Sudan Ucuz Ev İşçiliği

Son on yılların kapitalist üretiminde giderek daha göze batar hale gelen bir olgu, üretimin emekçilerin evlerine doğru taşırılmasıdır. Emekçi semtlerin küçük hanelerinde gün doğumundan gün batımına fabrikaların yan sanayi çarkı işlemektedir. Ev işçiliği, giderek büyüyen bir emekçi nüfusu içine çeken bir üretim ağı yaratmıştır. Ev işçiliğini bugünkü düzeyine sıçratan, emperyalist küreselleşme döneminin koşullandır.

Emperyalist küreselleşme ile birlikte esnek çalışma türleri ve bu alanda istihdam edilenlerin sayısı arttı. Bir yandan teknolojik gelişme ile üretimin parçalanabilir hale gelmesi, ulaşım ve iletişimin hem kolaylaşması hem de göreli olarak ucuzlaması, diğer yandan uluslararası rekabet şartlan nedeniyle ucuz işgücünün artan önemi, büyük fabrika üretiminin parçalara ayrılmasına neden oldu. Bu durumdan dolayı dünyanın her tarafında küçük küçük fabrikalara, atölyelere ve hatta evlere kadar giden işler yaygınlaşmaya başladı. Kapitalist üretimin mekanı, fabrikalardan apartman altlarındaki küçük atölyelere, küçük sanayi sitelerine ve emekçi evlerine doğru yayıldı.

Kronik ve kitlesel bir biçim kazanan işsizlik, emekçileri eski güvenceli işlerinden etti, esnek ve güvencesiz istihdam biçimlerine mecbur bıraktı. Üretimin hemen tüm işkollarını kapsayan “enformel”, “güvencesiz”, “fason”, “parçalı” bir sektör, karın tokluğuna çalıştırılan işçilerin yoğun sömürüsü temelinde yükselmeye başladı. Günümüzde milyonlarca insan enformel sektörde sigortasız, sendikasız, toplu sözleşmesiz ve düşük ücretle çalışmaktadır.

Kapitalist üretimin günümüzdeki örgütlenişi, bir arada çalışan işçilerin sayısını azaltma, üretimi küçük alt birimlere doğru yayma, parçalama eğilimindedir. 1945-75 döneminde, Fordist üretim örgütlenmesi tarzının büyük ölçekli fabrikalarda bir araya getirdiği binlerce işçi şimdi yüzlerce işçinin çalıştığı merkezi bir fabrikanın etrafında örgütlenmiş sayısız küçük işletme ve ev işine doğru dağılıyor.

Önce, emperyalist devletlerdeki eski teknolojili, çevreyi çok kirleten, büyük fabrikalar, emeğin de daha ucuza çalıştırılabildiği sömürge ya da yeni sömürge olan ülkelere taşındı. Sonra, teknolojik gelişme, özellikle de iletişim ve ulaştırma teknolojilerindeki gelişme sayesinde, üretim iyice bölünebilir oldu. Planlama, tasarım, pazarlama işleri emperyalist ülkelerde yapılmaya başlandı. Uluslararası şirketlerin çoğuna günümüzde “içi boş şirket”, “hayalet şirket (hollow corporations)” deniyor. Asıl üretim ise, uluslararası ölçekte taşeron şirket zincirleri aracığıyla yeni sömürge ülkelerde yapılmaya başlandı. Çokuluslu tekellere bağlı bir ihracat sanayii, ilk olarak Güneydoğu Asya, Latin Amerika ve Kuzey Afrika’da yükselmeye başladı.

Çokuluslu tekeller, oluşturdukları taşeron şirketler zinciriyle işçilerin sigorta ve sendikal haklarını gasp ettiler. IMF ve Dünya Bankası “Kalkındırma”, “Yapısal Uyum” programları, bu ülkelerin çokuluslu tekellerin azami kar hırsı temelinde ‘düzenlenmesini’ içeriyordu. Bu programlarla reel işçi ücretleri geriletildi. Emekçi köylü tarımı iflas etti. Bu durumun sonucunda birçok köylü toprağını terk ederek, şehirlerde vasıfsız işçi olarak çalışmaya başladı.

Tırmanan, yığınsal ve kronik bir karakter kazanan işsizlik, dünya emekçilerini, yeni koşullarda çalışmaya ve haklarını yitirmeye zorlayan koçbaşı oldu. Sadece yeni sömürgelerde değil, ama fabrikaların yabancı ülkelere taşınması sonucunda Batı Avrupa ve ABD’de de geniş yığınlar geçimlerini sağlayacak işten yoksun hale geldiler. Güvencesiz işlerin ve ev işçiliğinin yayılması için uygun zemini yığınların işsizliğe mahkum edilmesi hazırladı. Fabrikadaki işçilerin çalışma koşullan esnekleşirken, işgücünde görülen esnekleşmenin en konsantre biçimi ise ev eksenli çalışmada görülmektedir.

Üretim evlere taşındı

Ev eksenli çalışma, esnek çalışmanın en yoğunlaşmış uç biçimidir. Ev eksenli üretim, basit bir tanımıyla pazar için üretimin evlere taşınmasıdır. Emperyalist küreselleşme başka şeylerin yanı sıra, ev eksenli çalışmayla da işçi sınıfını 200 yıl öncesine döndürmekte, sanayi devrimi döneminin çalışma ilişkilerine doğru geriletmektedir.

“... Sermaye, tek bir yerde geniş kitleler halinde topladığı ve doğrudan komuta ettiği fabrika işçilerinden, manüfaktür işçilerinden ve el zanaatçılarından başka, şimdi, gözle görülmeyen iplerle, diğer bir orduyu da hareket ettirmiştir: bunlar, büyük kentlerde oturanlarla birlikte bütün ülke yüzeyine yayılmış bulunan ev sanayi işçileridir. Bir örnek: London-derry’deki Tillie gömlek fabrikasında 1000 işçi çalışıyor, ve ülkenin her yanma dağılmış 9000 kişi de kendi evlerinde gene bu fabrika için çalışıyorlar.” (Marks, Kapital, cilt 1, sayfa 441)

“Son şeklini verme işi ya ‘patron evleri’ denilen yerlerde yapılır, ya da çocukların yardımıyla, ya da kendi başına çalışan kadınlar tarafından kendi evlerinde yapılır. Bu ‘patron evleri’ni işleten kadınların kendileri de, aslında, yoksul kadınlarıdır. İşyeri oturulan özel evin içindedir. Hanım patron, manüfaktürcülerden, mağazalardan sipariş alır ve odaların büyüklüğüne ve iş talebinin dalgalanmalarına uygun olarak değişen sayıda kadın, kız ve çocuk çalıştırır. Bu iş odalarında çalışan kadın işçilerin sayısı bazılarında 20 ile 40, bazılarında 10 ile 20 arasında değişir. Çocukların işe başlama yaşı altı, çoğu durumda da beşin altındadır. Çalışma saatleri sabah 8’den akşam 8’e kadar olan, düzensiz aralıklarla, çoğu zaman pis çalışma odalarında yenilen yemekler için (yarım) saat ara verilir. İşin sıkı olduğu zamanlarda sabah 8’den hatta 6’dan gece 10’a, 11’e, 12’ye kadar devam eder... Depolardan saat gecenin 9 yada 10’unda çıkan çocuklara, çoğu zaman eve götürüp orada tamamlamaları için birer çıkın dantela verilir...”( Marks, Kapital, cilt 1, sayfa 446)

Bugün ise, bir kez daha sermaye ‘görünmez iplerle’ evlerinde çalıştırılan ve yoksulluk büyüdükçe daha da büyüyen bir ‘ordu’yu harekete geçiriyor. 1996 verilerine göre Filipinler’de enformel sektördeki işçilerin yüzde 13.7’si ev eksenli çalışıyor. 1990 yıllardaki verilerde İtalya, Almanya, Hong Kong, Japonya ve Meksika’da enformel sektör içinde ev eksenli çalışmanın payı yüzde 87 ila yüzde 93 arasında değiştiği söyleniyor. Hindistan’da, sadece bidi (bir tür yaprak sarması sigara) yapımında ev eksenli çalışanların 2 milyon 250 bin ve Hindistan’da toplam 7,7 milyon kişi olduğu belirtiliyor. AB ülkelerinde ise bu rakamın 2 milyon (15 ülkede) olduğu tahmin ediliyor.

Gıda, her türlü dokuma, konfeksiyon ve ayakkabı sanayileri, eve iş verme sistemini uygulayan en yaygın sektörlerdir. Son yıllarda otomotiv ve elektronik sanayinin de evlere iş verdiği görülmektedir.

Fakat, ev eksenli çalışma, son tahlilde üstü örtülü ve istatistiklerle ölçülemez bir sektördür. Çünkü, işçiler dağınık ve birbirinden habersiz olduğu için, kayıtdışı çalıştırmanın en yaygın olduğu sektördür.

Taşeron firmaların vergi ve sigorta yükümlülüklerinden kaçınmak için aldıkları işleri gizlemesi, işçilerin ücret noktasındaki pazarlık güçlerini azaltmak ve işçilerin sendikalı olmasını engellemek için başvuru yapmaması bu sektörün nesnel olarak ölçülmesini engellemektedir.

Birçok emperyalist tekel yeni sömürge ülkelerde taşeron şirketler kurmaktadır.

Örneğin, Toyota’nm taşeronlarının sayısı daha 1991’de 36 bine ulaşmıştı. Kendi üretimlerini yapmak için kendi markaları adı altında firma, yabancı ortaklarla kurulan firmalar, firmaya iş yapan taşeron fabrikalar, bu fabrikalara bağlı atölyeler ve evde çalışanlara kadar uzanan bir “taşeronlar zinciri” kuruluyor.

Örneğin; İtalya’daki ana Benetton firması, üretimin tamamını yeni sömürge ülkelerin köylerine veya kasabalarına kurduğu 10 kişilik atölyelere taşıyarak, üretimi parçalamış durumdadır. Benetton’un ana firması sadece planlama, pazarlama ve yönetim birimlerinden oluşuyor. Araştırma yapıldığında firmaya bağlı çalışan hiçbir işçi yoktur. Ancak çeşitli ülkelerdeki küçük atölyelerde ve evlerde milyonlarca işçi Benetton firmasının mallarını üretmektedir.

“Taşeron zinciri” tekellere ne imkanlar sağlıyor? Vergi, sigorta, sendika ve toplu sözleşme gibi yasal sorumluluk ve yükümlülüklerden kurtuluyorlar. İşçileri iş olduğu zaman çalıştırıp diğer zamanlarda çalıştırmayarak ücret ve sigorta vb. giderlerini azaltıyorlar. Bu üretim tarzının dağınık ve parçalı olması işçilerin birbirlerini tanımalarını ve sermayeye karşı örgütlenmelerini engelliyor. Böylece patron, işçilerin sendika ve toplu sözleşme haklarını gasp etmiş oluyor. Örneğin, patronlar işçi sağlığı ve iş güvenliği masraflarından kurtuluyorlar; bu durumda işçiler taşeronun belirlediği düşük ücrete tabi olmak zorunda kalıyor. Kıdem-ihbar tazminatı gibi yükümlülüklerden azade oluyorlar. Böylelikle hiçbir yükümlülük altına girmemiş oluyorlar. Milyonlarca işçi birbirinden habersiz, düşük ücretle aynı firma için mal üretmektedir.

Ev eksenli çalışma ise, taşeron işçiliğini bir adım daha ileri götürmektedir. Ev eksenli çalışma işyerinin ısıtma-aydınlatması, işçinin yemeği, servisi gibi birçok başka masraftan da patronları kurtarıp, bunları işçinin sırtına yıkıyor.

Ev eksenli çalışmada kadınlar

Ev işçiliğinin ana gücü kadındır. Emperyalist küreselleşme, ev emekçisi kadınlar giderek artan oranda üretimin içine çekmektedir. Tekeller kadınları, ucuz işgücü olarak kullanmaktadır. Kadınların daha örgütsüz olduğu ülkelerde sermayenin yoğunlaşması tesadüf değildir: Güneydoğu Asya, Orta ve Güney Amerika. Kadının toplumsal konumu, tekellerin sömürü politikalarına dayanak oluşturmakta, bu bakımdan da yeniden üretilmektedir.

Kapitalizmin kadını üretime çekmesi, kadını evinden çıkardığı için nesnel olarak özgürleşmesinin zeminini de oluşturuyordu. Ancak emperyalist küreselleşmenin kadını içine çektiği üretimin biçimi de önemli oranda ev eksenli çalışmaya dayanmaktadır. Bu bakımdan, kadının üretimde yer almasının nesnel özgürleştirici yanı da büyük oranda sınırlanmaktadır. Kadının işçiliği, fabrikada çalıştığı durumda onu evinin kutsal eşiğinden dışarı çıkarır ve geleneksel konumunu sarsarken, ev içi işçilikte üretim bizzat, ev köleliğinin sınırlan dahilinde gerçekleşmektedir.

Ev-eksenli üretim, kadınların toplum içindeki varolan anne-eş konumlarını sarsmadığından; toplumsal baskıya maruz kalmayacağından dolayı ‘tercih edilen’ bir çalışma oluyor. Yoksulluk kadının da çalışmasını dayattığında, egemen erkeğin pozisyonunu sarsmayacak ve kadına özgürleşme alanı açmayacak bu ‘çözüm’ devreye girmektedir!

Birçok işyerinde patronların evli kadınlardan çok bekar kadınları tercih etmesi özellikle çocuklu kadınların iş bulmasını engelliyor. Kadınların birçoğunun çocuklarını bırakacak kreş, yuva imkanlarından yoksun olması da, kadınların eve iş almalarının bir nedenidir. Tersinden, patronlar da bu biçimde kreş, hamilelik ve doğum izni ‘sorunlarından kurtulmuş olmaktadırlar.

Kadın eve iş alarak hem evine ‘ek gelir’ getiriyor, hem de evden dışarıya çıkmayarak toplumsal baskıya maruz kalmamış oluyor. Bunların yanı sıra kadınların belli sektörlerde iş bulma şansı zor olabiliyor. Çünkü; bir çok kadının eğitim düzeyi düşük, diplomaları yoktur, iş deneyimleri de olmayınca kadınlar yıllardır yaptığı el işlerini yapmak zorunda kalmaktadırlar.

Sermaye, kadının toplumsal varoluş koşullarının, geleneksel rol ve konumunun yarattığı olanakları ev eksenli üretim tarzıyla ucuz işgücü imkanına çeviriyor.

Ev içi çalışma milyonları kapsıyor

Kayıt dışı, sigortasız, sosyal güvencesiz, iş saatlerinin belirsiz olduğu çalışma ilişkisi, özel olarak da bunun bir biçimi olarak ev işçiliği, ülkemizde, sayıları belli olmasa bile milyonlarla ifade edilecek bir nüfusun geçinme çabası haline geldi. Aynı büyüme dünya ülkelerinde de görülüyor.

Son yıllarda Türkiye’de ev-eksenli üretime ve kadınların bu üretime katılımına baktığımızda, kadınların sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Bu üretimde çalışan kadınların endüstride çalışan kadınların sayısını geçtiği belirtilmektedir. Türkiye’de kadınlar geleneksel olarak elişi ile hep uğraşa gelmişlerdir. Fakat bu uğraşın para kazanma mekanizmasına dönüşmesi ise daha yeni bir fenomendir.

Bu istatistik veriye (Kaynak: DİE, Hanehalkı işgücü Anketleri; Eveksenli Çalışan Kadınlar Çalışma Grubu.) baktığımızda eve iş alan işçilerin yüzde 80-90’nın kadın olduğu görülmektedir. Ama bu verilerin sayılarının daha fazla olduğu söylenmektedir. Birçok taşeron firmanın bildirimde bulunmamasından dolayı firmasında ne kadar işçi çalıştırdığı bilinmemektedir. Bir diğer nedeni de kadınların ev eksenli çalışmada yer almalarına rağmen kendilerini “işsiz” ya da “ ev kadını” olarak tanımlamalarından gelmektedir.

Yoksulluğun her geçen gün artması, bu üretime katılan kadınların sayısındaki artışı gösteriyor. Yoksulluk artıkça kadın emeğinin sömürüsü bu alanda katlanıyor. Bu çalışma alanı aileler için yaşamsal bir araç haline dönüşmüştür günümüz Türkiye’sinde.

Bu sektörün işçileri çoğunlukla, emekçi mahallelerinde yaşayan ve genelde yaşlan 30’u aşan kadınlardır. Evlenmeden önce atölyelerde çalışan birçok kadın toplumsal kadınlık görevlerini tam yerine getirebilmek için evlendikten ve çocuk sahibi olduktan sonra evde üretim yapan parça başı işçilere dönüşmektedirler.

Kadınların kazandıkları ücretler genellikle ‘pazar parası’ ya da ‘mutfak harçlığı’ gibi terimlerle tanımlanmaktadır. Bir çok kapitalist “evde boş oturan kadına iş imkanı sunduğunu” söyleyerek kadınların onlara minnet duyması gerektiğini belirtmektedir.

Eve iş alan kadınlar sosyal güvenceden yoksundur. Çok düşük ücretlerle parça başına ücret almaktalar. Örneğin, düğüm hesabı, metre, yumak sayısı, tepsi sayısı gibi parça başına işleri hesaplanmaktadır. Ücretlerin ne kadar olacağına taşeron şirketler karar vermektedir. Parça başı çalıştıkları için çalışma saatleri belli değildir. Iş teslim dönemlerinde günde 18 saat çalışan kadınlar bulunmaktadır. Bir günlük emeklerinin karşılığı genellikle 3-5 milyon arasında değişmektedir. Ücretin düşüklüğü,

alınan iş miktarının fazlalığı ve siparişin teslim edilmesinin baskısından dolayı evdeki herkes parça başı işte çalışmak zorundadır. Bu işlere yardım edenlerin çoğu da kız çocuklarıdır.

Üretimin organize edilmesinde genelde iş kadınlara belli aracılar kullanılarak dağıtılır. İşi genellikle aracıdan aldıkları için kime iş yaptıklarından çoğunlukla haberleri olmamaktadır. Kadınların genel olarak ürünün asıl gittiği yer ile ilgili çok sınırlı bilgiye sahip olmasıdır. Esnek üretimin son halkalarıdır, ev işçileri. Taşeron firmalarda bu işi kadınların çok yapmasından dolayı aracıları daha çok mahalledeki kadınlara yaptırmaktalar. Ya da evde bu işleri yapan kadın zamanla mahallesindeki kadınlara aracı olmaya, sipariş getirmeye başlamaktadır. Zamanla bu kadınlar çevrelerindeki akrabalarını, komşularını kolayca bu üretimin içine sokarlar. Türkiye’de özellikle konfeksiyon sektöründe, üretimin görülmeyen halkalarından birini oluştururlar.

Direnişin merkezi semtler olabilir

Eve iş alanlar genelde aldıkları işin piyasa fiyatım bilmezler. Bu nedenle aracıyla pazarlık yaparken aracının teklifleri üzerinden pazarlık yaparlar. Evlerde çalışıldığından dolayı elektrik, su, aydınlatma gibi masraflar da işçiye yüklenir.

Kadınların çoğu düşük ücret almalarına ya da ücretlerinin ödenmemesine tepkisini taşerona yöneltmektedir.

Taşeron şirketler yüzünden uluslararası veya yerli tekeller işçiyle bir ilişkiye geçmiyor. Ev eksenli üretim dağınık, örgütsüz bir çalışma olduğundan dolayı direnişlerin, grevlerin önü de kesilmiş olmaktadır. Bu üretimde çalışan işçilerin çoğu sermaye-emek arasındaki çelişkisini mahallesindeki aracıya karşı yapıyor ve eylemin sınırlan darlaşıyor.

Hem dünyada hem de Türkiye‘de her geçen gün sayası milyonları bulan eve iş alanların en zayıf noktalan dağınık ve örgütsüz olmalarıdır. Bunun en önemli nedeni burada çalışanların çoğunun kadın olmasıdır.

Ev eksenli çalışmada örgütlenme deneyimlerini incelediğimizde en bilinen örnek, Hindistan’da kurulan SEWA’dır. SEWA, 1971 yılında eve iş alan kadınların iş koşullarını iyileştirmek, onları örgütlemek için kurulmuş bir kadın sendikasıdır. Bu örgütlenme tarzları başka bir yazının konusu olduğu için geçiyoruz.

Kadınların politikayla ilişki kurmasını engelleyen, sürekli birbiriyle rekabet etmesini sağlayan, dağınık ve örgütsüz olan bu kadınları örgütlemek için ev eksenli çalışma tarzında kadınların aralarında birlik ve dayanışma sağlaması gerekmektedir. Eve iş alan kadınlar örgütlemedeki en büyük zayıflığımız, evlerin içine yalıtılmış olmaları ve toplu halde bu işi yapmamalarıdır.

Son yıllarda bu işte çalışan kadınların durumunu incelediğimizde kadınlar arasında mahallelilik güçlü bir duygudur. Aldıkları ücretlerin düşüklüğünü veya parasının ödenmemesini komşusuyla tartışır genelde kadınlar. Kadınlar artık ücretleri ödenmediğinde ya malı teslim etmiyorlar ya da malı başkasına vermeyi tercih ederek kendi kendine bir direnişe geçiyorlar. Kadınlar kendiliğinden bir bilinçle harekete geçiyorlar. Ama yaptıkları parçalı iş gibi eğer ücretlerine zam yapılmışsa ya da paralan ödenmişse hemen eylemden vazgeçiyorlar. Eve iş alan kadınların sendikalarda ve kooperatiflerde örgütlenmeleri için en can alıcı soran ve talepleri üzerinden propaganda ve ajitasyon çalışmaları yürütmeliyiz. Bu ise her emekçi mahallesinde somut bir planlama yaparak işe başlamayı gerektirir. Eve iş alan hanelerin ve kadınların, bunların sayılarının saptanması, alan taraması yapılması, hangi koşullarda çalıştıkları, nasıl sömürüldükleri gibi çok somut bilgiler edinilerek işe başlanılmalıdır. Alanı analiz ederek sentezlemek yolunu izlemeliyiz. Bu yolla kimlerin hangi emekçi kadınların bir araya getirileceği, kimlerin hangi ana firmaya çalıştığı gibi olgular belirlenmelidir.

Eve iş alan kadınları bir araya getirerek, geniş kitle toplantıları örgütlemeli, sorunlarını ortaya koymalarını sağlayarak çözümü de birlikte üretmeli ve göstermeliyiz. Eve iş alan kadınlar yan yana geldiğinde, üretimin bireyselleştirilmesi gibi görünen olgunun aslında üretimi nasıl toplumsallaştırdığı, yüzbinlerce kadının kaderini nasıl birbirine bağladığı da açıkça görülecektir. Evinde yalıtılmış kadın işçi, aslında büyük bir üretim çarkının parçası olduğunu görecektir.

Öncelikle örgütlenecek kitle toplantılarda eve iş alan kadın emekçilerin kendi aralarında sendikalaşma, kooperatif kurma girişim komiteleri, komisyonları kurmalarını sağlamalıyız. Her sokakta ve mahallede bunlar arasında nasıl bir iletişim ağı kurulacağını somut duruma göre belirlemeliyiz. İşçi Birliği eve iş alan emekçi kadınların bir araya gelebileceği, diğer sektörlerdeki işçi arkadaşlarıyla kaynaşacağı, ortak bir irade ve eylem birliğini şekillendireceği bir örgütsel araca neden dönüştürülmesin? Eve iş alan emekçi kadınlara en yakıcı talepleri üzerinden gideceğimize göre şu talepleri ileri sürebiliriz:

Herkese sigortalı çalışma hakkı, parça başı değil düzenli aylık ücret, insanca yaşanabilir bir ücret, ücretli doğum izni ve parasız kreş hakkı, parasız sağlık hakkı, belli bir mahallede oturan kadınlara toplu pazarlık ve sendika hakkı, taşeron çalışmaya son verilsin, hafta 35 saat çalışma ve 7 saatlik işgünü, aydınlatma-ısınma ve yiyecek masraflarının patronlar tarafından karşılanması.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi