Sayı 3 / Mart-Nisan 2001

Merhaba;

Bir sayılık kesintiden sonra yeniden birlikteyiz. Ocak-Şubat sayımızı çıkaramadık. Mart-Nisan sayısıyla sizlerle yeniden buluşurken yoğun bir politik süreçten geçiyoruz.

Bu dönem, burjuva medyanın manşetlerinde, kamuoyunun gündeminde en çok tüketilen kavram “kriz” oldu. Büyük sermaye sınıfları kronikleşen siyasal, sosyal ve ekonomik çözümsüzlüğün yoğun gerilim ve kasılmalarını yaşıyor. Türkiye egemen sınıfları “iki ulusal programla ABD ve AB emperyalistlerinin sınavından geçiyor. Washington’ın atadığı Eyalet Valisi Kemal Derviş, hükümetin süper yetkili dördüncü ortağı olarak emperyalist talan programını oluşturdu. İşçi sınıfı ve çalışan emekçi yığınlar, bu talan programının faturasını en ağır biçimde öderken, orta ve küçük burjuvazi çöküşün ağıtlarını yakıyor. Güncel Durum ve Gelişmelerin Yönü başlıklı yazımız bu durumu ele alıyor ve işbirlikçi teslimiyet programlarının, toplumsal çürümenin yegâne panzehiri olarak devrimci yığın hareketinin örgütlenmesi ve yığınların devrimci önderliğinin oluşturulması üzerinde duruyor.

24 Eylül 2000 tarihinde yapılan başkanlık seçimlerinin ardından, Yugoslavya’da “baş döndürücü” denebilecek gelişmeler yaşandı ve geniş yığınların direnişi sonucunda, seçim sonuçlarını tanımamak için direten Miloseviç kliği alaşağı edilerek muhalefet lideri Kostuniça devlet başkanlığına getirildi. 24 Eylül’de yapılan başkanlık seçimi, Yugoslavya’da siyasi yaşamın eskisi gibi devam etmeyeceğini gösterdi. Seçimleri kaybeden S. Miloseviç, gitmek zorunda kaldı.

Tabii ki Yugoslavya’daki siyasi gelişmeler bir “an”lık toplumsal patlama neticesinde ortaya çıkmamıştır. Bu gelişmelerin tarihsel arka planında bir dizi iç ve uluslararası faktör rol oynamıştır. Ama esas itibariyle, Sırp emekçi halkının yığınsal iradesi/direnişi, sonucun alınmasında belirleyici rol oynamıştır.

Faşist diktatör Pinochet’nin Çalışma Bakanı Jose Pinera, Global Menkul Kıymetler’in davetlisi olarak Türkiye’ye geldi. Jose Pinera, Türkiye’de bulunduğu sürede seminerler verdi. Bazı bakan, üst düzey bürokrat, TÜSİAD üyeleri, iş adamları ve basın mensuplarıyla görüştü.

Jose Pinera, 1973 askeri faşist darbesinden sonra Pinochet’nin Çalışma ve Güvenlik Bakanlığı’na getirildi. Bu dönemde sosyal güvenlik alanındaki özelleştirme politikalarıyla emperyalistlerin gözdesi oldu.

Burjuvazi istikrara susamıştır. Günümüz Türkiye’sinde en çok tüketilen sözcük onuru “kriz” kavramına aittir. Bu söz götürmez gerçeklik egemen sınıflar ve onların Türkiye’si hakkında daha ilk anda yeterli bir fikir vermektedir. Yığılan ekonomik, sosyal ve politik sorunların süreğenleşerek kronikleşen çözümsüzlük durumunun yarattığı yoğun gerilim ve kasılmalar, kontrol edilemeyen tetikleyicilerin faalleşmesi ile politik ya da ekonomik ve/veya her birisinin farklı kesim ve düzlemlerinde ya da iç içe geçmiş güncel çatışmalara, patlama ve krizlere yol açıyor. IMF-Dünya Bankası yapımı, ABD ve AB destekli, en iddialısından ekonomik programlar ve uygulayıcısı hükümetler hızla eskiyip iflas ederek ıskartaya çıkıyorlar. Burjuvazi ve devletin yönetici çevreleri, yerli yersiz “sosyal patlama” tehdit ve olasılığına dikkat çekiyorlar. Çünkü katlanan işsizlik ve daha geniş kitlelere yayılan ve derinleşen sefalet gerçekliğinin saklanıp gizlenir tarafı kalmamıştır. Burjuva ideolog ve kalemşörlerin kalemlerinden kötümserlik ve umutsuzluk akıyor. Hatta yeni umutlar üretemediklerini itiraf etmekten kaçınamıyorlar.

1) İsrail Devletinin Kuruluşu

Ortadoğu'da, Arap kurtuluş hareketi karşısında emperyalizm yeni bir müttefik bulmuştu. Bu müttefik güç, siyasi siyonizmdir. Siyasi siyonistler, I. Dünya Savaşı sonrasında Filistin'i kendi nüfuz sahasına alan, orada bir manda idaresi kuran İngiliz emperyalizmi vasıtasıyla bir Yahudi devleti kurmayı amaçlıyordu. Ama Filistin'de devlet kurmak için yeterli sayıda veya devlet kurabilecek sayıda Yahudi yoktu. Yahudilerin ezici çoğunluğu Filistin dışında yaşıyordu: 1880'de bütün dünyadaki Yahudi sayısı 7,75 milyon civarındaydı. Bunun çoğunluğu da -6,858 milyonu (yüzde 88,5)- Avrupa'da, 620 bini (yüzde 8) Asya ve Afrika'da yaşıyordu. Geriye kalan yaklaşık 250 bin Yahudi, deniz aşırı ülkelerde yaşıyorlardı. Avrupa'da ise Yahudilerin çoğunluğu Doğu da (Litvanya, Polonya, Beyaz Rusya, Romanya ve Galiçya'da, toplanmıştı. 19. yy'ın sonuna doğru durum değişir ve 18811914 arasında yaklaşık 3 milyon Yahudi, Doğu Avrupa ülkelerinden göç ederler. Göç edenlerin çoğunluğu da Kuzey Amerika'ya yerleşir. Kuzey Amerika'da Yahudilerin sayısı 19. yy'ın başında 2000'den aynı yüzyılın sonunda bir milyonun üzerine çıkar. Her halükârda II. Dünya Savaşı'na kadar Yahudilerin çoğunluğu, yüzde 58,2'si (9,7 milyon) Avrupa'da yaşıyordu.

Küresel Ölçekte Telekomünikasyon Talanı

Telekomünikasyon, devasa kârlı bir alandır. Büyük yatırımları gerektiren teknolojiye sahip tekeller, bu alanda tekel kârlarına kâr katmaktalar ve sektörün avantajlarıyla koşut diğer alanlardaki etkilerini de güçlendirmekteler.

Diğer taraftan emperyalist-kapitalist sistemin işleyişi açısından iletişim, yaşamsal bir öneme sahiptir. Telekomünikasyon olmadan mali sektörün işlem yapamaz durumda olacağı açıktır; yerkürenin bir noktasından diğer bir noktasına, saniyelerle ifade edilebilecek işlemlerin yapılması sadece ve sadece telekomünikasyon vasıtasıyla olasıdır. Nasıl ki enerji, üretimin olmazsa olmaz bir ihtiyacı ve bu sektördeki özelleştirme saldırganlığı da küresel ölçekte fütursuzca sürdürülmekteyse, kapitalizmin sinir sistemi olarak ifadelendirebileceğimiz telekomünikasyon alanı da en az o derece önemlidir.

21. yüzyılın başındayız. 20. yüzyıl, acılarla dolu sayısız çatışmalar, sınıf savaşlarının en acımasız ve en sert biçimlerine tanıklık etti. En rafinesi Hitler Almanya’sı ile anılan faşist iktidarlar ve faşizme karşı dünya çapında yürütülen mücadelelerle dopdolu bir yüzyıl. Hasımlarını alt etmek için başvurduğu katliam, sınırsız işkence, gözyaşı ve acılarla örülü barbar iktidarlar karşısında dünya proletaryası büyük başarılar kazandı. Özgürlük ve sosyalizm kavgasında yürüyenlerin payına da, çoğu kez zindanlar, sürgünler, hücreler; en gaddar biçimleriyle katliam ve şiddet düştü. Vietnam’da Saygon zindanları, Arjantin’de on binlerce kayıp ve okyanuslara atılan insanlar, Almanya’da Hitler kampları, Kürdistan’da diri diri yakılan insanlar 20. yüzyıl vahşetinin kimi örneklerini oluşturmaktadır. Ve dünya çapında büyük zaferler kazanan sosyalizmin yenilgisiyle sonuçlanan geride bıraktığımız yüzyıl, sorunlarla yüklü ağır bir miras aktardı 21. yüzyıla.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi