallaşmıştır. İki ayrı hukuk ve cezalandırma mekanizması hep işlemiştir. Osmanlı devletinin siyasi muhaliflerini adalarda, kalelerde, kuyularda, özel zindanlarda tutma ve cezalandırma politikası, mirasçısı TC devleti tarafından da sürdürülmüştür ve sürdürülmektedir. Siyasi tutsaklar, her dönem ayrımcı ve özel bir devlet politikasına tabi tutulmuşlardır.

Öte yandan Kemalist Cumhuriyet rejimi Kıta Avrupası’nın kimi hapishane, ceza ve infaz rejimlerinden de yararlanmıştır. Faşist devletin zindan politikasını tahkim edecek her türlü Batılı yeniliği, modern infaz tekniğini almış ve kullanmıştır.

Siyasi/devrimci tutsaklara karşı faşist diktatörlüğün zindan politikaları belli tarihsel süreçlerdeki pratiklerle şekillenmiştir. Özelikle 12 Mart 1972 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbeleri işbirlikçi Türk egemen sınıflarının ve onların devletinin politik tutsaklara karşı zindan politikalarını esaslı bir biçimde uyguladıkları, geliştirip biçimlendirdikleri dönemlerdir. Hapishaneler politikasını şekillendiren ve belirleyen asıl kurum ise başından bu yana ordu olmuştur.

12 Eylül askeri faşist rejimi politik tutsaklara karşı en kapsamlı zindan politikalarının uygulanmasıyla ve hapishaneler politikasının köklü bir değişime uğratmasıyla kendinden önceki dönemlerden belirgin olarak ayrılmaktadır. 12 Eylül faşist rejimi hapishaneler politikasında ve tarihinde yeni bir dönemi başlatmıştır.

Bu dönemde devrimci tutsaklar, siyasi muhalifler, rejim düşmanı hastalıklı kişiler olarak görülmüştür. Dolayısıyla hastalıklı kişilerin düzeltilmesi ve iyileştirilmesi faşist mantığıyla hapishaneler birer zulüm laboratuvarı haline getirilmiştir. Nazi toplama ve işkence kamplarına benzer yoğun ve sistematik işkence, askeri kurallar ve yaptırımlar, zorla marş söyletme, ideolojik eğitim yaptırma, Tek Tip Elbise (TTE) giydirme, tıbbi ve sosyal deneyler için kobay olarak kullanma, yeni hapishane modelleri (Özel Tip Hapishaneler-1983), pişmanlık ve itirafçılık yasaları, infaz yasaları ve ‘cezaevleri mevzuatları’ vd. kapsamlı ve bütünlüklü uygulamalar, 12 Eylül rejiminin zindan politikasını oluşturmakta ve resmetmektedir.

12 Eylül zindan politikaları Davutpaşa (İstanbul) Diyarbakır, Mamak ve Metris hapishanelerindeki insanlık dışı ve vahşi uygulamalarla doruğuna varmış ve simgeleşmiştir. Diyarbakır Hapishanesi’nde uygulanan siyaset aynı zamanda sömürgeci Türk ırkçılığının ve ayrımcılığının yalın bir ifadesidir. TC’nin Kürt ulusuna yönelik geleneksel devlet tavrının somut bir yansımasıdır. Asimilasyoncu ırkçılık (ulusal kimliği ret ve inkâr etme) Diyarbakır Hapishanesi zulüm uygulamalarında tüm berraklığıyla açığa çıkmıştır.

12 Eylül hapishaneler politikası iki aşamalı olarak 1991’e kadar acımasızca uygulanmıştır. Birinci evre 1984’e kadar sürmüştür. Toplama kamplarının işkence, ölüm ve insanlık dışı uygulamalarıyla tam bir kuralsızlıkla, sınır tanımazlıkla yürütülmüştür. 1984’ten sonra bu şiddet politikası yasal çerçeve içine alınarak hukukileştirilmiştir. Şiddet içerilmiş faşist yasa ve hukuk kurumsallaştırılmıştır. Siyasi tutsakları hedefleyen ayrı/ özel infaz yasası, Özel Tip Hapishaneler ve TTE’nin devreye sokulması dönemi zindan politikasının ayırt edici gerçekleridir/özellikleridir.

12 Eylül rejiminin kurumsallaştırdığı infaz sistemi felsefesi tutsakları devlet düşmanı, hasta ve iyileştirilmesi gereken kişiler olarak gördüğü için tutsakların rehabilitasyonunu amaçlamıştır. Rehabilitasyon kavramı bu dönemin infaz ve ceza sisteminin anahtar kavramı olmuştur. Rehabilitasyona dayalı infaz anlayışı 12 Eylül rejimi tarafından Avrupa’dan alınmıştır.

12 Eylül zindan politikası arkasında devasa ve ürkütücü bir vahşet tablosu bırakmıştır. Onbinlerce tutsak işkencelerden geçirilmiştir. Yüzlerce tutsak bu vahşet cıngılında hayatını kaybetmiş; yine yüzlercesi sağlığını yitirmiş ve sakat kalmıştır. Hapishane operasyonları ve katliamların ilk örnekleri de 12 Eylül askeri faşist rejiminin açtığı vahşet çağında yaşanmıştır. Hapishanelerde yapılan sistematik işkence, baskı ve operasyonlarda onlarca tutsak öldürülmüştür.

12 Eylül zindan politikalarına karşı, devrimci tutsaklar da direnişte yeni çığırlar açmıştır. Faşist barbarlığa karşı kahramanca direniş örnek ve gelenekleri yaratmıştır. Ölüm Orucu eylemi bir direniş biçimi olarak ilk kez bu dönemde hayata geçirilmiştir. 1981, 1982 ve 1984’e Diyarbakır Hapishanesinde, 1984 yılında İstanbul Metris ve Sağmalcılar Özel Tip Hapishanelerinde Ölüm Orucu eylemi yapılmıştır.

1990’lı yılar faşist diktatörlüğün zindan politikasında değişimlerin yaşandığı yeni bir dönemi ifade etmektedir.

Faşist diktatörlük bu alanda kendini yeniden tahkim etmiş ve yoluna devam etmiştir.

1991 yılında yasalaştırılan Terörle Mücadele Yasası (TMY) zindan politikasındaki temel değişimin de adresi, kaynağıdır. TMY kapsamlı ve kompleks bir yasa olarak devrimci muhalefete karşı yargılama, ceza ve infaz politikalarını birleştirmiştir. TMY, Batı Avrupa’da 1970’lerde Almanya (RAF), İngiltere (IRA), İtalya (Kızıl Tugaylar) ve Fransa’da siyasi tutsaklara karşı gündeme getirilen ve uygulanan tecrit tipi hapishane ve infaz politikasını benimsemiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa’dan tecrit politikası ve deneyimini ithal etmiştir. 1991’deki TMY tecrit-hücre hapishane ve infaz politikasını tecrit etmiş ve yasalaştırmıştır. Rehabilitasyon kavramında ifadesini bulan infaz felsefesi “yüksek güvenlikli hapishane” ve tretman kavramına dönüşmüştür. Yeni zindan politikası tecrit ve tretman esaslı kurgulanmıştır.

Tecrit-tretman sistemi önce var olan Özel Tip ve E Tipi Hapishaneler üzerinden uygulamaya sokulmak istenmiştir. Ancak hapishanelerde bulunan binlerce yurtsever ve devrimci tutsağın direnişi ve mücadelesi, faşist devlete istediği politikayı uygulama imkânı tanımamıştır. 1992-2000 yılları faşist rejimle devrimci tutsaklar arasında hapishaneler cephesinde çok sert çatışmaların yaşandığı tarihi kesit olmuştur.

1992’den itibaren devrimci tutsaklar zindanlarda mevzilerini genişletmeyi, inisiyatiflerini ve etkinliklerini artırmaya başlamıştır. Faşist devlet, hem yeni benimsediği tecrit-tretman politikasının alt yapısını oluşturmak ve uygulamak; hem de zindanlarda giderek kaybettiği otoritesini yeniden kazanmak ve hapishanelerde devrimci tutsakların örgütlü varlığını ortadan kaldırmak için, sürekli katliamcı operasyonlara başvurmuştur. Hapishaneler adeta ‘iç savaş’ın ön cephelerinden biri haline gelmiştir.

1995 yılı bu anlamda tam bir kırılma/dönüm noktasını ifade etmektedir. 21 Eylül 1995’te Buca Kapalı Hapishanesinde, 13 Aralık 1995 ve 4 Ocak 1996’da Ümraniye E Tipi Hapishanesinde katliam operasyonları yapılmıştır. 21 Eylül Buca Hapishanesi katliamında üç devrimci tutsak katledilmiş, 39 devrimci tutsak yaralanmıştır. Devlet tutsaklara gaz bombaları, tazyikli su, demir çubuklar, kalaslar ve coplarla saldırmıştır. Ümraniye E Tipi hapishanesine yapılan katliam saldırısında ise 4 devrimci tutsak katledilirken 40 tutsak yaralanmıştır. Bu saldırıların hemen akabinde Eskişehir Özel Tip Hapishanesi siyasi tutsakları birbirinden yalıtmak amacıyla yeniden devreye sokulmuştur. 6 Mayıs 1996’da Adalet Bakanlığı yayımladığı bir genelgeyle Eskişehir Özel Tip Hapishanesi üzerinden tecrit sistemine geçiş hamlesini yapmıştır.

Stratejik niteliği olan bu taktik saldırıya devrimci tutsaklar 20 Mayıs 1996’da Ölüm Orucu direnişiyle karşılık vermiştir. 69 gün süren Ölüm Orucu direniş eyleminde 12 devrimci tutsak yaşamını kaybetmiştir... Onlarcası Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanarak bedensel-ruhsal bütünlüğünü yitirmiş ve sakat kalmıştır. 1996 Ölüm Orucu eylemiyle devrimci tutsaklar devletin Eskişehir Özel Tip Hapishanesi ve 6 Mayıs Genelgesiyle uygulamak istediği tecrit-tretman saldırısını yenilgiye uğratmıştır.

Ölüm Orucu direnişinden kısa süre sonra, 24 Eylül 1996’da sömürgeci faşist devlet Diyarbakır E Tipi Hapishanesi’nde Kürt devrimci tutsaklara saldırmıştır. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Diyarbakır’ı ziyaret ettiği günde asker, gardiyan ve polis birlikleri Diyarbakır hapishanesinde devrimci tutsaklara jop, kalas, demir çubuk, beysbol sopalarıyla saldırarak 10 devrimci tutsağı katletmiştir. Devrimci tutsaklar linç edilerek, kafaları bedenleri parçalanarak vahşice katledilmişlerdir. Bu vahşi katliamda 23 tutsak ağır biçimde yaralanmıştır. Yaralı tutsaklar hiçbir tedavi yapılmadan başka hapishanelere sürgün-sevk edilmiştir. Sürgün-sevk sırasında da saldırılar ve işkenceler sürmüştür. Diyarbakır zindan katliamını protesto etmek için Bayrampaşa Kapalı Hapishanesi’nde 3 Kürt devrimci tutsak kendini yakmıştır.

’96 Ö.O direnişiyle ve ağır bedellerle devletin uygulamak istediği tecrit sistemi püskürtülmüştür. Ancak devlet tecrit ısrarından vazgeçmemiştir. Bu aşamadan itibaren kapsamlı bir saldın hazırlığına girişmiştir. AB’nin finansmanıyla bir yandan F tipi hücre-tecrit hapishaneleri inşa edilirken öte yandan hapishanelere operasyon ve diğer saldırılar sürdürülmüştür.

21 Eylül 1995’te Buca katliamıyla başlatılan, Ümraniye E Tipi ve Diyarbakır E Tipi katliamlarıyla sürdürülen operasyonlara 26 Eylül 1999’da bir yenisi daha eklenmiştir. Ankara Ulucanlar Hapishanesi’ne saldıran devlet 10 devrimci tutsağı daha vahşice, işkencelerle katletmiştir. Bomba, kurşun, kalas, demir çubuk ve coplarla yapılan bu katliamda 30 devrimci tutsak ağır biçimde yaralanmıştır. Çok sayıda tutsak el, kol, göz gibi organlarını kaybetmiş ve sakat kalmıştır. 1999 sonu ve 2000 yılı başlarında operasyonlar İslamcı tutsakları da kapsayarak gelişmiştir. Metris E Tipi ve Bandırma Özel Tip hapishanelerine yapılan operasyonlarda 1 kişi ölürken çok sayıda İslamcı tutsak da yaralanmıştır. 7 Ocak 2000’de Bandırma ve Özel Tip Hapishanesi’ne yapılan katliamcı operasyon 2000 yılının ilk operasyonudur. Ve yıl boyunca devrimci tutsaklara karşı operasyonlar devam etmiştir.

5 Temmuz 2000’de Burdur E Tipi Hapishanesi ve 26 Temmuz 2000’de Bergama Özel Tip Hapishanesi’ne yapılan operasyonlarda devrimci tutsaklar işkencelerden geçirilmiştir. Katliamı hedefleyen bu operasyonlarda onlarca tutsak ağır biçimde yaralanmıştır. Burdur E Tipi Hapishanesi’ne yapılan operasyonda Veli Saçılık adlı devrimci tutsağın kolu iş makinesiyle koparılmıştır. Bir çöplüğe atılan kopuk kol sokak köpeklerinin ağzında ve Burdur sokaklarında bulunmuştur. Burdur E Tipi operasyonunda Sadık Türk adlı tutsağın kafatası kırılırken bir kadın tutsağa da floresan lambayla gardiyanlar tarafından tecavüz edilmiştir.

1995-2000 yıllan arasında yapılan katliam operasyonlarında ve diğer saldırılarda, devrimci tutsakların tedavilerinin engellenmesi sonucunda 30’un üzerinde devrimci tutsak vahşice ve kasıtlı olarak katledilmiştir.

Bir Dönüm Noktası: 19-22 Aralık 2000 Hayata Dönüş Katliamı

19 Aralık 2000 tarihi zindan politikasında ve tarihinde yeni bir dönüm noktasıdır. 19 Aralık 2000 tarihine gelirken devlet F tipi tecrit hapishanelerine karşı içeriden ve dışarıdan yükselen eylemli itiraz ve mücadelelere en sert biçimlerde saldırdı. Hapishanelerde katliamcı operasyonlar yapılırken dışarıda işkence, dayak, gözaltı ve tutuklamalarla F tipi tecrit hapishanelerinin yolu döşeniyordu. 20 Ekim 2000’de F tipi hücre hapishanelerine karşı üç devrimci örgüte mensup tutsaklar tarafından Ölüm Orucu eylemi başlatıldı.

Bu aşamada devrimci tutsaklar arasında taktik bir ayrışma yaşandı. Ölüm Orucu direnişini ve taktiğini reddetmeyen 8 devrimci parti ve örgüte mensup tutsaklar; sürecin dışarıdaki kitle mücadelesiyle birlikte yükseltilmesini, sürece SAG (Süresiz Açlık Grevi) eylemiyle başlanmasını, operasyon saldırılarına karşı barikat savaşlarıyla direnilmesini ve nihayetinde zorla F tiplerine şevkler gerçekleştiğinde, F tiplerinde Ölüm Orucuna başlanmasını öngörüyordu. 8’li platform olarak anılan devrimci parti ve örgütler 19 Aralık öncesinde sürece SAG olarak başlamış operasyonlara karşı barikatlarla direnmiş ve F tiplerinde Ö.O direnişini yükseltmiştir.

F tipi hücre hapishanelerine karşı devrimci tutsakların Ö.O ve açlık grevi eylemleri sürerken dışarıda demokratik kamuoyu tepkisi büyüyordu. Devlet aydın, sanatçı ve milletvekilleri arabuluculuğuyla tutsaklarla görüşüp kamuoyunu aldattı. 1 yıldır tatbikatlar yaparak hazırladığı katliam operasyonunun koşullarını olgunlaştırdı. 19 Aralık 2000’de F tipi tecrit hapishanelerini açmak için saldırıyı başlattı.

19 Aralık 2000 tarihinde 23 hapishaneye eş zamanlı olarak katliam operasyonları gerçekleştirildi. Adı Hayata Dönüş konulan katliam operasyonlarında 8 bin kişilik asker ve polis gücü kullanıldı. Yakarak, iş makineleriyle yıkarak, linç ederek, işkenceyle 28 devrimci tutsak katledildi. TC bu operasyonda kimyasal silah dahil her türlü savaş ve saldırı gücünü kullanmıştır. Onlarca tutsak Hayata Dönüş katliamında ağır yaralar aldı. Kimileri çeşitli organlarını kaybetti, sakat kaldı.

Devrimci tutsaklar daha önceki katliam operasyonlarına karşı olduğu gibi 19-22 Aralık saldırısına da kahramanca bir direnişle cevap verdiler. Barikat direnişleri ve feda eylemleriyle karşı koydular. Faşizmin gücüne ve vahşetine boğun eğmediler. Hapishanelerindeki köklü ve güçlü direniş geleneklerini daha da ileri taşıdılar.

F tipi tecrit hapishanelerine zorla sevk edilen tüm tutsaklar bu mekânlarda saldırı ve vahşetin yeni boyutlarını yaşadılar. Dayak, falaka, işkence, zorla saç sakal tıraşı, zorla soyma, onur kırıcı ve aşağılayıcı aramalar, sayımları ayakta ve askeri düzende olmaya zorlama, faşist marşlar dinletme vb. pek çok fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldılar. Kandıra ve Sincan’da tutsaklara copla tecavüz olayları yaşandı. Tek ve üç kişilik hücrelere konulan devrimci tutsaklar tam bir izolasyona tabi tutuldu. Hapishane idareleri faşist yasak ve hak gasplarıyla tecritti en ileri boyuta taşıdı.

F tipi tecrit hapishaneleri Türkiye tarihindeki en büyük hapishane katliamıyla açıldı. 19-22 Aralık tarihlerinde yapılan Hayata Dönüş katliamı TC devletinin hapishanelere yönelik en kapsamlı ve stratejik saldırısıdır. Bu katliam operasyonları salt devrimci tutsaklarla sınırlı bir saldın değildir. Aynı zamanda devrimci harekete karşı stratejik darbeleme ve ezme hareketi amacı da taşımaktadır. 12 Eylül faşist darbesiyle başlayan 20 yıllık sistematik saldırının stratejik sıçrama boyutu ve uzantısıdır. Zindan politikasında yeni bir aşamayı ifade etmektedir.

19 Aralık katliamı faşist rejimin yeni zindan politikasının cisimleşmiş hali ve özetidir. Saldırının ilk adımı 19 Aralık katliamı ve terörüdür. İkinci adımı ve boyutu ise AB ve ABD’den ithal edilen, yine emperyalizmin işbirliği ve desteğiyle uygulanan tecrit siyasetidir. Bu anlamda 19 Aralık katliamı ile F tipi tecrit hücreleri faşist TC ile AB ve ABD emperyalizminin ortak saldırısıdır.

Tecrit siyasetinin amacı devrimci hareketi ve düşünceyi ezilen ve sömürülen kitlelerden, toplumsal kaynaklarından koparmaktır. Ezilen ve sömürülen sınıfları devrimci öncülerinden kopararak, devrimci düşünceyi, örgütlenmeyi, dolayısıyla devrim alternatifini ve tehlikesini önleme ve bertaraf etmek anlamı taşımaktadır. Hayata Dönüş katliamı ve F tipi tecrit siyasetinin amacı ve özünü dönemli sorumlu hükümetinin başbakanı Bülent Ecevit çok veciz biçimde ifade etmiştir. Başbakan Ecevit “IMF politikalarını uygulayabilmek için cezaevleri sorununu çözmeliyiz, devlet otoritesini sağlamalıyız” demiştir. Böylece 1995 Ağustos ayı Milli Güvenlik Kurulu toplantısında TC’nin değişmez gündem maddesi haline getirilen hapishaneler sorunu katliam operasyonu serileri ve F Tipi tecrit sistemiyle “çözülmüş” oluyordu. Ancak TC’nin egemenleri ve iktidara kumanda edenler yanılıyordu. F tipi tecrit hapishaneleri sorun olmaya ve devrimci tutsakların direnişiyle demokratik kamuoyunun tepkisiyle sorgulanmaya devam etmektedir.

19 Aralık katliamını ve F tipi hapishanelerine karşı Türkiyeli devrimci tutsaklar dünya tarihinin en büyük ÖO direnişiyle cevap verdiler. 19 Aralık katliamının gerekçelerinden ve yalan propagandalarından biri ÖO eyleminin örgüt baskısı ve zoruyla yaptırıldığıydı. F Tipi hapishaneler bu “örgüt baskısını” ortadan kaldıracak ve “Ölüm Orucu direnişi son bulacak”tı. Devrimci tutsaklar faşizmin bu kirli ve ucuz yalanma dünyada örneği bulunmayan eylemleriyle yanıt verdiler. F tiplerinde yüzlerce devrimci tutsak ÖO’na başladı. ÖO direnişi devletin aşağılık yalanlarını tuzla buz eti, beklentilerini boşa çıkarttı. Faşist devlet ÖO direnişi karşısında çaresiz kaldı. Tecrit altında yüzlerce ÖO direnişçisinin ölüme yürüme kararlılığı devleti direnişçilere zorla müdahale işkencesiyle saldırmaya sevk etti. Bu saldırı metoduyla onlarca tutsak sakat bırakıldı. Direnişin süregiden kararlılığı ve gücü karşısında devlet acz içinde başka yollara da başvurdu. TCK 399. maddesini kullanarak direnişçileri serbest bırakmaya bu yolla direnişin etki gücünü sınırlamaya çalıştı. Devletin ÖO eylemini etkisiz kılmak için giriştiği tahliye saldırısına karşı kimi örgütler ÖO eylemini dışarıda da sürdürdü. 8’li platform diye anılan devrimci partiler ve 20 Ekim 2000’de ÖO’na başlayan kimi devrimci partiler 2002 Mayıs’ında ÖO eyleminin işlevini ve gücünü kaybettiğini ve bu nedenle sonlandırıldığım ilan etti. Tecritte karşı mücadelenin “Tecrit kaldırılsın, üç kapı üç kilit açılsın” talebi doğrultusunda içeride fiili direnişlerle, dışarıda ise farklı mücadele biçimleriyle sürdürüleceğini kamuoyuna açıkladı.

Tüm saldın ve kirli oyunlara rağmen F tiplerine karşı yürütülen ÖO direnişi hapishanelerde ve dışarıda 7 yıl boyunca sürdü. ÖO direnişine dışarıda devrimci tutsak yakınları da katıldı ve şehit düştü. Bu büyük zindan direnişinde devrimci tutsaklar ve yakınları 122 şehit verdi. 5000’e yakın direnişçi sağlığını kaybetti. ÖO eylemi 19 Aralık 2007’de sonlandırıldı.

Devrimci tutsaklar ÖO ve fiili direnişleriyle faşizmi ideolojik ve ahlaki olarak yenilgiye uğrattılar. Devrimci kimlik ve onurlarını korudular. Tecride rağmen örgütlü yaşamlarını sürdürdüler. Dayatılan pek çok uygulamayı reddettiler ve değiştirdiler. Kendilerini üreterek, direnerek var ettiler, alanlarını, imkânlarını ve haklarını mücadeleyle, direnişle genişlettiler. Asla tecride-tretmana boyun eğmediler ve kabul etmediler.

Faşist diktatörlük ilk saldırıyla ele geçirdiği mevzileri ve tecrit uygulamasında mesafeyi kabalaştırmak için yasal güvenceleme ihtiyacını duydu. 5 yıl boyunca F tipi hapishaneler Master Planı denilen gizli bir genelgeyle yönetildi. 5 yıllık tecrit uygulamaları ve deneyleri 1 Haziran 2004’te AB’ye uyum yasaları kapsamında çıkarılan CMK, TCK ve CİK yasalarında yasal güvenceye kavuşturuldu. TCK, CMK ve CİK tecrit-tretman sistemini ve onun betonlaşmış hali olan F tipi hücre hapishanelerini hukukileştirdi, kurumsallaştırdı. 2005 Haziranında yürürlüğe giren TCK, CİK yasalarıyla ABD’nin AB’nin tecrit ve tretmana dayalı infaz hukuk anlayışı TC devletinin de resmi ve yasal politikaları haline geldi. ABD’nin Guantanamo esir kampında uygulanan faşist hukuk(!) ve tecrit, TC’nin tecrit hapishanelerine de taşındı. Kürt ulusal hareketi önderi Abdullah Öcalan’ın tutsak olarak tutulduğu İmralı Ada Hapishanesi TC’nin Guantanamosudur, F ve D tipi tecrit hapishaneleri aynı faşist zihniyetin diğer biçimleridir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Yeni Hapishaneler Politikası: F Tipi Tecrit Hapishaneleri Ve Tretman Sisteminin Somut Görünümü

Tecrit-Tretman

Günümüzdeki tecrit olgusu ABD ve AB emperyalizminin bir egemenlik ve yönetme politikasıdır. Stratejik bir politikadır. Geniş politik anlamıyla tecrit, devrimci komünist, sosyalist öncülerin, partilerin diğer rejim muhalifi güçlerin ezilenlerden ve emekçilerden izole edilmesini hedeflemektedir. Emekçi sınıfların devrimci ve komünist öncülerle kaynaşmasını, kurulu düzene karşı devrimci bir alternatifin gelişmesini, siyasal bir güç olmasını önleme amacı taşımaktadır. Devrimci düşünce ve siyasal varlığın marjinal tutulması ve tümden yok edilmesi tecrit siyasetinin özünü oluşturmaktadır. Dolayısıyla salt hapishanelerle sınırlı bir politik strateji enstrümanı değildir. İçeride ve dışarıda, hayatın her alanında devrimci düşünce ve varlığın kitlelerden izole edilmesini ifade etmektedir.

Devrimci hareketlerin kitlelerden tecrit edilmesinin en temel araçlarından biri hapishanelerdir. Tecrit tipi hapishaneler tarihin gördüğü en zalim ve insanlık dışı hapishane modelleridir. Tecrit esasına dayalı “hücre tipi” hapishaneler, tecrit politika ve terörünü uygulayan devletlerce “Yüksek Güvenlikli Hapishane” olarak kavramlaştırılmakta ve tanımlanmaktadır. “Yüksek Güvenlikli Hapishane” demek aslında ve gerçekte “yüksek yoğunlukla şiddetin uygulandığı mekân/hapishane demektir.

Türkiye’deki F tipi Tecrit Hapishaneleri mimarisiyle, mekanıyla, infaz politikasıyla, yasa ve yönetmenlikleriyle kompleks bir bütündür ve bu bütünün her tarafı siyasal şiddetle kuşatılmıştır.

F tipi tecrittin ‘öz’ü şiddettir, işleyiş kurgusu ve işlevi işkencedir. F tipi hapishanelerde tecrit işkencedir. Tecrit şiddetin bedeni, tretman ise onun faşist ruhu ve politikalar demetidir.

F tipi tecrit hapishaneleri asıl olarak siyasi tutsakları tecrit etmek ve teslim almak için kurgulanmıştır. Mafya ve çete gibi organize suçtan tutuklu ve hükümlü mahpuslarında F tipi hapishanelerde tutulması ve infazlarının yapılması bu gerçeği değiştirmemektedir. Çünkü F tipi hücrelerde en acımasız tecrit uygulaması siyasi tutsaklara karşı kullanılmaktadır.

F tipi hapishanelerde tecrit, tutsaklar arasındaki dayanışmayı ortadan kaldırmak, iletişimi koparmak, yalnızlaştırmak, kimliksizleştirmek, teslim almak ve en sonu itirafçılaştırmak amacını taşımaktadır. Devrimci düşünce ve kişiliği yok etmek temel hedeftir. Tecrit-tretman sistemi, hücreler, devrimci tutsağı teslim almayı, teslim alamadığım ise çıldırtmayı, zamana yayılmış beyaz işkenceyle bitirmeyi ve yok etmeyi amaçlamaktadır. Tecrit, insanın sosyal varlığına ve kişilik bütünlüğüne açık, kasıtlı ve sistematik şiddeti ifade etmektedir.

F Tipi Tecrit Hapishanelerinin Mimari Ve Mekânsal Yapısı: Fiziksel Tecrit

F tipi tecrit hapishaneleri belirlenmiş, özel olarak seçilmiş kentlere veya bölgelere yapılmaktadır. Hapishaneler kent yerleşim alanlarının 1520 km dışına kurulmaktadır.

Fiziki tecrittin ilk boyutu hapishanenin şehir mekânı dışında ve toplumun gözünden uzakta olmasıdır. Mekândan ve toplumdan tecrit ilk aşamadır. Mimari yapı fiziki tecrittin ikinci boyutunu oluşturmaktadır. Tecrit hapishaneleri 1 ve 3 kişilik hücrelerden oluşmaktadır. Hücreler birbirinden fiziksel olarak tecrit ve bağlantısızdır. Her hücre bir fiziki mekân ve sosyal ünite biçiminde tasarlanmıştır. Fiziki mekân kişi ve en küçük sosyal grup tecridine göre yapılmış ve düzenlenmiştir. 1 kişilik hücreler 8 metrekare, 3 kişilik hücreler ise 25 metrekarelik bir alanı kapsamaktadır. 3 kişilik hücreler iki katlıdır. Alt kat mutfak ve oturma mekânı olarak düzenlenmiştir. Üç kişilik her hücrenin 50 metrekare müstakil havalandırması bulunmaktadır. Tek kişilik hücreler iki veya üç hücre olarak 30-40 metrekarelik ortak havalandırmayı paylaşmaktadır. Havalandırma kapılan sabah sayımında açılmaktadır. Mevsim ve bölge koşullarına göre 6, 8 ve 10 saatlik havalandırma imkânı bulunmaktadır. Havalandırma duvarları çok yüksektir. Duvar ve çatılar dikenli tellerle çevrilidir.

Hücre kapılan sürekli kapalı tutulmaktadır. Kapılar yalnızca avukat görüşü, ziyaret, telefon görüşlerinde; revir, hastane, mahkeme, savcılık, koli vs. gidiş dönüşlerinde ve günde iki kez yapılan sabah-akşam sayımlarında açılmaktadır. Yemek ve diğer gündelik ihtiyaçlar, iletişim vs. hücre kapısında bulunan 25cmxl0cm’lik küçük bir mazgaldan yapılmaktadır.

Avukat görüş yerleri küçük hücre mekânları boyutlarındadır. Dışarıdan canlı bir kabinle gözetlenmektedir. Kapalı ziyaret yerleri 3 kişilik küçük kabinler biçiminde yapılmıştır ve kendi içinde bölümlere ayrılmıştır. İki ayrı yerde 6’şarlı olmak üzere toplam 12 kapalı görüş yeri bulunmaktadır. Ziyaret yerleri diğer mekânlardan yalıtıktır. Açık görüş yerleri odalar-salonlar biçimindedir ve yine diğer mekânlardan yalıtıktır. Ziyaret kabinleri çift cam ve demir parmaklıklarla izole edilmiştir. Görüşmeler telefonla yapılmaktadır. Hapishanede bulunan diğer mekânlar; spor salonu, kütüphane, iş atölyeleri vs. müstakildir ve hücrelerden, diğer mekanlardan tecrittir.

F tipi tecrit hapishanelerinde gündelik ‘ortak yaşam mekânları’ bulunmamaktadır. Kütüphane, iş yurdu, spor salonu vs. gibi mekânlar ‘ortak sosyal etkinlik alanları’dır. Ortak etkinlik alanları tretman koşuluna bağlı kullanılmaktadır. F tipi hapishanelerin mimari yapısı fiziksel sosyal temas ve ilişkiyi sıfır düzeyde tutma mantığıyla kurulmuştur. İnsanı insana yoksun bırakma, insanı insansızlaştırma amaçlanmıştır. Dolayısıyla tutsakların diğer tutsaklarla fiziksel teması mümkün değildir. Devrimci tutsaklar mahkeme, hastane, okul sınavlarına vs. gidiş ve gelişleri sırasında çok sınırlı bir sosyal temas ve ilişki bulunmaktadır. Hapishanelerde iki adet tecrit bölümü de bulunmaktadır. Tutsakların hapishaneye ilk alınışında ve mahkeme, hastane şevkleri sırasında bu bölümler kullanılmaktadır.

Hapishane taşıtları, ring araçları da hücre esasına göre düzenlenmiştir. Tecrit şevkler sırasında da sürdürülmektedir. Hapishane taşıtları aynı zamanda kameralarla donatılmıştır. Hapishane koridorlarında ve diğer mekânlarda tutsakların karşılaşması, birbirini görmesi, konuşması, selamlaşması fiilen engellenmektedir. Düzenleme ve trafik tutsakların birbiriyle karşılaşmaması amacı gözetilerek yapılmaktadır. Tüm koridorlarla açık görüş yerleri, iş yurtları vs. kameralarla izlenmekte ve denetlenmektedir.

F tipi tecrit hapishanelerinin normal kapasiteleri 360 kişi olarak tasarlanmıştır. 103 adet üç kişilik ve 60 küsur tek kişilik hücre biçiminde yapılmıştır. Ancak kimi F tipi hapishaneler Ek Blok inşaatlarıyla büyütülmüştür ve kapasiteleri 550’ye çıkarılmıştır. Örneğin Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi 550 kişi kapasitelidir.

Türkiye’de hâlihazırda 9 ilde toplam 13 F tipi Hapishane mevcuttur ve hepsi tam kapasite kullanımdadır. Bu hapishaneler; Ankara-Sincan 1 ve 2 No’lu F Tipi, Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F Tipi, İzmit Kandıra 1 ve 2 No’lu F Tipi, İzmir-Kırıklar 1 ve 2 No’lu F Tipi, Adana-Kürkçüler F Tipi, Edime F Tipi, Bolu F tipi, Van F Tipi ve Kırıkkale F Tipi hapishaneleridir.

Diyarbakır ve Denizli’de 600 kişi kapasiteli D Tipi tecrit hapishaneleri de bulunmaktadır. D Tipi Hapishaneler de hücre tipidir. Fakat mimari yapısı ve biçimleri F tiplerine göre daha esnektir. Yine Ankara Sincan Kapalı Kadın Hapishanesi hücre-tecrit hapishanesi olarak kurulmuştur ve kullanıma sokulmuştur. Bir ve üç kişilik hücrelerden oluşmaktadır. F tipi tecrit hapishanelerden tek farkı birkaç hücrenin birbiriyle bağlantı noktasının ve ortak alanının olmasıdır.

Faşist devlet F tipi tecrit hapishanelerini yapmaya devam etmektedir. Tecrit hapishanesi kapasitesini sürekli büyütmektedir. Bununla birlikte mevcut olan pek çok E tipi ve Özel Tip Hapishanesi de tecrit-hücre hapishanelerine dönüştürülmektedir. Fiziki ve mimari yapı yeniden düzenlenmektedir. Koğuşlar küçük mekânlara ve hücrelere bölünmektedir. Devlet tecrit siyasetini hapishanelerin geneline ve hayatın her alanına yaymakta ve taşımaktadır.

F Tipi Tecrit Hapishanelerinin Hukuksal Veçhesi Ve Araçları: Yasal Tecrit (Ve Tecridin Yasaları)

Türkiye’deki F tipi tecrit hapishaneleri 1 Haziran 2005’ten beri CMK, TCK ve CİK yasalarıyla, bağlı yönetmelik ve mevzuatlar tarafından yönetilmektedir. 5 yıllık tecrit uygulamaları ve deneyleri ışığında hazırlanan yasalar tecrit-tretman sistemi yasal ve kurumsal kimliğe kavuşturdu. TCK’ya hapishanelerle ilgili ceza maddeleri konuldu, yerleştirildi. Ölüm orucu, açlık grevi eylemleri başta olmak üzere, pek çok eylem biçim suç kategorisine dahil edildi ve yasaklandı. Fakat tecrit-tretman sistemi asıl olarak CİK’le yasal ve hukuki güvencesine kavuştu. CİK yeni zindan politikasının F tipi tecrit hapishanelerinin hukuk baş tacıdır, tecrit-tretman yasasıdır.

CİK tutuklu ve hükümleri hasta ve iyileştirilmesi gereken kişiler olarak belirlenmektedir. Tecrit ortamında tretman politikalarıyla mahpusların iyileştirilmesini ve “topluma yeniden kazandırılmasını” hedeflemektedir. Öte yandan CİK mahpusların cezaya ve uygulamalara katlanma yükümlülüğü, infaz sistemi boyunca devletin her türlü faşist uygulama ve yaptırmalarına mutlak itiraz etmeyi temel felsefe olarak benimsenmektir.

Baştan aşağı faşist bir zihniyetle oluşturulan CİK, hak kavramını değiştirmektedir. Yeniden tanımlamaktadır. Devrimci tutsakları “terörist” olarak görmekte, “teröristlerin” yani siyasi tutsakların, haklarının olamayacağı faşist zihniyetini yasa haline getirmektedir. Yasal, temel ve evrensel insani haklar ödül-ceza mantığıyla düzenlenmektedir. Hak, hak edilmesi gereken ödül olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla hak belli koşullara bağlanmaktadır. Tecrit-tretman koşullarına mutlak bir biçimde uymayan ve idarenin yaptırımlarına mutlak itaat etmeyenlere hak tanınmaması öngörülmektedir. Bu zihniyet ve infaz felsefesi doğrultusunda devrimci tutsakların temel hakları sürekli bir biçimde gasp edilmektedir.

CİK devrimci tutsakların ortak ve örgütlü davranma, haklarına sahip çıkma, kazanma biçimlerini, en başta da direnme hakkını, zulme, keyfiliğe, insan onurunu aşağılayıcı uygulamalara direnmeyi suç ve yasak saymaktadır. Hak yok, sadece yükümlülük ve kölece itaat var denmektedir. Her türlü protesto ve direnme biçimini yasaklamaktadır, disiplin cezalarıyla en ağır biçimde cezalandırılmaktadır. CİK, slogan atmayı, türkü-marş söylemeyi, gürültü yapmayı ve hatta sessiz protestoyu suç haline getirmiştir.

CİK ayrımcı ve eşitsiz infazı daha da boyutlandırarak kurumsallaştırmaktadır. Siyasi tutsakları ayrı ve ağır infaz biçimlerine tabi tutmaktadır. Disiplin cezalan mekanizmasını da kullanarak, şartlı tahliye koşullarını ve hakkını ortadan kaldırmaktadır. İstisnasız tüm devrimci tutsakların şartlı tahliye haklan kademeli veya toptan ellerinden alınmaktadır. Devrimci tutsaklar infazlarının tümünü F tipi tecrit koşullarında tamamlamaktadır. Verilen her disiplin cezasıyla şartlı tahliye hakkı da geriye alınmaktadır.

Ağırlaştırılmış müebbet cezası olan siyasi tutsaklara ömür boyu tecrit dayatılmakta ve uygulanmaktadır. Ağırlaştırılmış müebbet cezası olan siyasi tutsaklara 15 günde bir 1 saatlik ziyaret hakkı tanınmaktadır. Pek çok hak ziyaret hakkı gibi kısıtlanmaktadır. Örneğin üç kişilik ziyaretçi hakkından yoksun bırakılmaktadır. Ortak etkinlik alanlarına çıkması özel koşullara bağlı kılınmaktadır.

CİK 12 Eylül faşizminin sorgu-tutukluluk konseptini güncelleştirilmekte ve yeniden kurumsallaştırılmaktadır. Hapishanelerde sorgu ve işkencenin yolunu açmaktadır. CİK idarelere geniş yetkiler tanımaktadır. CİK’te tanımlanan yasal haklar, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetmeliği ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzükle sınırlandırılmaktadır ve geri alınmaktadır. Uygulamalar Tüzük ve Yönetmelik doğrultusunda yapılmaktadır. Bu yüzden pek çok hak işlevsiz kılınmakta, iğdiş edilmekte ve geri alınmaktadır. Yasa, Tüzük ve Yönetmelik faşist bir mekanizma olarak birbirini bütünlemektedir ve çalışmaktadır.

CİK bir infaz yasası değil aynı zamanda ve gerçekte bir güvenlik yasasıdır. Kendini de güvenlik yasası olarak tanımlamaktadır. Güvenlik gerekçesiyle haklar sınırlanmakta ve gasp edilmektedir. CİK devrimci tutsaklara karşı tecrit ve teslim alma siyasetini hapishanelerde sürdüren faşist güvenlik yasasıdır.

Tüzük ve yönetmelikle yönetilen F tipi tecrit hapishanelerde idareye bağlı çok sayıda idari birim bulunmaktadır, idare birimler yönetmelik tarafından kurulmuştur. İdare, Disiplin Kurulu, Eğitim Kurulu, Gözlem Kurulu, Mektup Okuma Komisyonu vb. idari birimler vasıtasıyla çalışmaktadır. Yönetmelikle kurulmuş idari birimlerin kararlan ve uygulamaları daima CİK yasasını aşmaktadır. Dolayısıyla F tipi tecrit hapishanelerde idari uygulamaların sınırı faşist CİK’in çok ötesinde ve ilerisindedir.

Tecrit-Tretman Sistemin Diğer Kurumları: İnfaz Hakimliği

Türkiye Cumhuriyeti devletinin yeni hapishaneler politikasının kurumsal araçlarından biri İnfaz Hakimliği kuruntudur. İnfaz Hakimliği özel bir mahkeme olarak tesis edilmiştir. CİK, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetmeliği, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerini İnfazı Hakkındaki Tüzük ve diğer belli yasal ve hukuksal mevzuata göre hapishane idarelerinin uygulamalarını ve kararlarını denetlemekle yükümlü ve yetkili “hukuk kurumu” olarak konumlandırılmıştır. Sözüm ona İnfaz Hakimliği idarenin uygulamalarının hukuka uygunluğunu denetlemek, tutsakların yasal haklarını korumak, hukukun üstünlüğü ve hukuk devletini var etmekle yetkilidir. İnfaz Hakimlikleri göreve başladıktan günden bu yana tecrit-tretman sisteminin bir parçası ve kurumu olduğunu ispatlamaktadır. Devrimci tutsakların, tecrit hapishanelerinde keyfi ve hukuksuz uygulamalarla ilgili İnfaz Hakimliği kurumlarına yaptıkları onbinlerce başvuruda idarenin kararlarını onaylayarak rolünü oynamıştır. İnfaz Hakimliği hapishane idarelerinin noteri gibi çalışmaktadır. Devletin devrimci tutsakları tecritle teslim alma saldırısına katılmaktadır. İdarelerin keyfi ve hukuksuz uygulamalara hukuki gerekçeler ve meşruluk sağlamaktadır. Hapishane idaresine bağlı herhangi bir idari birimin yasal mevzuata ve usullere aykırı aldığı kararları bile onaylamaktadır.

Cezaev(ler)i İzleme Kurulu

Cezaevleri İzleme Kurulları tecrit-tretmana dayalı infaz sistemini diğer bir kurumsal ve tamamlayıcı örgütüdür. Hapishaneleri kamuoyu adına denetlemek amacıyla kurulduğu söylenen Cezaevleri İzleme Kurulu tecrit sistemini aklayan ve onu işlevli kılan bir rol oynamaktadır. Tecrit zulmüne suç ortaklığı yapmaktadır.

Cezaevleri İzleme Kurulları özel bir bileşimle kurulmaktadır. Devletin Sivil Toplum Kurumu işlevini yerine getirmektedir. Oluşturulan tüm Cezaevleri İzleme Kurullarında eski polis, asker gibi emekli devlet memurları ve devlet yanlısı kişiler yer almaktadır. Demokratik kitle örgütlerinin, hocaların, meslek örgütlerinin, sendikaların temsilcilerinin bu kurumda yer alması önlenmektedir, dışlanmaktadır.

Yılda bir veya birkaç kez hapishaneleri gezen İzleme Kurulu elde ettiği bilgi ve gözlemlerini, şikâyetlerini, idare ve Adalet Bakanlığına raporla iletmek dışında bir iş yapmamaktadır. Bu kurullar, hapishaneler gerçeğini gizlemeye hizmet etmektedir. Hapishaneler gerçeğini kamuoyu adına denetlemek ve kamuoyuna taşımakla görevli bir kurum bunun tam tersini yapmalıdır. Tecrit konusunda kamuoyuna tek bir açıklama yapmaması, hapishanelerle ilgili tek bir çalışma raporu yayımlamaması, Cezaevleri İzleme Kurullarının devlet yardakçısı rolünü çarpıcı bir biçimde göstermektedir.

Cezaevleri İzleme Kurulları kamuoyu adına hapishaneleri denetleme yetkisine, yansızlığına ve bileşimine sahip değildir. Devletin tarafını tutmaktadır ve tecrit-tretman uygulamalarının kurumsal ve tamamlayıcı örgütü olmaktadır.

F Tipi Tecrit-Hücre Hapishanelerinde Temel Hakların Kullanımı Ve Durumu

İletişim-Haberleşme

7 yıllık F tipi tecrit uygulamalarında iletişim, haber ve düşünce alıp verme hakkı, en fazla ihlal edilen hakların başında gelmektedir. Devlet ve hapishane idareleri tarafından devrimci tutsakların dışarıyla ve diğer hapishanelerle ilişkilerini engellemek, haberleşmelerini sıfırlamak temel ve sistematik politika olarak uygulanmaktadır. CİK, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetmeliği ve Tüzük’e dayanarak keyfi ve hukuksuz biçimde haberleşme hakkı gasp edilmektedir. İdareler sadece yasal yasaklarla yetinmemektedir. Fiilen ve gayrı meşru yollarla mektuplar kaybedilmektedir. Gizlice imha edilmektedir.

Mektup, kart, faks vs. iletişim araçlarına sürekli el konulmaktadır. Mektup ve diğer haberleşme araçlarında “devletin manevi şahsiyetini aşağılama, örgüt propagandası, suç ve suçluyu övme, F tipleriyle olumsuz ve yalan bilgiler aktarma, hapishaneler arası ideolojik haberleşme” vs. vb. gibi hiçbiri yasal, hukuki ve gerçek olmayan gerekçelerle mektuplara el konulmakta ve gönderilmemektedir. El konulan iletişim araçları ya imha edilmektedir ya da kurumda saklanmaktadır. Disiplin Kuruluna bağlı Mektup Okuma Komisyonu iletişim hakkını çok keyfi gerekçelerle engelleyebilmektedir. Ve bunu sürekli yapmaktadır. Yanı sıra mektupları sansürlemektedir. Eleştiri cümleleri veya siyasi, ideolojik kavramlar karalanmaktadır. Dışarıdan gelen mektuplara da aynı uygulama yapılmaktadır. Devrimci tutsakların moral ve motivasyonunu olumlu etkilediği gerekçesiyle dışarıdan gelen mektup, kart vs.ler verilmemektedir. Mektup sayfalarına yapıştırılmış çiçekler sökülmektedir. Kimi kartlarındaki devrimci semboller yırtılmakta veya karalanmaktadır.

F tipi hapishanelerdeki durumla ilgili kamuoyuna ve basma yazılan mektuplar, eleştiri yazılan gönderilmemektedir. Böyle gönderilmeyen, el konulan ve kaybedilen-yok edilen onbinlerce kart-mektup bulunmaktadır.

İletişim-haberleşme hakkının temel bir aracı süreli ve süresiz yayın organlarından yararlanmaktır. Hapishane idareleri bu hakkı da kısıtlamakta veya tümden gasp etmektedir. Türkçe dışındaki dillerde yayımlanan dergi ve gazeteler yasaklanmakta, tutsaklara vermemektedir. İngilizce, Almanca, Arapça vs. dillerdeki yayınların tutsaklara verilmesi için fahiş tercüme ücreti dayatılmaktadır. Tercüme edilip incelenmediği gerekçesiyle yayınlar verilmemektedir. Aynı biçimde Türkçe dışında bir dille yazılmış mektuplar alınıp verilmemektedir. Irkçı ve şoven devlet politikası doğrultusunda, Türk dili dışındaki dillere karşı tam bir yasak ve sansür pratiği sürdürülmektedir. Kürtçe ve Ermenice dergi, gazete, kitaplara el konulmaktadır ve tutsaklara verilmemektedir.

AGOS Gazetesinin Ermenice basılı sayfaları kimi F tipi hapishanelerde tutsaklara verilmemektedir. Eğitim Kurulu kararlarında Kürtçe ve Ermeniceye karşı ırkçı bir tutum sergilenmektedir. Bu ırkçı zihniyet bir dilin adım bile anmamakta, Türkçe dışında anlaşılmayan bir dil veya lehçe diyerek bu dilleri aşağılamaktadır. Agos Gazetesi örneğinde olduğu gibi Ağır Ceza Mahkemesinin kararına rağmen gazete sansürlenmeye devam etmektedir. İdareler mahkemelerin kararlarım da çiğnemektedir.

Telefon görüşmelerinde Türkçe dışında görüşme yapmak yasaklanmıştır. Kürtçe konuşma yasağı uygulanmaktadır. Kürtçe konuşan tutsakların telefon görüşmeleri kesilmektedir. Yine ziyaretlerde Kürtçe konuşma engellenmektedir. Telefonla görüşme hakkı da çok kısıtlıdır. Haftada 10 dakikayla sınırlı telefon görüşmesinde tutsaklar yalnızca aileleriyle görüşebilmektedir. Evli olup hapishanede bulunan eşlerin telefonla görüşmeleri engellenmektedir.

Ziyaret

F tipi hapishanelerde tutsaklara haftada bir kez ve bir saatle sınırlı ziyaret hakkı verilmektedir. Ziyaretçiler aile ve yakın akrabalarla sınırlı tutulmaktadır. Ayrıca ziyaretçiler aileden biri olduğunu ve yakınlık derecesini belgelemek ve kanıtlamak zorundadır. CİK’le birlikte aile dışında önceden hapishane idarelerine isim ve adresleri bildirilmiş olması kaydıyla üç kişiyle daha ziyaret yapma hakkı tanınmıştır. Ancak bu üç kişiyle görüşmek için pek çok koşul getirilmiştir. Hapishane idarelerinin onaylaması durumunda ziyaretçi kabul edilmektedirler. Üç kişilik ziyaretçi kontenjanında bulunan ziyaretçiler aynı anda ziyarete alınmamaktadır. Tek bir ziyaretçi ziyarete alınmaktadır. Sınırlı süre ve sınırlı ziyaretçi politikası tecrit zulmünün bir ifadesidir. Üç kişilik ziyaretçi hakkıyla ilgili 2007 yılında CİK’te değişiklik yapılmıştır. Değişiklik genelgeyle uygulamaya sokulmuştur. Ziyaretçi olma koşullan polis denetimine tabi tanınan hak bir biçimde geri alınmıştır. Ayrıca bu ziyaretçilerin değiştirilmesi mümkün değildir. Tecridin yoğunlaştırılan biçimine örnek verilecek bir uygulama da hapishanede evlenmek veya nikâh yapmak isteyen tutsakların istedikleri aile ve arkadaşlarını nikâh şahidi olarak çağıramamalarıdır. Yasal mevzuata ve hapishane idarelerinin uygulamalarıyla temel insani bir hak ortadan kaldırılmıştır.

Ayda bir kez ve 1 saatlik açık görüş hakkı yalnızca anne, baba, eş ve çocuklara tanınmaktadır. Kardeşler ise yalnızca ulusal ve dini bayramlarda tanınan açık görüşten yararlanabilmektedir.

Ziyaretçiler içeri alınırken onur kırıcı aramalardan geçirilmektedir. Ziyaretler fiili uygulamalarla zorlaştırılmaktadır. Açık ziyaret günlerinde ziyaretçiler tarafından getirilen eşyalar alınmamaktadır. 2007’te CİK’te yapılan değişiklikle TBMM milletvekillerinin hapishaneleri ziyaretleri engellenmektedir. Belli meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin hapishaneleri ziyaret etmeleri mümkün değildir. Yurtdışından gelen ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan kişiler ancak Adalet Bakanlığı’nın özel izniyle ziyaret yapabilmektedir.

Avukat Görüşü

F tipi hapishanelerde avukatla görüşme, hukuki yardımdan yararlanma ve savunma hakkı da kısıtlanmaktadır. Hükümlüler CİK’le avukat hakkından mahrum bırakılmaktadır. Temel bir hak ellerinden alınmaktadır. Avukat görüşmeleri birebir olarak düzenlenmiştir. Birden fazla tutsağın aynı anda avukatlarıyla görüşme yapması yasaklanmaktadır. Avukat görüşme yerleri bir kişilik görüşmelere göre düzenlendiği için birden fazla avukatla görüşme imkânı da fiilen bulunmamaktadır. Toplu savunma yapma, avukatla yeterli görüşme yapma imkânları yoktur. Yasayla yasaklanmıştır. Bu yargılananların ortak savunma yapmasına vurulmuş bir darbedir. Ve kişileri birbirinden kopararak tecrit etmenin bir biçimi olmaktadır.

Avukatların getirdiği savunma belgeleri aranmakta, İncelenmekte ve kimi savunma belgeleri tutsaklara verilmemektedir. Tutsakların dilekçe ve savunma haklan da engellenmektedir. Kimi tutsakların avukat görüşmeleri İnfaz Hakimliği kararıyla kaydedilmektedir. Avukat görüşmesine güvenlik görevlisi sokulmaktadır. Böylece savunmanın gizliliği ihlal edilmektedir. Avukatların getirdiği eşyalar da alınmamaktadır.

Sağlık, Temizlik, Teşhis Ve Tedavi

F tipi tecrit hapishanelerinde sağlık, hijyen ve tedavi koşulları yetersizdir. F tipi kurumlarında doktor kadrosu olmasına rağmen sürekli doktor bulunmamaktadır. Doktorlar haftanın belli günleri hapishanelere gelmektedir. Kısıtlı zamanda uygun ve yeterli muayene yapılamamaktadır. Yeterli sağlık altyapısı ve sağlık görevlisi bulunmadığı için ilk yardım müdahaleleri zamanında yapılmamaktadır.

Zamanında müdahale yapılmadığı ve hastaneye sevk edilmediğinden dolayı kalp krizinden hayatını kaybeden tutsaklar olmuştur. Örneğin Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde Salih Sevinel adlı tutsak gerekli muayene yapılıp durumu teşhis edilmediği ve zamanında hastaneye sevk yapılmadığı için kalp krizinden hayatını yitirmiştir.

Tecritten kaynaklı olarak akıl ve ruh sağlığı bozulan tutuksalar ilgili hastanelere gönderilmemektedir. Ağır hastalığı olan ve hapishane koşullarında tedavisi mümkün olmayan hasta tutsaklar serbest bırakılmamaktadır. Dışarıda tedavi olma yasal ve pratik imkânları olmasına rağmen bu hak engellenmektedir. Kanser hastası olan Erol Zavar, ağır WKS hastası olan M. Ali Çelebi ve onlarca hasta tutsak daha F tipi tecrit koşullarında ölüme terk edilmektedir.

Hapishanelerde yeterli ve temiz içme suyu sağlanmamaktadır. Yeterli ve temiz içme suyu, yine yeterli temizlik suyu verilmemektedir. Sıcak su ise tüm F tiplerinde haftada iki gün ve birer saatle sınırlanmaktadır. Fakat bu da kimi hapishanelerde uygulanmamaktadır ve verilen su yeterli sıcaklıkta olmamaktadır. Hücrelerin temizliği için gerekli temizlik maddeleri verilmemektedir. Tutsaklar temizlik malzemelerini kantinden karşılamak zorunda bırakılmaktadır.

Eşya, Giyecek, Yiyecek

Hapishanelere dışarıdan gelen yiyecek malzemeleri alınmamaktadır. Giyecekler ise sınırlı sayıda alınmaktadır. Belli sayıda ve belli renklerde giyecekler alınmaktadır. Yiyecek-giyecek dahil her türlü ihtiyaç ve eşya sınırlı tutulmaktadır. Hücrede, bulundurulması gereken eşyalar listelenmiştir. İhtiyaç olan pek çok eşya verilmemektedir. Özellikle tutsakların en çok ihtiyaç duyduğu daktilo ve bilgisayar F tiplerinde yasaktır. Yasal bir engel olmadığı ve hatta yasada hakkın olduğu kabul edilmesine rağmen bilgisayar verilmemektedir... Yine resim malzemeleri, yazı kapatıcı, yapıştırıcı, ataş, toplu iğne, bloknot vs. kırtasiye malzemeleri F tipi hapishanelerde fiili yasak durumundadır.

Havlu, iç çamaşır, çorap, çarşaf, terlik vs. dışarıdan alınmamaktadır. Bu eşyaların kantinden karşılanması mecbur kılınmaktadır. İçeriye yiyecek alınması genelge ve yasayla yasaklanmıştır. Tutsaklar yalnızca hapishane kantinlerinde satılan çeşidi sınırlı ama fiyatları yüksek yiyecekleri almak zorunda.

Tecridin Faşist Kırbacı: Disiplin Cezaları

Tecrit hapishanelerinde faşist baskı ve şiddetin en temel ve önemli aracı hiç kuşkusuz disiplin cezaları olmaktadır. Temel haklar iki biçimde gasp edilmekte ve tecrit yoğunlaştırılmaktadır. Birincisi idari birimler tarafından yasa, tüzük ve yönetmeliklere dayanılarak haklar gasp edilmektedir. Ve İkincisi disiplin cezalarıyla tutsakların haklan ellerinden alınmaktadır.

CİK’in infaz felsefesi tutsakları mutlak itaate zorlamak olduğu için itaat etmeyen her davranış her direniş ve protesto tutumu disipline aykırı bulunmaktadır ve ceza konusu olmaktadır. Devrimci tutsaklar sistematik olarak tüm disiplin cezalarına maruz kalmaktadır. Örgütlü devrimcilere sürekli ve değişik tecrit cezaları vermek F tipi idarelerin bir politikası olmuştur. Disiplin cezaları bir yıldırma aracı ve tecridi yoğunlaştırma biçimi olarak kullanılmaktadır. Yıllarca disiplin cezaları toplu bir cezalandırma olarak uygulanmıştır. Ancak son dönemlerde CİK’in bir maddesinde toplu ceza verilemeyeceği mahkemelerce kararlarda gösterilince bunun yerine belli kişiler seçilerek disiplin cezaları verilmektedir.

Disiplin cezalarıyla aynı zamanda aileler de cezalandırılmaktadır. Hapishane idareleri disiplin cezalarını en üst ve ağır biçimleri seçerek vermektedirler. Disiplin cezalarının tekrarı durumunda daha ağır cezalar verilmekte ve uygulanmaktadır. Tüm disiplin cezaları İnfaz Hakimliği tarafından onaylanmaktadır. Yıllan bulan ziyaretten men cezası almış devrimci tutsakların sayısı yüzleri bulmaktadır. Disiplin cezaları en üst sınırdan verilmektedir. Bu da F tipi tecrit mantığının ne denli pervasız ve acımasız işlediğini göstermektedir.

Yasal disiplin cezaları dışında fiili cezalandırmalar da yapılmaktadır. Örneğin sürgün şevkleri protesto edip slogan atan tutsakların havalandırmaları açılmamaktadır. Fiilen hücre cezası uygulanmaktadır.

Tecrit Hapishanelerine Ve Tretman Sistemine Karşı Devrimci Tutsakların Talepleri

Tecrit hapishanelerine karşı tutsakların ana talebi tecrit sisteminin kaldırılmasıdır.

Bu ana talep bugün de geçerliliğini korumaktadır. 7 yıllık Ölüm Orucu ve diğer toplam direniş süreçlerinde, mücadelelerinde devrimci tutsakların ve demokratik kamuoyunun ana ve ortak talebi olmuştur. Bu talep süreç içinde farklı formülasyonlarla dile getirilmiştir. Bugün de bu ana talep “Tecrit kaldırılsın, 3 kapı 3 kilit açılsın ve CİK değiştirilsin” formülasyonunda ifade bulmaktadır.

19 Ocak 2007’de tecritte karşı ÖO eylemine ara verildi. Av. Behiç Aşçı’nın Adalet Bakanlığı’yla görüşmesiyle ara verilen ÖO’dan sonra, Adalet Bakanlığı 22 Ocak 2007’de 45/1 No’lu genelgeyi yayımladı. Bu genelgeyle tutsaklara haftada 10 saat 10 kişinin bir araya gelme ve sohbet etme hakkı tanınmıştır. Bu hak disiplin cezalarından muaf tutulmuştur ve tretmana tabi olmadığı belirtilmiştir.

Ne var ki, haftada 10 saat 10 kişilik sohbet hakkı hali hazırda hiçbir F tipi hapishanede tam olarak uygulanmamaktadır. Hapishane idareleri sohbet hakkını 5-6 saatle sınırlı tutmak istemektedir. Tecritte ısrarı sürdürmektedir.

Bugün devrimci tutsakların güncel talebi 45/1 No’lu genelgeyle tanınan 10 saat 10 kişilik sohbet hakkının derhal uygulanmasıdır.

Devrimci tutsakların talepleri şunlardır:

1-45/1 No’lu genelgeyle 10 saat 10 kişilik sohbet hakkı derhal uygulansın!

2-Tecrit kaldırılsın, 3 kapı 3 kilit açılsın!

Uluslararası sözleşmelere göre 15 kişiden az olan mekânlar tecrit sayılmaktadır. Hücre-F tipi hapishaneleri bu esasa uygun yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenlemeler yapılan kadar;

a)F tiplerinde tecrit ve izolasyon uygulamalarına derhal son verilmelidir.

b)Hücre kapılan gündüz açık tutulmalıdır.

c)Haberleşme özgürlüğüne hiçbir kısıtlama getirilmemelidir.

d)Spor olanakları ve diğer ortak kullanım/etkinlik alanları herhangi bir tretman koşuluna tabi tutulmayan bir hak kabul edilmelidir.

e)Kitap, dergi, yayın alanındaki her türlü kısıtlamaya son verilmelidir. Yasak ve sansür uygulanmamalıdır.

f)Siyasi tutsakların temsilcilik kurumu tanınmalı ve işletilmelidir.

g)Devrimci tutsakların komün oluşturma hakkı engellenmemelidir.

h)Aynı davadan yargılanan tutsakların bir araya gelmelerine olanak tanınmalıdır, isten isteyenle kalabilmelidir.

i)Ziyaretlere akrabalık koşulu getirilmemelidir. Ziyaret saatleri çoğaltılmadır. Açık görüşme birinci dereceden aile fertleri dışındakiler de alınmalıdır.

j)Avukat görüşlerinde uygulanan her türlü kısıtlama kaldırılmalıdır. Hükümlerin avukatlarıyla görüşmelerini engelleyen yasa maddesi kaldırılmalıdır.

k)F tiplerinde ve diğer hapishanelerde uygulanan içeriye yiyecek ve giyecek almama yasa maddesi ve genelgesi iptal edilmelidir. Dışarıdan gelen elbise-yiyecek içeriye alınmalıdır.

1-Hapishaneler demokratik kitle örgütleri ve ilgili meslek kuruluşlarının temsilcilerinden oluşan Bağımsız İzleme Komisyonlarının düzenli denetimine açılmalıdır.

2-Tutuklu ve hükümlüler/mahpuslar zorla çalıştırılmamalıdır. Kendi istekleriyle çalışan mahpuslara insanca bir yaşam ücreti verilmelidir.

3-CİK değiştirilmelidir.

4-Kürt ulusal hareketi önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride son verilmelidir. İmralı Ada Tecrit Hapishanesi kapatılmalıdır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi