Tarih Bilinci: Kardemir A.Ş.’den İsdemir’e

Metal sanayi bütün ülkelerin üretim döngüsü içerisindeki rolü bakımından stratejik öneme sahiptir. Yaşadığımız coğrafyada, demir- çelik sanayisine giren bir birimlik malın, işlenerek diğer sektörlere 0,91 birim olarak girmesi; diğer sanayi dalları üzerindeki yakıcı öneminin göstergesidir. Buradan anlaşılması gereken; bu sanayinin diğer sanayi dalları için bir motor rolü oynadığıdır. Dolayısıyla metal ana sanayiinde doğacak hareketlilik, genel sektörlerle ilişkileri kapsamında, “ilk harekete geçen domino taşı” rolü oynamasını koşullandıran etkiyi yaratacaktır.

Demir-çelik sanayinin toplumsal üretimdeki stratejik rolü, burjuvazi ve proletarya açısından karşıt yönlü, benzeş derecede hassasiyet taşır. Bu hassasiyete, kendi rolü bakımından uygun politik, siyasal ve örgütsel duruş gösteren sınıf burjuvazidir. Sonuçları bakımından öz anlatımıyla yetindiğimiz bu vurgu; emperyalizmin stratejik çıkarları doğrultusunda, bizzat IMF’nin planlayıp denetlediği, stand-by anlaşmalarının önemli bir parçası özelleştirme saldırısının hedefleri arasında yer aldırılarak demir- çelik sektöründe uygulanan “özgün yöntem”in (özelleştirilen demir- çelik işletmelerinde örgütlü sendika Öz Çelik- İş’in işveren, çalışan işçileri de ‘kendi işinin patronu’ yapma taktiğidir) anlamı önemlidir.

Bu taktik, Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nin özelleştirilmesi sürecinde Hak-İş Konfederasyonu’na bağlı Öz Çelik-İş Federasyonu tarafından satın alınmasıyla pratiğe sokulmuştur. Öz Çelik- İş, "Patronlar alacağına biz alırız. Yani ‘işçilerin örgütü' sendikamız alır. Kendi işimizin patronu oluruz" anlayışıyla; emeğin özgür günlerini yaratacak stratejik ellere ‘sınıf atlatmış’, ‘kelepçe vurmuş’tur! Artık işçiler ‘kendi kendilerinin patronu’/sömüreni olmuştur. Nitekim demir- çelik işçisinin; burjuva sendikalarından olan Öz Çelik-İş Federasyonu Karabük Demir Çelik İşletmeleri’ni satın almış, Kandemir AŞ’yi oluşturmuş, hisselerini borsaya sunmuştur. Borsaya sunulan Kardemir AŞ’nin ‘patron- işçiler’i, ‘kendi sermayeleri’ni büyütmenin şevkiyle daha fazla mesai, daha az sosyal hak, enflasyon yağmuru altında pudra şekeri karakterli maaşlarına daha az zamla yetinebilirlerdi artık. Ne de olsa ‘kendileri için özveride bulunacaklardı. Biz zat kemer sıkarak; Kardemir AŞ’yi büyütür, kapasitesini artırır, üretim kalitesini yükseltir, hatta uluslararası pazarda Alman, ABD vb. ülkelerin demir çelik tekellerine de kafa tutar, rekabete girerler. Hatta “fil evlilikleri” modasının revaçta olduğu koşullarda Kardemir AŞ’nin kaç “patron- işçi”si bu hülyalarla “full-time” yaşıyordu?.. Bunu ortaya koyabileceğimiz ne bir istatistiki veri ne de ipucu olabilecek röportajlara rastlamasak da; ‘sınıfa, sınıf atlatan’(!) burjuvazinin maşası, özelleştirme taşeroncusu sendika ağalarının -yani, ‘sanayici sendikacı’ dememiz gerekiyor! güneşi balçıkla sıvamaya çalıştıkları gün gibi ortadadır.

Peki demir- çelik proletaryasını depolitize eden tarihsel hat nasıl şekillendi de yukarıda saydığımız tablo doğdu? Demir-çelik sektöründeki işçilerin sendikal örgütlülük düzeyi sosyal kültürel durumları neydi? Bu iki sorunun yanıtı, bugüne kadarki gelişmenin derslerini ortaya koyacak ve temel dayanakları olacaktır. Soruların yanıtlarına geçmeden önce belirtmemiz gereken; metal sektöründe çok sayıda işçinin aynı işletmelerde toplanmış olması, sınıf mücadelesinin nesnel koşullarını daha avantajlı hale getirdiğidir. Ancak bu nesnelliğin bir parçası olarak, öznel koşullar olağanüstü olumsuzdur. Sendikaların niteliğini de dikkate aldığımızda, zorunlulukların aşılmasının kışkırtıcılığıdır, gün gibi ortada olan.

Demir-Çelik Sektöründeki Proletaryanın Sendikal Örgütlülüğünün Gelişim Seyri ve Sendikaların Sınıf İşbirlikçisi Karakteri ve Rolleri

Birleşik Metal-İş (BMS): DİSK Konfederasyonu’na bağlıdır. Bağımsız Otomobil-İş ile 1980 askeri faşist darbe si sonrası kapatılan Maden-İş’in 1993 yılında birleşmesiyle kuruldu. Sektördeki toplam sendikalı işçilerin yüzde 13,05’ini kendi bünyesinde toplamıştır. 62.836 üyesi vardır. MESS’e bağlı işyerlerindeki üye sayısı 16.000’dir.

Sınıfsal duruşu, “devrimci” lafzı ile süslenmiş “Amerikan tipi sendikacılık” olarak da adledilen “çağdaş” sendikal anlayışla hareket etmektedir. Örnek olması bakımından ‘98 yılı sonu TİS dönemindeki tutumuna baktığımızda Birleşik Metal- İş’in, MESS’te örgütlü metal patronlarının esnek üretim anlayışı kapsamında hareket ettiğini görmekteyiz:

1-İzin, tatil, devamsızlık vb. durumları için ücret ödenmeyecek dayatmasına;

2-Bireysel ücret, üretim kotası, geçici işçilik, taşeronlaştırma, fazla mesainin fazla dinlenmeyle “ödenmesi”, ücretsiz izin gibi dayatmalarına;

Bunlardan; özellikle ücretsiz fazla mesainin kendi yasalarına dahi ters düştüğü halde büyük oranda hayata geçirmesini dayatmasına karşı, Türk Metal- İş, Öz Çelik- İş ve Birleşik Metal- İş de, sermayenin hizmetkarlığını büyük oranda yerine getirdiler. Özelde Birleşik Metal-İş’in, sınıfa ihaneti TİS taslağında yer alan, “haftalık iş saatlerinin düzenlenmesi”ni patronun inisiyatifine bırakan; “iş puanlama sistemi”yle aynı işi yapan işçilerin arasında ücret ayrılığını meşrulaştıran dayatmalara onay vermesiydi.

Türk Metal- İş Federasyonu: Türk-İş Konfederasyonu’na bağlı, 217.565 üyesiyle metal işkolundaki en çok üyeli sendikadır. Yine MESS’e bağlı işyerlerinde yüzde 90 üyeye sahiptir. Üye sayısının en güçlü olduğu yerlerin ilk sıralarında İstanbul ve Ankara’daki işyerleri gelmektedir.

Sektördeki işçilerin yüzde 50’ye yakınının Türk Metal-İş’e üye olmasını koşullandıran belirleyici etken: 1980 sonrası kapatılan DİSK’e bağlı Maden- İş Sendikası’nın geçmişinden kaynaklıdır. Bu olgunun ikinci etkeni ise, devletle iyi ilişkilerinden dolayı kamu sektörlerinde örgütlenme fırsatı yakalamasıdır.

Türk Metal- İş Sendikası’nın yönetimi, faşist karaktere sahip ve Amerikan sendikal anlayışın ülkemizdeki en has savunucularından ve uygulayıcılarındandır. Sendika yönetiminin gerici yapısı ve bunun tüm etkilerine karşın; üyesi işçilerin ezici kısmı mücadele deneyimlerinden geçmiş ve politik eğilimleri olarak ilerici-devrimci siyasal potansiyel taşımaktadır. Coğrafyamızdaki sınıf hareketinin belirli tarihsel kesitleri dışında zayıf seyri, keskin iniş ve çıkışlarla devam edegelen gelişimi ve bu işkolundaki devrimci komünist işçilerin azlığı ile örgütsel yönelim/çalışmanın yetersiz oluşu, bu sendika üyesi işçilerin depolitizasyonunu koşullandırmış- tır.

Bu genel tablonun üzerinde var olan Türk Metal İş Federasyonu, gerek örgütlü olduğu sektörel bazda, gerekse de sınıfın diğer sektörlerdeki bölükleri üzerindeki etkileri bakımından; sermayenin şovenist propaganda merkezlerinden biri, işçi sınıfının kendi kimliğini deformize eden sınıfsal rolü dışında düşünüş ve yaşayışına etken, sermayenin etkili kurt başlarından biri olmuştur.

Öz Çelik- İş Federasyonu: Çelik-İş’le Özdemir-İş’in birleşmesiyle kurulan Öz Çelik-İş, Hak- İş Konfederasyonu’na bağlıdır. 90.103 üyeyle, Türk-Metal’din sonra, sektörde ikinci büyük sendikadır. Üye sayısıyla, metal işkolundaki işçilerin yüzde 18.71’ini bünyesinde barındırmaktadır. Örgütlülüğünün en büyük olduğu işyerlerininin başında İskenderun ve Karabük Demir Çelik Fabrikaları gelmektedir.

Öz Çelik İş’in özelleştirmelere karşı tutumu, diğer iki federasyonun tutumunun dışında olup, sınıf işbirlikçiliği bakımından öz gün muhtevaya sahiptir:

1-Sınıfsal karakterli mücadele anlayışından fersah fersah uzak olan Öz Çelik İş; politik islami sermayenin kapitalist rekabette ki gelişme ‘alışkanlığı’nda karakterize olan, sermayesi tabana dayanan/yayılan “çok ortaklı şirket” modeliyle gelişimi feyz almıştır. Bu kapsamda, ‘işçilerin kendi malı’ Karabük Demir Çelik’ten işçiler de yüzde 10 civarında hisse alabilmişlerdir. Böylece sendika sermayenin tabana yayılmasının aracısı olmuştur.

2-Özelleştirmeye yaklaşımıyla, sendikaların bizzat işveren konumuna soyundurulmasında öncülük etmiştir. Öz Çelik İş, bu stratejik sektörün ana merkezini oluşturan demir-çelik işletmelerinde (Kardemir AŞ, İskenderun Demir Çelik İşletmeleri, asıl üretimin ağırlığına sahiptir) işçi sınıfının muhtemel hareketini maniple eden; yapacağı her eylemin ‘kendi işletmesi’ni zarara sokacağı ‘bilinci’yle kimliğinden uzaklaştıran ideolojik saldırganlık merkezidir.

3-Kardemir AŞ pratiğinde yaşandığı gibi; yaratılan gelirin, ilk yıl “sıfır zam” örneğinde oluşan tepki sınırlılığı, tepkisizlik; işletmenin büyümesi, rekabet gücünün yenilenmesi için kullanılmış; hatta yeni sanayi sektörlerine yayılma ve sermaye aktarımı vb. yatırım biçimlerine dönüştürülme hedefiyle hareket edilmiştir. Bu durum, işçilerin gelirinin ‘tamamının’ işletme sahibi Öz Çelik İş tarafından ipotek altına alınmasıdır. Ve daima özveriyi gösterecekler, hisse sahibi işçiler başta olmak üzere, tüm Kardemir AŞ işçileri olmuştur. İşletmenin patronları Öz Çelik-İş’in ağaları ise her durumda ipotek altına aldığı birikimleriyle sermayesine sermaye katmaktadır. İşçilerin emeği daha büyük oranda sermayeye peşkeş çekilecektir/çekilmektedir.

4-Sendika gelirinin (bunlar ağırlıklı olarak üyesi olan işçilerin aylıklarından kesilen aidatlar ve diğer gelirlerdir) tamamı özelleştirme kapsamında kullanılmaktadır. Olası eylemliliklerde ve işten çıkarma durumlarında işçiler harcanacaktır.

5-Zorunlu özelleştirme saldırıları karşısında kendiliğindenci kitle hareketinin gelişimi ve bu gelişimin siyasallaşma potansiyeli, sendikaların taşeronluğuyla engellenmek istenmektedir. Öz Çelik İş, bu anlamda da sermaye saldırılarının taşeronudur.

Özgül Bir Sendikal İhanet: “Kardemir AŞ” Gerçeği

“5 Nisan 1994 paketinde, Karabük Demir Çelik’i kaplatma kararının yer alması sonucu işçiler, sendikaları ve Karabüklüler bir dizi eylem gerçekleştirdiler. 5 Ekim 1994’te eylemler geniş katılımlarla en yükseğe çıktı (Petrol-İş ‘95-’96 Yıllığı, s. 260)

Demir çelik işçilerinin kararlılığı sonucu devlet geri adım attı. İşletmenin işçilere, sendikaya ve Karabük halkına devri gündeme getirildi.

“31 Mart 1995 ’te Karabük Demir Çelik Fabrikaları’nı Öz Çelik-Iş Sendikası önderliğindeki girişime sembolik bir fiyatla, 1 TL ’ye sattı. Hisselerin dağılımı; A Grubu yüzde 30(Karabük Demir Çelik işçileri), B Grubu yüzde 30 (Karabük ve Safranbolu Sanayi ve Ticaret Odası üyeleri), C Grubu yüzde 10 (Karabük ve Safranbolu Esnaf Dernekleri ve üyeleri), D Grubu yüzde 25 (Karabük ve Safranbolu ile çevre ilçelerdeki esnaf ve yöre halkı)”. (Petrol-İş ‘95-’96 Yıllığı s. 260)

“Bu bedava devir dışında yeni işletmeciye Divriği maden cevherinde tonaj garantisinin sağlanması, demir cevheri fiyatlarının dünya ortalamasının yüzde 10 altında olması, Devlet Demir Yolları’nın demir cevheri taşınmasında indirimli fiyat uygulaması, işletme sermayesi olarak 500 milyar aktarması ve 800 milyar TL ’ye kadar olan yatırım harcamalarının karşılanması gibi bir dizi avantaj sağladı. ” (Petrol-İş ‘95-’96 Yıllığı s. 260)

İşletmeyi devralan Öz Çelik-İş’in üyelerinin katılım ve sıfır ücret zammına da evet diyerek, şirketin asıl sahiplerine demir-çelik işçilerinin emeğini peşkeş çekerken, işçiler iş güvencesi uğruna sessiz kalmışlardır. Sonuçta işçilerin bedava çalıştıkları durumda dahi işletmenin finansman gereksinimi karşılanamıyordu. Devlet Kardemir’e yardımcı olmadığı gibi, diğer kamu kuruluşlarından da destek sağlanamadı. Sendika dışındaki ortakların tümü hiçbir ödemede bulunmadan ortaklıklarını devam ettirdiler, hisselerini de sürekli artırdılar.

Çözüm olarak, Sabancı ile ortaklık anlaşması yapıldı ve Karçimsa kuruldu. Karçimsa‘nın yüzde 51 hissesi Sabancı Holding’e, yüzde 49’u ise işçi ve sendikaya aitti. İşçilere yapılan satış, Öz Çelik-İş’in sınıf ihanetçiliği yaklaşımıyla kısa sürede holdinglere uzanmıştır. İşçi sendikanın işletmedeki etkileri hızla azalmaya başlamıştır. Yapılan sermaye artırımları yöntemiyle işçilerin yeni hisse alımında bulunamaması, işletmedeki paylarını eriten yönetimin kendisidir. Böylece sermayenin tabana yayılması sağlanmıştır. Yani, işçilerin “üç kuruş”luk birikimleri, enflasyon rakamlarının kendisiyle yarıştığı koşullarda “sıfır zam”a boyun eğişleri sonucu ortaya çıkan sermaye kütlesinin içinde söz sahibi olan sermaye gruplarının istemleri doğrultusunda, sermayelerine yeni sermaye katmalarının aracı haline getirilmiştir. ‘98 yılında borsaya giren Kardemir AŞ hisseleri, şirket hisselerinin çeşitli sermaye gruplarının elinde yoğunlaşmasının kanallarının açılması anlamının yanı sıra “halka arz” adı altında diğer toplumsal kesimlerin birikimlerini de yönetimde etkin sermaye grubunun işletme politikası doğrultusunda yönlendirilmesinin zemini yaratılmıştır.

Metal Sektöründeki İşçilerin Genel Karakterize Kimliksel Yapısı

Metal sanayi, hem Türkiye ekonomisi hem de istihdam edilen işçilerin niteliği açısından büyük bir öneme sahiptir. Sektördeki sigortalı- sigortasız işçilerin sayısı bir milyona yakındır. Çoğunluğunun en az birkaç grev tecrübesi vardır. Sektörde uzun süredir çalışmakta oluşlarısektörün vasıflı işçi ihtiyacı duyması nedeniyledir- kendileri için tecrübe birikim avantajı sağlamaktadır. Mücadelelerinin genel seyrinin ekonomik eksende gelişen kabuğunun henüz kırılmamış oluşu, politik mücadele ile birleştirilememiş olması, bunu sağlayacak sendikal ve siyasal önderlikten yoksun oluşu, temel dezavantajını oluşturmaktadır.

Sektördeki işçilerin sosyo-kültürel yapısı; Birleşik Metal-İş ve Türk Metal-İş sendikalarının ‘95 yılında yapmış oldukları sonuçları bakımından paralellik taşıyan anket sonuçları (baz aldığımız anket, Birleşik Metal-İş’e ait olup, 850 işçi üzerinde hazırlanmıştır.)

-Çalışanların yüzde 98’i erkek, yüzde 2’si kadındır.

-Çalışanların yüzde 47’si, on yılı aşkın süredir aynı işkolunda çalışmaktadır.

-Bekar olan işçilerin yüzde 90’ını meslek lisesi mezunu genç işçiler oluşturmaktadır.

-Sendika üyesi işçilerin yüzde 50’si kendi evinde barınmaktadır.

-Sendika üyesi işçilerin yüzde 30’unun arabası bulunmaktadır.

-İşçilerin çoğu, kırsal kesimle bağlarını sadece kültürel ilişkiler boyutuyla sürdürmektedir. (Bu veri; işçilerin toprakla olan bağının büyük düzeyde koptuğunun göstergesidir.)

-İşçilerin yüzde 35’inin köyde toprağı varken, yüzde 64,9’unun yoktur.

-İşçilerin yüzde 64,9’una köyden erzak gelmezken, ancak yüzde 10.9’una gelmektedir.

-İşçilerin yüzde 99’u okur-yazar, yüzde 1 ’ise hiçbir okul bitirmeyenlerden oluşmaktadır. Okur yazarların yüzde 47’si ilkokul, yüzde 17,8’i ortaokul, yüzde 13.7’si lise, yüzde 1.7’si ise yüksekokul mezunudur)

-İşçiler yıllarca vermiş oldukları mücadele sonucunda bazı sosyal hakları elde etmiş durumdadırlar. Ekonomik durumları, diğer işkollarında çalışan sınıfın diğer bölüklerine kıyasla kısmen daha iyidir.

Verilerin ışığında varılacak en önemli sonuç; salt ekonomik değil, özgürlük mücadelesinin de kendilerinin sorunu olduğunun işçilere kavratılmasıdır.

Anket verilerinin açığa çıkardığı ikinci önemli sonuç ise, stratejik sektörlerden olan metal sanayiinde de, tıpkı diğer stratejik sektörlerden olan petrokimya sektöründeki işçilerin karakteristik özelliklerini göstermesidir. Bu sektördeki işçilere saldırılar da, sermayenin dayatmaları ve uyguladığı yöntemler açısından paralellik göstermektedir.

İskenderun Demir Çelik (İSDEMİR)’in mücadeleci deneyimlerinden kesitler:

1960-1974 yıllarındaki işçi eylemliliklerini incelediğimizde; yapı işçilerinin, (1974) İSDEMİR direnişleri, uluslararası kapitalizme karşı başarılı kitlesel militan eylemler karşısında sermayenin adeta yalvardığı kör göze batarcasına açıktır. Mayıs 1962’de, “Meclise Çıplak Ayakla Açlar Yürüyüşü” olarak başlayan yapı işçilerinin eylemliliği 1974’te İskenderun’da, yapı işçilerinin 16 Haziran direnişi ile zirvesine ulaşmıştır.

İSDEMİR Yapı İşçileri direnişinin özgün yapısı üç noktada karakterizedir:

1-İSDEMİR Direnişi’nin 16 Haziran günü yapılması ile 15-16 Haziran işçi direnişinin görkemli ruhuna uygun olsa da geciktirilmiştir.

2-12 Mart yarı askeri faşist müdahale ile durgunluğa inen işçi sınıfı eylemleri, İSDEMİR direnişi ile kendine gelmiştir.

Yirmibin yapı işçisinin 15 Haziran’da İskenderun’da yaptığı yürüyüş, 16 Haziran’da işyeri giriş kapılarında (Payas, İskenderun ve

dağ nizamiyelerinde) devletin silahlı kuvvetlerini harekete geçirmesine karşın direniş ancak üç günde vahşice bastırılmıştır. Üç işçinin öldürülüp cesedinin kaybedilmesi, yüzlerce yaralı ve tutuklama saldırıları zincirleme sürmüş, devlet faşist vahşetini uygulamıştır. Öyle ki, Jandarma Alay Komutanı Sedat Özgen, MİT ile beraber bizzat sorgulamaya katılmış, çoğu işçinin (140 kişi) falakadan geçirilmesini sağlamıştı. Bu, direnişin mücadele ruhunu gösteriyordu.

3-İSDEMİR’de 1971’den beri 10-12 saat çalışma, kötü yemek ve barınma, iş kazaları, postabaşların küfürlü çalışma koşulları içindeki işçiler, ilk defa direnişle kendi gücünü ortaya koydu. Bu çıkışa karşı müteahhitler hemen reformcu manevraya başvuruyor, sarı sendika ASYMİ-İŞ ile birlikte bildirilerle işçilere sesleniyordu.

Sendika; “Sevgili kardeşim, sevgili ağabeyim bu güzel vatan bizimdir. Bugün işçiyiz, yarın işveren, sonra milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olmak hakkıdır her Türk vatandaşı ’nın...3. Demir Çelik fabrikaları inşaatı şantiyesinde işyeri baş temsilcilikleri faaliyeti geçmiştir, işveren, müteahhitlere, senin sosyal hakların, pazarın, bayramın, fazla mesain, yemekhane, servis ve iş emniyetinin harfiyen tamamlanması için kesin talimat verilmiştir”. (1)

Düşmana mücadele içerisinde diz çöktürmenin güzel bir duygu, eşsiz bir onur olduğunu yaşayarak öğrendi İSDEMİR işçisi.

12 Mart döneminden çıkış yıllarının politik arenasında sivrilen “Karaoğlan” Ecevit hükümeti günlerinde onun “demokratik lider” maskesini ilk defa düşüren İSDEMİR direnişi oldu. CHP-MSP koalisyonu döneminde Ecevit’in işverenci ve devletçi yapısını direnişçiler yaşayarak görmüşlerdir. Direniş günlerinde Ecevit, jandarmanın zulmü yetmiyormuş gibi, direniş sonrasında da “sosyal demokrat” eğilimli Yol-İş federasyonunu devreye sokarak, yüzde 100 gangster, sarı sendika AS-YMİ-İŞ’i, Yol-İş federasyonuna üye yaptırdı. Yapım İş yöneticileri “çalışma hürriyetine tehdit ve komünizm propagandası” yapmaktan tutuklu yargılanırken, sıfır numara işveren yanlısı sendika ve Ecevit’in o yıllar bile proletarya ve sosyalizm düşmanlığının aynası İSDEMİR direnişi olmuştur. Yapım- İş’in gelenekselleştirdiği işçi gençlik merkezi, Yapım- İş Sendikası bünyesinde devam etti. Yapım- İş, yüzlerce gence, sendikal taktiklerde mücadele ve inisiyatif olanağı sağlamıştır. Bizzat direnişin kendisi; onlarca genç işçinin bilimsel sosyalizm ile tanışmasına yol açmıştır.

Yapı İşçileri Sendikası (YİS), özgünlüğünün olumlu yönlerinden biri de eylem-kitle- önder diyalog diyalektiğini, sosyalizme ve dünya devrimi hareketine gönülden ideolojik bağlılığı, bir ekmek, bir hırka özel yaşamı ile birleşince gerçek işçi sendikacılığı yapabilmesine olanak sağlamıştır.

YİS, çalışmalarında gösterişsiz tutumu ve asla yalan karıştırmayan duruşu; sınıf sendikacılığını işçinin hizmetine götürürken bugünün koşullarına göre mütevazı olmaya son derece önem vermişti.

Bu nedenle sermaye, YİS’e karşı acımasız, gizli bir savaş açtı. Bir sürü uşağı bu yolla kullandı.YİS’in faaliyetlerini durdurmak için gizliden gizliye her türlü hile ve tertiplere başvurdu. Emrindeki devlet güçlerini bu yolda kullandı. Bununla yetinmeyerek, YİS’in içinde zayıf mizaçlı kişileri satın almaya kalktı ve başarılı da oldular. Fakat asla YİS’in faaliyetlerini durdurma olanaklarına kavuşamadılar. Çünkü YİS, hayatiyetini işçinin özüne dayamış ve ondan güç almıştı. Burjuvazinin bu faaliyeti, YİS elemanlarını insan üstü çalışma gayretleri ile başbaşa bıraktı. Gerektiğinde elemanlar aç susuz kaldılar. Fakat asla yılgınlık ve zayıflık göstermeyerek, işçinin şanına layık çalışmaları sürdürdüler. Ve davanın kutsallığına asla gölge düşürmediler. YİS, işte İSDEMİR’in 12 Eylül askeri faşist darbe öncesi kesiti...

Darbe sonrası süreçte ‘87 bahar eylemlilikleriyle yükselen sınıf hareketi, ‘89 yılında İSDEMİR’de TİS’ten kaynaklı ekonomik karakterli grevle başlamıştır. Demir ocakları sönme derecesine getirilerek üretim durduruldu, uzun süreli, siyasal taleplerin de yer aldığı militan bir direniş sergilenerek sermayeye bir kez daha diz çöktürüldü. Bu direnişin en önemli özelliği, devrimci ve komünist öncülerin de İSDEMİR direnişinde rol oynamaları ve direnişin siyasallaşmasının en önemli etkeni olduğudur. Sonuç olarak, kazanımlarını oldukça genişleten İSDEMİR işçisinin direnişi, esnaftan gençliğe, emekçi kadınlara ve diğer emekçi kesimlere kadar etkileyici, harekete geçirici muhteva göstermiştir. Çukurova’nın yeniden devrimci dinamizm kazanmasını sağlayan genel sınıf hareketi açısından da örnek olan görkemli bir direniştir, demek en doğru tanımlama olacaktır. 5 Nisan ‘94 krizinin faturasını işçi ve emekçilere ödetme hareketi sonucu, devlet Karabük Demir Çelik İşletmeleri’nin kapatılmasıyla birlikte ve özelleştirme furyası başlattı. Bu süreçte de, ekonomik saldırı paketinin tüm getirilerine ve özelleştirme saldırısına karşı gelişen işçi hareketi içinde yer alan İSDEMİR işçileri, mücadele tarihine yeni direniş sayfaları eklediler. TİS ’ten kaynaklı başlayan direniş, işçilerin haklarını önemli oranda geliştirdiği bir siyasal zaferle sonuçlandı.

Nasıl ki, Karabük Demir Çelik işçileri, Öz Çelik İş’in işyerini satın alması gerçekliğinin farkına kısa sürede varıp yer yer tepki sel çıkışlar gerçekleştirdiler ve içten içe kavganın görkemini mayalıyorlarsa; İSDEMİR işçileri de mücadele deneyimleri hanelerine yazdıkları görkemli direniş ve zaferlerden aldıkları güçle işletmeyi Öz Çelik İş ile sermaye sahibi ortaklarına peşkeş çektirmeyecektir.

Günümüzde İSDEMİR’i çalışamaz duruma getirenler, şimdi de sınıfı özelleştirmeye alet etmeye çalışıyorlar.

Hak- İş’e bağlı Öz Çelik- İş Sendikası’nın özelleştirmeci tutumuyla İSDEMİR’in satışının daha kolay hale geleceğini sananları İSDEMİR işçisi yanıltmalıdır/yanıltacaktır. Sermaye gruplarının sendikaya da hisse vererek ‘patron’ olmasını sağlama oyunu kapsamında, sermayenin bir işletme aracılığıyla daha tabana yayılması engellenecektir.

Ekinciler, Diler, Oyak Holding, Ereğli Demirçelik, İskenderun Organize Sanayi Bölgesi, Ticaret ve Sanayi Odaları, İskenderun Gazeteciler Cemiyeti ve Öz Çelik- İş Sendikası’ndan oluşan konsorsiyumun tek amacının İSDEMİR’in yabancı sermayeye satılmasını engellemek olarak açıklamaktadır. Bu söylemin arkasına sığınan sendika patronlarının amacını, “KARDEMİR AŞ gerçeği” ortaya çıkarmıştır. Ancak bundan ders alamayan (ki, İSDEMİR işçisinin gerek işbirlikçi sendikal ihaneti, gerekse sermayenin oyununu parçalayacak direniş seyri geliştirmediği sürece, onların ders almaları mümkün değildir!) sendika ağaları, hâlâ aynı aymazlıkla; “işçilerine sahip çıkmak için İSDEMİR’e talip...” olduklarını açıklayabilmektedirler.

“Özgün özelleştirme”ye karşı farklı sendikal tutum:

Bu süreçte TÜPRAŞ’ın özelleştirme ihalesine girmesi teklifini sendika reddetmiştir. Bu bir olumluluktur. Ancak alttan alta “işçiler TÜPRAŞ hisselerini alacaklar ve sendikalarından istifa edeceklerdir ” şeklinde yönlendirici propagandalarla ilerici zeminde duran sendikalara sermayenin özelleştirme taktiğine karşı çıktıkları durumda parçalama saldırısı ile yönelinmektedir. Stratejik sektörlerden birisi olan petrokimya alanında örgütlü ve ilerici rol oynama gayretinde duran, sınıfın genel anlamda en geniş bölüklerini bünyesinde barındıran sendikaya yönelimin anlamı açıktır: “ya bizimle işbirliği yaparsınız, ya da ‘yok’ ederiz” denmektedir. Sonuçta ilerici, devrimci her sendika; nasıl ki, bugüne kadar sermayeye, işçi sınıfının emeğini, onurunu peşkeş çekerek gelmediyse ve kazanımlarını bu hattan kazanmadıysa; bundan sonra da işçi sınıfı dişediş mücadelelerle sendikal örgütlülüklerini ve haklarını korumasını bilecektir.

“Örnek özelleştirme” diye propagandası yapılan ‘işçilerin KARDEMİR’leri’ndeki hisseleri başlangıçta yüzde 49.2 iken ve üstelik her sermaye artırımına TİS’lerden doğan haklarından “fedakarlık ederek” sergiledikleri duruşla bugün yüzde 32.8’e gerilemiştir. Kar- demir çalışanları, geçen yılki yüzde 21 ’lik sermaye artırımını da TİS’lerden kaynaklı haklarından vererek sağladılar. Sonuçta pratik ortadadır, sürekli işçiler vermek zorunda bırakılmıştır.

Durumdan Çıkarılacak Vazife

Coğrafyamız proletaryasının, tarihsel rolünü oynama noktasında birçok sektörde siyasal örgütlenmesindeki zaafiyetinin varlığı apaçık ortadadır. Demir çelik sektörü kapsamında da bu zaafiyetin varlığı; sınıfın öncüsünün, rolünü oynaması anlamlı, zorunlu ve kış kırtıcı bir durumdan vazife çıkarma çağrısıdır.

Sonuç olarak; devrimci ve komünistler, çalıştıkları tüm sektörlerde bir okun ucunu da “burjuva sendikacılığı”nın her biçimine karşı yönlendirmelidir. Başta “burjuva sendikal anlayış”ın örgütçüleri olan sendika bürokrasinin hesap vermesi ve sınıf sendikacılığı anlayışının yönetimlerde egemenliği mücadelesi, sürekliliği sağlanan hatta ısrarla sürdürülmelidir. Bunun başarılamadığı koşullarda; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gerek kendiliğindenci, gerek örgütlü; gerek ekonomik, gerekse de çeşitli biçimleriyle siyasal talepleri “burjuva sendikacılığı”nın manipülasyoncu taktikleriyle kazanımlardan uzaklaşacaktır. Bu kapsamda faşizm ve sermayenin her türlü saldırısının da sınıf işbirlikçisi konumdaki sendikal bürokrasiye karşı mücadele, tek tek ya da belirli formülasyonlarla hedeflenen talepleri koparıp alma mücadelesinden bağımsız ele alınmamalıdır.

Metal işçisini sendika ağalarının propagandasından kurtarmak; sınıf savaşımının stratejik önemdeki bölüğünün gücünü açığa çıkaracaktır.

Sendikal cephede ise; Türk Metal İş, Öz Çelik İş ve “çağdaş” sendikacılığı savunan Birleşik Metal İş, sınıfa ihanette birbirleriyle yarışmaktadırlar. Üç federasyon da, genel karakterize çizgileriyle burjuvazinin kanalına su taşımaktadırlar. Bu üç sendika federasyonu, halihazırda üç ayrı, ‘sendikal örgüt seçeneği” olarak varlığını sürdürmektedirler. Sendikal parçalılık, işbirlikçi tekelci burjuvazinin iç parçalılığının politik ihtiyacının ürünü ve zorunluluğu olduğu gibi, egemen kesimin genel ya da dönemsel ihtiyaç ve çıkarlarına uygun zeminde hareket eden sendikalara ihtiyaç duymasının ürünüdür. Nitekim yakın süreçte Oyak-Reno’da Türk Metal- İş’e üye işçilerin, Birleşik Metal-İş’e geçişleri sonrasında da aynı kazanımsızlıklarla, kısıtlı TİS sözleşmesi yaşamış olmaları önemli verilerden sadece birisidir. Özü itibarıyla, işçilerin mücadelelerinde, ileri politik arayış ürünü olması bakımından desteklenmesi, Birleşik Metal- İş’in sendikal çizgisinin karakterinin farklılaştığı anlamını nasıl ki kazanmıyorsa; sendikal bürokrasi ağının parçalanarak sınıf sendikacılığı anlayışının sendika yönetimlerine taşınması mücadelesi güncel, yakıcı bir sorun olarak varlığını korumaktadır.

Özelleştirme saldırısının tüm biçimlerine karşı mücadele görevleri açısından olsun, “özgün özelleştirme” taktik saldırılarına karşı mücadele kapsamında olsun, sınıf hareketinin önündeki tüm engellerin kaldırılması sorunu, sınıfın tüm bölükleri içerisinde öncü, ilerici işçilerin ortak hareketinin sağlanılması sorunuyla ilintilidir. Bunun aracı olarak işyeri temsilcilikleri toplantıları, işyerlerinde düzenlenecek işçi toplantıları, sendikaların gerekirse zorlanarak olanaklarından yararlanma anlamında eğitim çalışmaları, paneller, konferanslar, ilerici sendikaların olanakları ile bir bütün sınıf mücadelesinin en geniş meşruluk anlayışı çerçevesinde hareket ederek yeni yaratılan olanaklarla birleştirilmeli; her işyerinde sınıfın ortak hareketi sağlanmalı, işçi sendikaları platformu var olan illerdeki sınıf kardeşlerimizin deneyimleri ışığında bulunduğumuz yerlerde ve bu tip ve işlevselliği olan örgütlülükler, işçi birlikleri, emek platformları vb. her türlü örgütsel aracın değerlendirilmesi, yeni araçların gerektiğinde yaratılması için sınıf militanlığıyla işe soyunmalıyız.

Bu kapsamda stratejik sektörlerdeki gelişmeler daha hassas bir bakış açısıyla ele alınmalı ve komünist sınıf çalışmasının olanakları buralarda mutlaka ve mutlaka değerlendirilmelidir. Sebatkar ve inatçı bir hattan ilerlendiğinde sınıf içinde hücre direnişlerinin yaratılmasının olanaklarının ne kadar geniş olduğunu göreceğiz.

Kaynaklar:

-Petrol-İş ‘95-’96 Yıllığı.

-Grev ve Direnişler... (İsmet Demir, Diyalektik Yayınları).

-Dayanışma gazetesinin çeşitli sayıları.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi