Esnek Ve Savunmacı Bir Örgüt Biçimi: PLATFORMLAR

İşçi-emekçi hareketinin, ezilenlerin mücadelelerinin açığa çıkardığı bir örgütlenme biçimi olarak “platformlar”, siyasal tarihimizin son on-on beş yıllık döneminin dikkate değer gerçekleri arasında yer alırlar. Envai çeşit biçimlerde kendini gösteren platformlar, işçi ve emekçi memur hareketinde, kadın ve gençlik mücadelelerinde, varoşlarda, antifaşist ve antiemperyalist savaşımda, özgürlük mücadelesinde ilerletici roller oynamışlardır. Dönemin başlıca eylem birliği örgütü biçimi olarak halen güncelliğini korumakta oluşu, bu aracın ezilenlerin ve sömürülenlerin mücadelesinde daha etkin kullanımı görevini gündemde tutmaktadır.

‘80’lerin ikinci yarısında İstanbul ve Ankara önde gelmek üzere yasallık değil de toplumsal meşruiyet temelinde gelişen öğrenci gençlik dernekleri temsilcilerinden oluşan dernekler platformları belirdi ve bunların Türkiye koordinasyonu oluştu. Bu aşamada henüz gençlik hareketi siyasal bakımdan ayrışmış değildi ve gerçek bir kitle hareketine dayanıyordu. İstanbul’da 14 Nisan 1987 gerçekleştirilen eylem, gençlik hareketinin o dönem ulaştığı en yüksek noktası olmuştur. ‘90’lı yıllarda ise ilerici, antifaşist, devrimci ve komünist gençlik gruplarının üniversiteler ya da iller düzeyindeki temsilcilerinin oluşturdukları gençlik platformları yükseköğrenim gençliği arasında en çok rastlanılan platform biçimidir. Ancak gençlik arasında başka platform biçimleri de açığa çıkmıştır. Yaşamı savunma inisiyatifleri, hücre-tecrit karşıtı platformlar gibi.

‘90’lı yıllardan günümüze pek çok kadın platformu kendini göstermiştir. Bunlar değişik kadın gruplarının süreli süresiz ya da çok somut belli sorun ve talepler etrafındaki ortak çalışma/mücadele araçlarıdır. Kadınlar cephesinde değişik kadın örgütlenmelerinin ortak mücadele araçları olarak platform örgütlenmeleri belli roller üstlenmişlerdir, halen de değişik kadın platformları vardır.

Semtlerde antifaşist mücadelenin örgütleyicileri olarak halk platformları değişik biçimler altında oluşmuş ve belli roller oynamışlardır. Semtlerde halk platformları en yaygın biçimde “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri sürecinde oluşmuştur. Aralık zindan katliam ve direnişinden sonra ölüm orucunun sürdüğü koşullarda semtlerde Yaşamı Savunma İnisiyatifleri biçiminde antifaşist direniş örgütleri olarak platformlar kurulmuştur. Halk platformları ilerici, antifaşist, devrimci ve komünist parti ve örgütlerin yanı sıra, kültür ve yöre derneklerinin, kimi zaman muhtar ya da önde gelen şahsiyetlerin de yer aldığı mücadele araçlarıdır.

Dernekler, yöre dernekleri platformları ya da “Alevi Dernekleri Platformları” gibi, platform biçimleri de oluşmuştur.

Geride kalan yıllar aydın ve sanatçıların değişik sorunlar etrafında oluşturdukları platformlara tanıklık etmiştir. Keza kültür ve sanat kurumları da zaman zaman platformlar oluşturmuşlardır.

1 Mayıs Platformu, Birleşik Devrimci Güçler Platformu gibi, marksist leninist komünistler ile bazı devrimci örgütlerin eylem birliği biçimi ya da eylem birliğini geliştirerek bir mücadele cephesi yaratma yönelimini yansıtan platformlar da kurulmuştur.

Şimdi bazı “platform” örgütlenmelerine daha yakından bakalım.

“Sendika Şubeler Platformu”, platform biçimi örgütlenmenin ilk biçimlerinden birisidir. Süreç içerisinde işçi sendikalarının, emekçi memur sendikalarının ya da işçi ve emekçi memur sendikaları şubelerinin (İstanbul Emek Platformu ve en son İstanbul Sendikalar Birliği dahil) platformları değişik biçimlerde kendilerini göstermişlerdir. Sendika şubeleri platformları, platform tipi birliklerin yalnızca bir grubunu oluşturmaktadır. “Emek cephesi”ndeki platformlardan diğeri de Emek Platformu’dur. İşçi ve memur sendikaları konfederasyonlarının yanı sıra çok sayıda meslek odaları birliklerini de kapsamaktadır.

Platformlar, kuşkusuz diğer tüm örgüt biçimleri gibi belli somut ihtiyaçlardan doğmuşlardır. Bu gerçeğe sendika şubeleri platformları örneğinden bakabiliriz. Şubeler platformları sendikaların orta kademesinde beliren bir harekettir, ama esasen itici gücü daha aşağıdan, tabandan gelmektedir. Bu nedenledir ki, geniş işçi, emekçi memur kesimlerinin saflarında beliren mücadele isteğini, mücadele ve birleşme eğilimini yansıtır.

‘90’lı yıllar, işçilerin sayısız tekil çarpışmalarına tanıklık etmiştir. İşyeri ya da işkolu düzeyinde patlak veren her mücadele acil dayanışma ihtiyacını ve talebini açığa çıkartmıştır. Farklı süreçlerde mücadeleye tutuşan işçi sınıfının hemen her bölüğünün hemen her işyeri ve örgütlü olduğu şubenin sınıf dayanışmasına ihtiyacı olmuştur. Çünkü sendika ya da konfederasyon merkezleri böyle bir rolü üstlenmeye yanaşmadıkları gibi hatta engelleme çizgisi izlemişlerdir. Hareketin birçok biçimde parçalanmış oluşu gerçekliği ve şiddetli dayanışma ihtiyacı illerde şubeler platformu biçimindeki örgütlenmeyi açığa çıkartan itici güçtür.

İşçi sınıfı faşist diktatörlüğün, sermayenin ve hükümetlerinin ve bunların işçi sınıfı içerisindeki işbirlikçi uşaklarının saldırılarına karşı direnebilmek için kendi durumunu değiştirmeye çalışmış ve bu çaba sendikalar üzerindeki baskıya dönüşmüştür. Doğal olarak bu baskıdan en fazla sendikaların işyeri temsilcilikleri ve sonra da sendikaların şube yönetimleri etkilenmişlerdi. Bunlar sendikal aygıtların (şube yönetimleri) sınıfa en az yabancılaşmış ya da sınıfa yabancılaşmamış (işyeri temsilcilikleri) kesimleridir.

Şubeler platformları kimi direnişlerle dayanışmanın geliştirilmesinde, kimi dönemlerde 1 Mayısların örgütlenmesinde, İEP örneğinde olduğu gibi bazı durumlarda siyasal bir sınıf tavrının geliştirilmesinde keza, sendika ve konfederasyon merkezleri üzerinde baskı yaparak da olumlu bir rol oynayabilmişlerdir. Fakat olumlu rollerinin sınırlı kaldığı ve sınıf mücadelesi bakımından sürekliliği sağlanmış anlamlı bir etkene dönüşemediklerini özellikle vurgulamak gerekir.

Şubeler platformları daha çok taban ile sendika ve konfederasyon merkezleri arasına sıkışmış ancak tabanın yükselen talepleri karşısında duyarlılık ve etkinlik gösterebilen rolleri sınırlı araçlar olarak kalmaktadır. Kimi durumlarda siyasal sınıf tavrı geliştirme girişimi biçiminde beliren (Örneğin İstanbul Emek Platformu) platformlar ise ancak arkasındaki politik kuvvetlerin iradesiyle bağlı roller oynayabilmektedirler. Rolleri sınırlı kalmakla birlikte her iki durumda da ekonomik mücadele ile politik mücadeleyi birleştirme eğilimini taşıdıkları söylenebilir.

Şubeler platformları zaman zaman güncelleşmekte, sonra adeta yavaş yavaş ortalıktan çekilmekte, yeni bir mücadele eğilim ve talebi belirdiğinde şubeler platformu veya bir başka isim altında benzer örgütlenmeler oluşmaktadır.

Nitekim şubeler platformunun son versiyonu olan İSB de adeta kendini bu şemaya uyarlamaya çalışmaktadır. Sermaye ve AKP hükümetinin kölelik yasası saldırısına konfederasyon ve sendika merkezlerinin uzlaşıcılık ve işbirlikçilikten kaynaklanan duyarsızlık ve hareketsizliğine karşı tabanın tepkisini ve beliren mücadele eğilimini yansıtan bu örgütlenme henüz bütün ömrü bir kaç ay ile sayılırken ve işçi sınıfı ve emekçiler bunca saldırıyla yüz yüze olmalarına karşın büyük bir aymazlık ile kendini hareketsizlik içerisinde tasfiye etmektedir. Şubeler platformları için en güçlü biçimde vurgulanması gereken şudur: Deneyimler şubeler platformlarının varlığı ve gelişiminin mücadelede tutukları yer ile bağlı olduğunu göstermektedir. Evet tabandaki mücadele eğilimi, sendikal aygıtların tabanında ve orta kademesinde etkimekte ve fakat bunun ötesine geçerek bizzat sendikaların ve sendika yönetimlerinin içsel eğilimine dönüşememektedir. Tabanın mücadele isteğinin dalgalanması ve daha da önemlisi sendika ve konfederasyon merkezlerinin baskısı buna izin vermemektedir. O halde şubeler platformlarının varlığı güçlü değil zayıf ve istikrarsız, dalgalanan bir mücadele eğilimiyle bağlıdır.

Emek Platformu bir diğer örnektir. EP, 1999 Nisan seçimlerini izleyen aylarda kuruldu. İşbaşına gelen DSP, MHP ve ANAP’ın üçlü koalisyon hükümetinin uluslararası sermayenin neoliberal saldırı programını ateşli biçimde uygulama niyet ve yönelimi işçi sınıfı ve emekçi memurların savunma refleksini harekete geçirmiştir. İşçi sınıfına saldırının merkezinde emeklilik yaşının yükseltilmesi, meşhur mezarda emeklilik yasası duruyordu. Bunlar zaten yaşam koşulları git gide ağırlaşan işçi sınıfının tüm kesimlerinin ve tüm emekçilerin huzursuzluğunu büyütüyor, sendikalar üzerinde tabanın baskısı artıyordu. Emek Platformu’nun oluşumu bu koşullarda gündeme geldi. İşçi sınıfının tabandan gelen savunma eğilimini yansıtan EP, 14 Temmuz 1999 tarihinde, DİSK, Türk-İş, Hak-İş, KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, Tüm İşçi Emeklileri Derneği, Tüm Bağ-Kur Emeklileri Derneği, TMMOB, Türk Dişhekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği, TÜRMOB tarafından kuruldu. Türk Tabipler Birliği Çalışma Raporu’nda EP için şu değerlendirme yapılıyor:

“Emek Platformu’nun bir ihtiyaç olarak şekillenmesi ve asıl olarak Emek Platformu’nu oluşturan örgütlerin yönetimlerinin ötesinde, bir basınçla kurulması önemli bir nokta idi. (aç. TD) Bir başka deyişle, 57. Hükümetin Türkiye’de yaşayanların ve çalışanların aleyhine politikalar bütününü gündeme getireceğinin sezilmesi/bilinmesi ve adımlar atılmaya başlanması, doğal bir refleks olarak Emek Platformu’nu oluşmasında rol sahibi oldu. 16 Ağustos’ta ‘Mezarda Emekliliğe Hayır!’ sloganıyla yaşanan süreç özde çalışanlar için önümüzdeki yıllarda ve Türkiye için çizilen çerçeveye bir itiraz, hakların korunması ve geliştirilmesini içeriyordu.”

Hemen söylemekte yarar var. EP, hakların geliştirilmesi için hemen hiçbir çaba harcamadı, ne zaman bir şeyler yaptıysa, yapmaya çalıştıysa bunlar daima sermayenin ve hükümetin saldırıları karşısında son noktada alınan savunmacı tavırlar olarak kaldı.

EP, kurulduğu dönemde emekçiler ve ezilenler arasında önemli beklentiler yarattı. “Demokratik Sol”, ülkücü, sosyal demokrat faşist karması hükümetin mezarda emeklilik yasa tasarısıyla başlattığı saldırı emekçi yığınların dikkatini EP’ye çevirmesini getirdi. 1999 yazında Mezarda Emeklilik Yasası’na karşı güçlü bir işçi-emekçi hareketi uç verdi. 25 Temmuz’da Kızılay’da gerçekleştirilen büyük kitlesel miting, hareketin gelişim yönünü gösteriyordu. İşçi sınıfı ve emekçiler kararlı bir mücadele çizgisi talep ediyorlardı. Yalnızca hareketi bastırmak isteyen hükümet için değil, aynı zamanda bir yandan bu harekete dayanarak hükümetle pazarlıklar yürüten diğer yandan hareketin kendilerini aşma korkusunu yaşayan EP’nin önderliğini ellerinde tutan sendika ağaları için 19 Ağustos depremi iyi bir fırsat oldu. Emeklilik yasasına karşı yükselen işçi/emekçi kitle hareketi bıçakla kesilmiş gibi son buldu. Gelecek işçi emekçi kuşakları pazarlanarak (onlar için emeklilik yaşının yükseltilmesi kabul edildi) sefil bir uzlaşma yapıldı. Bundan sonra EP’nin bir süre sesi soluğu çıkmadı.

EP Başkanlar Kurulu ancak 2000 yılında toplanabildi. Daha baştan özellikle Türk-İş ve Türk Kamu-Sen, hareketi bölücü, sermaye ve hükümet adına hareketi kontrol altında tutma yaklaşım ve yönelimi içerisindedir. Daha ilginci ise EP’de önderliği elinde tutan en büyük ve etkili örgütlerin aynı zamanda sermaye ve hükümetin temsilcileriyle birlikte ESK’de de yer alıyor olmalarıdır.

EP, 2001 Şubat mali (ve devamla ekonomik) krizinin baskısıyla tekrardan canlandı. EP, tipik sınıf uzlaşmacı bir program yayınladı. Bu, yaralarını sarmayı ve kapitalizmi iyileştirmeyi amaçlayan bir “ulusal programdır”. EP’nin krize müdahalesi yalnızca ilan ettiği program bakımından değil, aynı zamanda kitle tepkisini örgütleme yönüyle de başarısızdır.

EP, 2001 Ekim’inde “Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası demokratikleştirilerek erken genel seçime gidilmesi” çağrısıyla TÜSİAD’ın AB’ci değişim çizgisine bağlanmıştır.

EP, 2001 sonbaharında 2002 bütçesine, işsizliğe, yoksulluğa ve yolsuzluğa karşı tavır alarak, 1 Aralık’ta yaygın ve etkin bir hareket geliştirdi.

Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nda yer alan EP ve bileşenleri, savaşa karşı mücadeleye de katıldılar.

Keza EP’nin zaman zaman TESK ve TOZB ile de bir araya gelmeye, esnaf ve sanatkarların, çiftçilerin desteğini almaya yöneldiğini de eklemeliyiz.

Çok değişik ve başlıca işçi, emekçi mesleki kitlesel örgütlerin bu şekilde bir araya gelebilmeleri Türkiye tarihinde örneği olmayan bir durumdur. Bu durum her şeyden önce EP’ni oluşturan örgütler ve temsil ettikleri emekçilerin sermaye ve hükümetlerinin kapsamlı ve sistematik saldırıları karşısında acil savunma ihtiyacının sonucudur. Başka nedenlerinin yanı sıra, Türkiye’de 1980 24 Ocak Kararları’ndan beri resmen yürürlükte olan neoliberal saldırı programı ve onun uygulanabilmesinin siyasal koşullarını yaratmak gibi özel bir rol ve misyonu olan 12 Eylül darbesi, Türkiye kapitalizminin emperyalist sisteme entegrasyonunun uluslararası sermayenin ve emperyalist dünya sisteminin ihtiyaçlarına göre yapılandırılmakta oluşu, SSCB ve modern revizyonist blokun çöküşü, süre giden ideolojisizleştirme ya da burjuva ideolojisine teslim alma saldırısı, faşist rejimin “bölücü terör” demagojisiyle Türk milliyetçiliği ve şovenizmiyle işçi sınıfı ve emekçilerin en geniş kesimlerini zehirlemeyi başarması özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek üretim ve sendikasızlaştırma saldırıları vb. tüm bu gelişmeler oluşturan örgütler arasındaki farkları büyük ölçüde azalttığı için de bu örgütlerin EP’yi kurmaları mümkün olmuştur.

EP, merkezi bir yapılanma olmanın ağırlığına ve avantajlarına sahiptir. Kabaca, Başkanlar Kurulu, dönem sözcüsü (ve sekretaryası) ile uzmanlar kurulundan oluşan bir yapılanmaya sahiptir. EP’nin yerel emek platformlarının yaygınlaştırılması kararı vardır. Fakat yerel emek platformlarıyla EP arasında fiziki, örgütsel bir ilişki yoktur. Yerel her bir emek platformu, özerk bir kuruluştur.

Kısmen sermaye ve hükümetlerine gözdağı veren, saldırılarına set çeken, esasen de hareketin tansiyonunu ölçen, düşürerek yatıştıran, hareketi kontrol altında tutan, zayıf antiemperyalist ve antifaşist, liberal işçi siyasetinin yansıması düzen içi bir yapılanmadır. Burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler arasındaki uşaklarının kontrolü altında her an harekete geçmeye hazır bir itfaiye birliğidir.

Fakat bu yapı üzerine bir sınıf mücadelesinin sürdüğü gerçeği de asla dikkatten kaçırılmamalıdır. İşçi ve emekçilerin aşağıdan gelen baskısı bu türden örgütlenmelere önemli kararlar aldırtarak kendi gelişiminin yolunu açabilirler. Fakat diğer yandan mücadelenin en kritik anında bu türden yapılar kitlelere ihanetin en acısını da yaşatabilirler.

Merkezi demokrasi platformu varlığının hissettirmezken halen yerel Demokrasi Platformları yaygın biçimde varlıklarını sürdürüyorlar. Çok sayıda ilde varolan yerel demokrasi platformlarının yanı sıra büyük kentlerin iç merkezlerinde ve ilçelerde varlıklarını gösteriyorlar. Demokrasi Platformları özellikle Kürdistan illerinde daha yaygın ve faaldir. Diğerlerine göre etkinlikleriyle öne çıkan Diyarbakır Demokrasi Platformu, sendikalar, odalar ve derneklerin katılımıyla ’94’de oluşturulmuştur. Başlangıçta gözlemci olarak Demokrasi Platformu’nda yer alan partiler daha sonra yer almamış ya da çekilmişlerdir. Platformun daha çok hak ihlalleri gibi sorunlar zemininde etkinlik göstermesi onun savunmacı karakterini açığa çıkaran kesin bir veridir.

Halen 36 örgütten oluşan Diyarbakır Demokrasi Platformu, toplumsal barış kampanyası çerçevesinde bölgede 380 kurum ya da kişiden imza toplamıştır. Platformda yer alan katılımcı örgütlerden 4’ü dönem sekretaryasını oluşturmakta, bu örgütlerden her biri dönüşümlü olarak dönem sözcülüğünü üstlenmektedir. Antiemperyalist mücadelede dikkate değer bir rol üstlenen Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu platform tipi örgütlenmelerin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Enternasyonal kitle hareketinin bileşeni olmasının, onun diğer platformlardan temel farkı olduğu gerçeğinin altı

Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihindeki çocuk eylemi kalınca çizilmelidir.

Koordinasyonun oluşumu, ABD’nin Irak’a yönelen emperyalist saldırganlığına karşı mücadelenin gelişimiyle bağlıdır. Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nun 1 Aralık Savaşa Hayır Mitinginin çağrısı sürecinde oluştuğu söylenebilir. İstanbul Abide-i Hürriyet Meydanı’nda gerçekleştirilen 1 Aralık Mitinginin çağrısı için bir araya gelen onlarca kurum, parti ve çevre ABD saldırganlığına karşı birlikte tavır almayı, savaş karşıtı platform olarak yan yana gelmeyi sürdürmüşler ve sürdürülen tartışmalar sonucunda oluşum, kendini geçtiğimiz Ocak ayı ortalarında “Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu” olarak deklare etmiştir.

İşçi-memur sendikalarından meslek odalarına, reformist yasalcı ilerici partilerden devrimci yapılara, değişik yöre dernekleri ve farklı çevrelerden, Mazlum-Der, Özgür-Der gibi kesimlere, tek tek bireylere kadar 159 kurum ve kuruluş “Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonunda yer almıştır. 1 Mart mitingi örneğinde gördüğümüz gibi, Koordinasyon antiemperyalist mücadelede dikkate değer bir rol oynamıştır.

Birleşenlerinin katıldığı haftalık toplantılar biçiminde örgütlenmiş olan Koordinasyon’un Şubat ayı içerisinde her gün sabah sekretarya ya da yürütme olarak tanımlanan daha sınırlı katılımlı toplantılarında kararlar alınıp, pratik çalışmalar yürütülmüştür.

Koordinasyon’a devrimcilerin ilgisinin artması ÖDP, TMOB vb. çevrelerde daha baştan rahatsızlık yarattı. 1 Mayıs’tan hemen sonra Koordinasyon’un konseptinin ne olacağı tartışması bu çevrelerin yanı sıra DİSK, Hak-İş tarafından da asıl işlerine yönelme gerekçesiyle Koordinasyonun dağıtılması önerisi biçiminde gündeme getirildi. Esasen Bağdat’ın düşmesiyle birlikte Koordinasyon kendi varlığını tartışmaya başladı. ÖDP/SODEV-Ercan Karakaş sosyal demokrat taifesinin başını çektiği bu tartışmada komplocu yöntemler de kullanılarak devrimci güçlerin Koordinasyon’dan dışlanması, tecrit edilmeleri amaçlanıyordu. Koordinasyon içerisinde süren mücadele, Koordinasyon’un Ortadoğu’da ABD işgaline karşı mücadele ve Ortadoğu halklarıyla dayanışmayı örgütleme yöneliminin benimsenmesi nedeniyle bu çevrelerin “miadını doldurdu” gerekçesiyle Koordinasyon’dan çekilmeleri ile sonuçlandı.

Mevcut haliyle Koordinasyon’un örgütlenmesi şöyledir:

Kararlar, bileşenlerinin katıldığı haftada bir yapılan Koordinasyon toplantılarında alınır, oylama sistemi uygulanmaz, eğilimler yönlendirir; Koordinasyon toplantılarını dönüşümlü olarak üç kişiden oluşan divan yönetir; Koordinasyon’un alınan kararları yaşama geçirme ve örgütlemeyle görevli yürütmesi vardır. Belli bir oranda merkezi bir rol de oynayan İstanbul Irakta Savaşa Hayır Koordinasyonu’nun yanı sıra bu dönemde, gerek İstanbul’un “iç merkezlerinde” hatta semtlerinde, gerekse de diğer kentlerde il ve ilçelerde yaygın biçimde savaşa veya emperyalist savaşa karşı bileşimleri benzer platformlar oluştu. Emperyalist savaşa karşı mücadelenin daha geniş bir alana yayılmasında, kitle temelinin güçlenmesinde ve kendi alanlarında ABD saldırganlığına karşı mücadelenin örgütlenmesinde anlamlı çalışmalar yürüttüler. İşçi sınıfı ve emekçi memurların mücadelelerinden, ezilen cinsin mücadele cephesine; varoşlara yığılmış kent yoksullarından gençliğe/aydınlara; demokratik Alevi hareketinden Kürt ulusal demokratik hareketine değin, sömürülen sınıfların ve haklarından yoksun ezilen horlanan toplumsal kesimlerin mücadelelerinde platform tipi örgütlenmeler kendini gösteriyor. Geride kalan 15-20 yıllık süreçte platform tipi örgütlenmeler istisnai, arızi değil oldukça yaygın, genel bir durumdur. ‘85/90’lar sonrası dönemde siyasal tarihin çarpıcı bir olgusudur.

Çok değişik biçimlerde kendini gösteren platform tipi örgütlenmeleri bir kaç grupta toplayabiliriz.

a) Belli bir konu/sorun etrafında oluşan platformlar. Hücre tecrit karşıtı platformlar, yaşamı savunma inisiyatifleri, 2 Temmuz Platformu, Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu gibi.

b) Belli bir sınıfı ya da toplumsal kesimi temsil eden kurum/örgüt temsilcilerinin oluşturduğu platformlar. Emek Platformu, sendika şubeleri platformları, gençlik ve kadın platformları gibi.

c) Daha belirsiz ve daha geniş bir “programatik” zeminde, ama daha gevşek bir biçim olarak demokrasi platformları.

d) Dolaysız biçimde devrimci, komünist yapıların eylem birliği ve cepheleşme çabalarını yansıtan platformlar. 1 Mayıs Platformu, BDGP gibi.

Platform örgütlenmeleri, EP gibi merkezi ya da sendika şubeleri platformu gibi yerel olabiliyorlar.

Platformlar kuramların, örgütlerin temsilcileri tarafından oluşturulduğu gibi, kimi durumlarda kuramların, örgütlerin temsilcileri ile bireylerin bir araya gelmesiyle de oluşabiliyor. Çok yaygın olmamakla birlikte belli bir okulda, semte birbirini tanıyan bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları platform örnekleri de görülmüştür. Bu durumda platform dolaysız biçimde bir kitle örgütü biçimidir. Bu biçimin daha yaygın biçimde kendini göstermemiş oluşu dikkat çekicidir. İlerici antifaşist bireylerin inisiyatif ve özgüven eksikliğini yansıtan bir veri olarak kabul edilebilir bu olgu.

Üzerinde durulması gereken bir diğer yan, platform tipi örgütlenmeler ile aynı dönemin kitle hareketinin gelişim biçimleri arasındaki ilişki sorunudur.

Platform tipi örgütlenmeler kuşkusuz yasal mücadele biçimlerine de başvuruyorlar. Fakat her şeyden önce platform tipi örgütlenmelerin bizzat kendilerinin yasal kuruluşlar olmadıklarının altı çizilmelidir. Sonra da yasal değil, fiili, meşru mücadele çizgisinin platform tipi örgütlenmelerin eğilimi olduğu vurgulanabilir ve vurgulanmalıdır. Emperyalist savaşa karşı gerçekleştirilen yüzlerce etkinlikten ancak çok az bir bölümünün yasal eylemler olduğunu açıklayan polis kayıtları, bu bakımdan anlamlıdır. Basın açıklaması, salon toplantıları, basın açıklaması biçimindeki gösteriler, yürüyüşler, mitingler, serhıldanlar vb. politik kitle hareketinin gelişim biçimleridir. Dönemin politik kitle hareketleri fiili meşru mücadele çizgisinde ve (’90’lı yılların ilk serhıldanları ve Gazi Başkaldırısı hariç) genelde ılımlı karakterdedir. Yasal değil, ama rejim için yine de belli ölçülerde kabul edilebilir hareketlerdir. Ya da daha doğrusu tahammül edilebilir sınırlar içerisindedirler. Demek ki, kitle hareketinin ılımlı karakteri ve meşru biçimlerde gelişmesi ile platform biçimi örgütlenmeler arasında karşılıklı bağ vardır. Her iki durum birbiriyle bağlıdır. Belki de bu döneme damgasını vuran, kitle hareketinin savunmacı karakteri dönemin örgüt ve mücadele biçimlerini de belirlemiştir.

“Esneklik”, platform tipi örgütlenmelerin en önemli ve hatta karakteristik özelliğidir. Bu gerçek platform tipi örgütlenmelerde birçok bakımdan kendini gösterir. Esneklik niteliği, her şeyden önce bu örgütlerin varlık nedenlerinde kendini dışa vurur. Belli bir mücadele eğilimine ve talebine dayandıkları kadar, mücadelede tutukları yer ve oynadıkları rol ölçüsünde varlıklarını sürdürebilmektedirler.

Örgütsel yapıları oldukça esnektir.

Öznesi ister bireyler isterse kurumlar olsun, kendilerini oluşturan özneleri bir araya gelip kararlar alabildikleri ölçüde platformlar vardırlar. Sonra sanki bir anda buharlaşabilirler. Ama tam öldü dediğiniz yerde yeni bir gelişmeyle birlikte birden canlanabilir ya da yeni bir isim altında belirebilirler. Diğer yandan örgütsel yapıları partilerden sendikalara; yöre derneklerinden dar çevrelere, insan hakları kuruluşlarından kadın ve gençlik örgütlerine çok değişik örgütlenmeleri bir araya getirebilecek denli esnektirler.

Kadınlar cephesinde pekala yurtsever kadınlar ile feministleri, sosyalist feministleri ve komünist kadınları yani farklı sınıfsal, ideolojik ve politik eğilimden kadınları ve kadın örgütlerini bir araya getirebilirler.

Keza Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu örneğinde olduğu gibi, hem sendika, parti, dernek, yayın çevresi veya tek tek bireyleri ve hem de bir kısım politik İslamcı çevreler ve reformist partilerden komünist, devrimci güçlere değin oldukça geniş bir eylem birliği zeminini oluşturabilmektedir platformlar.

“Esneklik” platform örgütlenmelerinin üstün yanı olduğu kadar zayıf, zaaflı yanıdır da. Çünkü, esneklik birçok durumda gevşeklikten de öte savsaklamaya dönüşerek oyalayıcı olmakta, hareket planını platform etkinlikleri üzerine veya eksenine kurarak ona endekslenenleri hareketsizliğe itmektedir.

Denilebilir ki, dönemin en yaygın eylem birliği zemini olarak platformlar zemininde belli bir siyasi kültür de gelişiyor. İdeolojik kimlikleri çok farklı da olsa ezilenlerin çok farklı temsilcileri bazı sorunlarla sınırlı da kalsa birlikte iş yapabiliyor ya da ezenlere karşı birlikte mücadele edebiliyorlar. Benmerkezci, dayatmacı, sekter politik kültür geriliyor. Platformların bu olumlu, üstün yanını görmek kadar bu durumun zararlı bir uzlaşıcılığı üretme tehlikesini barındırdığını da bilmek ve uyanıklığı asla elden bırakmamak gerekiyor. İdeolojik ayrılıklar nedeniyle platformların ayrıştırılması bölücü olduğu kadar da bozguncu da olur, ama ideolojik ayrılıkların üzerinin örtülmesine de izin verilmemelidir.

Demokratik yapıları nedeniyle platformlar doğal olarak katılan tüm tarafların varlığını kabul etmektedirler ki, bu aynı zamanda ajitasyon propaganda özgürlüğünün kabulü anlamına da gelmektedir. Zaten herhangi bir biçimde dayatmacılık platform tipi birliklerin varlığı ile bağdaşmaz. Fakat tabii ki, somut eylemler bazında önceliklerin, eylemin ve bir araya gelişin amacının bütün taraflar bakımından özenle dikkate alınması da oldukça önemlidir, ihmali politik bir hata olur. Marksist leninist komünistler ilerici, devrimci güçlerin antifaşist, antiemperyalist antişoven eylem birliklerinin ve kitle hareketinin geliştirilmesinin araçları olarak platform biçimi örgütlenmelerin daha etkin değerlendirilmesi sorumluluğunu taşıyorlar. “Önder partiye geçiş” temel görevinin başarılması ve temel görevden damıtılan “kitlelere hücum” parolasının gerekleri de dönemin mücadele ve örgüt biçimlerinin kullanımında ustalaşmayı gerektiriyor. Platform türü yapıların özellikle de kitle örgütlenmesinin dolaysız araçları biçimlerinin yaygın olarak örgütlenmesi, keza yapılarına ve amaçlarına uygun biçimde faaliyetlerinin düzenlenmesi ve geliştirilmesi için gerekli yapıcı ve enerjik çabayı göstermek herkesten önce komünist öncünün görevidir.

DİSK’in İnternet Sitesinden Almış Olduğumuz DP Çalışma İlkeleri Ve Programını Sunuyoruz. / DP Çalışma İlkeleri Ve Programı

Demokrasi Platformu Yapılanması, İlkeleri Ve Çalışma Programı Oluşumu

Demokrasi Platformu çalışanların veya belli bir mesleği icra edenleri temsil eden örgütlerin oluşturduğu bir yapılanmadır.

Yapılanışı

Demokrasi Platformu çalışmaları yaklaşık bir yıldır sürdürmektedir. Bu süreç içerisinde bölgelerde çok sayıda yerel demokrasi platformları oluşmuştur.

Bugün gelinen aşamada gerek demokrasi platformunun gerekse yerel platformlarla ilişkilerin düzeni açısından yapılanması aşağıdaki gibidir.

Başkanlar Kurulu

Yürütme Kurulu

Sekretarya

Başkanlar Kurulu

Demokrasi Platformunu oluşturan örgüt başkanlarından oluşur. En üst karar organıdır. Yürütme Kurulunun çağrısı veya örgüt başkanlarının çağrısı ile toplanır.

Yürütme Kurulu

Üç işçi konfederasyonu genel sekreterleri, diğer örgütlerin başkan veya genel sekreterlerinden oluşur. Demokrasi Platformu'nun çalışmalarını yönlendiren asli organdır. Sekretaryanın çağırısı ile toplanır.

Sekretarya

Türk-İş, Hak-İş, DİSK, TMMOB, KÇSP, Sendikalar Arası Eşgüdüm Komitesi, ÖES, ÇHD temsilcilerinden oluşur. Alınan kararların uygulanma organıdır. Periyodik olarak toplanır. Kendi arasında bir sekreter seçer. Günlük konularda örgütlerin onayıyla açıklama yapabilir.

Platform Danışma Kurulu

Demokrasi Platformunu oluşturan örgütler ve bugüne kadar müracaat etmiş veya davet edilecek toplumdaki etkin örgütlerin temsilcilerinden oluşur. Bu yapıya katılımda çalışanların veya belli bir mesleği temsil eden örgütlerin sınırları aranmaz. Halkın tüm sivil örgütlenmelerine açıktır. Yürütmü Kurulunun çağrısıyla ve somut olaylar karşısında toplanır.

Yerel Demokrasi Platformları

Bölgelerdeki yapılanmalardır. Olabildiğince merkezi düzeyde temsil edilen örgütlerin temsilcilerinden oluşur.

Yukarıdaki yapılanma aynen bölgelerde oluşturulur. (Sekretarya, sekreter gibi)

Demokrasi Platformu ve Yerel Platformlar İlişkisi

Genel sorunlar karşısında koordineli, yerel sorunlar karşısında bağımsız bir çalışma temel alınmalıdır.

Demokrasi Platformu Basın Ajansı

Gereksinim duyulduğunda ‘Çalışanların Ortak Sesi DEMOKRASİ PLATFORMU’ adı altında bir yayın çıkarılması hedeflenir.

Çalışma İlkeleri

Örgütleri bir araya getiren en temel ilke, örgütlerin bağımsızlığı, iç işlerine karışmama, karşılıklı saygı ve güven ilişkisidir.

1- Demokrasi Platformu bir örgütlenme modeli değildir. Bu nedenle hiç bir örgütü içinde eritme ve erksizleştirme amacı ve anlayışı gütmez.

2- Platform gönüllü bir birlikteliktir. Bir dayanışma aracıdır. Örgütlerin gündekinde olup, asgari müşterekler oluşturulan konularda dayanışma ve işbirliği yapma amacı güder.

3- Platform belirli bir gündem maddesi ile toplanır. Görüş birliğine varılan konularda yine görüş birliğine varılan etkinlikleri yaşama geçirmeyi hedefler. İlişkileri bu tür somut konularla sınırlıdır. Görüş birliğine varılmayan konularda ısrarlı olunmaz.

4- Platform içinde bir sekretarya oluşturulur. Sekretarya eşgüdümü ve iletişimi sağlar.

5- Platforma katılan kuruluşlar temsilcilerini belirleyerek sekretaryaya bildirirler.

Çalışma Programı

Demokrasi Platformu'nun yapısını bir tepki örgütlenmesinden çıkararak, topluma çıkış yolları, çalışanlar ve toplumun en geniş kesimlerinin çıkarları doğrultusunda görüş ve öneriler sunan bir biçime yükseltilmesi hedeflenir.

İşte bu noktada Platform'un belli konular üzerine çalışmalarını yoğunlaştırması, ortak görüş oluşturulması, bu ortak görüşler çerçevesinde en geniş yığınların birliğini sağlayarak harekete geçirici bir görevi vardır. Bu anlamıyla bir çalışma programı oluşturulur.

Konuların Saptanması ve Komisyon Çalışmaları

Demokrasi Platformu, toplumun genelini yakından etkileyen aşağıdaki temel sorunlara yönelik olarak çalışma komisyonları oluşturmuştur.

Eğitim

Sağlık

Demokratikleşme

Sosyal Güvenlik

Ekonomik Sorunlar (Bütçe vb.)

Özelleştirme

Kamu Çalışanlarının Sendikal Hakları Çalışma Hayatının Demokratikleştirilmesi

Bu konularda hazırlanan raporlar kamuoyunda tartışmaya açılacak, bu amaçla;

a) Görüş Kurultayları,

b) Demokrasi Meclisi,

gibi toplantılarla çalışanların sorunlarının ve istemlerinin toplumun gündeminde yer alması, benimsenmesine çalışılacaktır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi