Polonya Devleti “Katolik Aile”yi Korumak İstiyor

Polonya’da devlet sosyalizminin yıkıldığı 1989’dan 2015 yılına kadar tek başına bir partinin hükümeti yönetmesi mümkün olmamıştı. Ta ki 2015 yılında 2005’ten beri hükümetin koalisyon ortağı olan Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) seçimde oy çokluğuyla hükümeti tek başına kurma hakkını elde edene kadar. Avrupa Konseyi’nin geçtiğimiz yıla kadar başkanı olan Donald Tusk’un partisi Sivil Platform (PO) ise 2015 seçimleri itibariyle ana muhalefet partisi konumunda kaldı. 2015 seçimlerinin başka bir sürprizi ise sol bir parti olan Razem’in (Birlikte) oyların %3,6’sını alarak %5 seçim barajını aşmaya oldukça yaklaşması oldu.

PiS’in oy oranlarının yükselişinde popülist politikalarının yanı sıra ikiz kardeşiyle birlikte PiS’in kurucu kadrosunda yer alan dönemin Cumhurbaşkanı Lech Kaczyński’nin 2010’da Rusya’ya giderken uçağının düşmesi sonucu ölümünün de büyük etkisinin olduğunu söylemek mümkün. Yıllar sonra Rusya ile Polonya’nın arasını düzeltecek hareket olarak görülen ortak Katyn Katliamı anmasına giderken Smolensk Hava Üssü’ne yaklaşan uçağın ormanlık bir alana düşmesi ve tüm yolcuların yaşamını yitirmesi Polonya tarafından şüpheyle yaklaşılan ve kaza değil, Rusya’nın komplosu olduğu düşünülen bir durum olarak kaldı. Kardeşinin ölümüyle daha da popülerleşen PiS lideri Jarosław Kaczyński ise yükselişe geçti. 2006-2007 arası Başbakanlık da yapmış olan Jarosław Kaczyński günümüzde de PiS lideri olarak politik hayatına devam ediyor. Hatta öyle ki Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlık görevleri yapmasa da hükümetin yer yer “Kaczyński Hükümeti” olarak anılmasına sebep olacak derece ülke yönetiminde etkisi olduğunu söylemek mümkün.

PiS, tek başına iktidara gelişiyle birlikte çeşitli baskıcı ve iktidarı tek elde toplamaya yönelik politikalar izlemeyi seçti. 2016 yılında ülkede zaten yasak olan kürtajın şartlarını daha da zorlaştırmak için harekete geçen PiS kürtajın istisnai olarak tecavüz ve sağlığı tehdit eden durumlarda gerçekleştirilebilmesinin de önünü kapatmak istedi. 2016’da başlayan ve küresel anlamda ses getiren “Siyah Protesto” eylemleri sonucu Polonya’da gelişen kadın hareketi kürtajın topyekûn yasaklanmasını engellemeyi başardı. Aynı yıl PiS başka bir planla daha sahneye çıktı. Bu sefer ülkedeki yargı sisteminin bozuk olduğu, halen komünist dönemin etkilerinin devam ettiği ve yargıda yolsuzluk olduğu gibi iddialarla yola çıkan PiS yargıçların atanma ve yönetilme sistemine müdahale etmek istedi. Yargıçların kendi içlerinde seçim yapmasını değil hükümetin kurduğu Yargı Konseyi tarafından seçilmesini öngören yasa geniş halk kitlesinin protestosuyla ve Avrupa Birliği’nin yaptırım tehditleriyle bir süre ertelendi. AB Polonya’ya karşı 7. maddeyi genişleterek kullanmayı istese de oy çokluğu şartı ve Polonya’ya devamlı destek çıkan Macaristan’ın Orban yönetiminin engeli sonucu sözlü uyarılar yapmaktan öteye geçemedi. Çeşitli itirazlarla bir şekilde erteletilen yargı değişikliği Şubat 2020’de yürürlüğe girmeyi başardı. Reformun bu kadar ertelenmişken hızlıca devreye sokulması yaklaşan seçimlere bir hazırlık olarak da görüldü.

Mayıs ayında yapılması planlanırken COVID-19 salgını nedeniyle Haziran sonuna ertelenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru giderken yargı reformunun gücünü kullanmasını bekleyen hükümet bir anda geçmiş yıl küçük birkaç ilde ve kasabada başlayan “LGBTİ+’sız alan” tartışmalarını kullanmaya karar verdi. Devlet televizyonu TVP1’de toplumsal cinsiyetin, LGBTİ+’nin ve ekolojistliğinin yeni totaliter ideolojiler olma ihtimalleri tartışılmaya başlandığı bir döneme girildi. PiS’in Cumhurbaşkanı adayı Andzej Duda, toplumsal cinsiyet eşitliği isteyenler ile LGBTİ+’lara karşı Polonya’nın Katolik aile sistemini savunacaklarını sıklıkla söylemeye başladı. Duda’nın bu açıklamalarının eski iktidar ortağı, AB için daha kabul edilir olan PO’nun son anda yaptığı aday değişikliğiyle oldukça bağlantılı olduğu düşünüldü. PO, sürpriz bir kararla aday değişikliğine giderek popüler bir figür olan Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski’yi aday gösterdi. Trzaskowki, bazı küçük belediyeler kentlerini LGBTİ+’lardan ve gökkuşağı bayraklarından koruma kararı alırken belediyede LGBTİ+ destekçisi adımlar atması ve sözleşme imzalamasıyla dikkat çeken bir figür haline gelmişti. Ancak Trzaskowski, Duda’nın LGBTİ+ düşmanı söylemlerine cevap vermek yerine kampanya boyunca bu konuda sessizliğini korumayı hatta Duda’nın aileyi koruma söylemlerine cevap olarak kendi ailesiyle düzgün bir Polonyalı aile fotoğrafları vermeyi tercih etti. Bu dönemde Duda’ya açıktan sert bir muhalefet yürüten ise yalnızca Wiosna (Bahar) partisinin başkanı ve üç sol partinin bir araya gelerek oluşturduğu bir birlik olan Lewica’nın (Sol) Cumhurbaşkanı adayı Robert Biedroń oldu. Kendisi de açık eşcinsel olan ve partisinden Avrupa Parlamentosu’na seçilen tek vekil olan Biedroń bu dönem toplumsal özgürlükler üzerinden aktif politika üreten tek aday oldu. Seçimde destekçilerinin çoğunun da Trzaskowski’ye oy vermesi sonucu oldukça düşük bir oy alsa da politik etkisini genişlettiğini söylemek mümkün.

Polonya’da iktidarın kadın ve LGBTİ+ haklarına yönelik saldırıları üzerine konuştuğum aktivist Laurie Debeni, 2015 seçimleri zamanı sağ partilerin göçmen karşıtı politikalara sarıldığını, bugün ise LGBTİ+’ları hayali düşman olarak göstermeyi seçtiğini söylüyor. Mültecilerin gelişinin bir şekilde engellenmesi ve çoğu mültecinin artık Batı Avrupa ülkelerine yerleştiğine dair inancın sonunda bu politikanın eskidiğini söyleyen Debeni, bugün ise muhafazakâr Ordo Iuris adlı vakfın kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarının etkisinin görüldüğünü vurguluyor.

“PiS’in LGBTİ+’sız alan politikasını sahiplenmesinin, LGBTİ+’ların insan değil ideoloji olduğuna yönelik politikaları bilinçli bir tercih miydi bilemiyorum. Bunlar aslında Ordo Iuris’in politikaları. Ordo Iuris aslında kürtaj karşıtı, yani ‘yaşam yanlısı’ bir örgüt. Ayrıca LGBTİ+’lara da karşılar. Argümanları ise geleneksel, yurtsever aile yapısı için mücadele ettikleri. LGBTİ+’lar onlar için geleneksel aileler ve çocukları için tehdit. Bugün, 2020 yılında, LGBTİ+’ların pedofil olduklarını iddia ediyorlar. Halbuki kendileri Katolik kilisesindeki çocuk tacizlerinin üstünü örtmeye çalışanlar. Katolik kilisesindeki çocuk tacizlerinin doğru olmadıklarını iddia ediyorlar. Gerçeklerle ve kanıtlarla tartışamazsın ama onlar bunu yapmaya çalışıyor. LGBTİ+ karşıtı argüman bir şekilde Katolik kilisesine yönelik tartışmaların da üstünü örtmeleri için kullandıkları bahane haline geldi. Kendi seçmenlerinin, geleneksel ailelerdeki sağcı insanların dikkatini Katolik kilisesinde yaşananlara değil, başka şeylere odaklanmasını sağlamak için böyle bir politika yürüttüklerine gerçekten inanıyorum. İnsanlar çocuklarını kiliseye göndermekten vazgeçer diye korkuyorlar ve dışarıda bir tehdit yaratıyorlar. İnsanlar dışarıda LGBTİ+’lardan korksun ki çocuklarını kiliseye göndersinler ve rahip tarafından değil gaylerin çocuklarını taciz edebileceğine inansınlar.

Ordo Iuris’in en önemli şeflerinden biri Karina Bosak, parlamentodaki aşırı sağcı parti Konfederasyon’un lideri Krzysztof Bosak’ın eşi. Konfederasyon, PiS’in politikalarını eleştirirken dahi yeterince muhafazakâr olmadıkları için eleştiren, aslında PiS’in değil kendilerinin LGBTİ+ karşıtı olduğunu söyleyen ve PiS’i liberal bulan bir parti. Yani Ordo Iuris, Konfederasyon’la ciddi bağlara sahip. Polonya’daki liberaller Ordo Iuris’i ciddiye almadı, onları sadece Konfederasyon gibi küçük aşırı sağcı bir örgüt olarak gördü ama sonra LGBTİ+’sız alanlar başladı. LGBTİ+’sız alan önce küçük şehirlerdeki kasabalardaki yerel meclislerin kararlarıyla başladı. Bu meclisler LGBTİ+’sız alan olma kararları aldılar ama ne yaptıklarını kendileri de bilmiyorlar, sadece bir argüman olarak kaldı. LGBTİ+’sız alan nasıl yaratabilirsin? PiS de seçim sürecinde iktidarı kaybetmekten korktu ve bir tehdit yaratmak, insanlara korunması gereken bir şey vermek istedi ve aşırı sağcıların LGBTİ+ karşıtı politikalarına sarıldı.”

Haziran sonu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Andzej Duda %43,5 oy alırken Rafał Trzaskowski oyların %30,46’sını aldı. 12 Temmuz’da düzenlenen ikinci turda ise %49’a %51 oyla Duda tekrar Cumhurbaşkanı seçildi. Duda’nın seçilmemesi durumunda parlamento ve Cumhurbaşkanı arasında çekişmeler bekleniyor, Trzaskowski’nin seçilmesi durumunda parlamentodaki PiS çoğunluğunun Cumhurbaşkanını anti-LGBTİ+ politikalarla sıkıştıracağı ancak Duda’nın seçildiği durumda PiS’in bir şekilde sakinleşeceği düşünülüyordu.

Haziran sonu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Andzej Duda %43,5 oy alırken Rafał Trzaskowski oyların %30,46’sını aldı. 12 Temmuz’da düzenlenen ikinci turda ise %49’a %51 oyla Duda tekrar Cumhurbaşkanı seçildi. Duda’nın seçilmemesi durumunda parlamento ve Cumhurbaşkanı arasında çekişmeler bekleniyor, Trzaskowski’nin seçilmesi durumunda parlamentodaki PiS çoğunluğunun Cumhurbaşkanını anti-LGBTİ+ politikalarla sıkıştıracağı ancak Duda’nın seçildiği durumda PiS’in bir şekilde sakinleşeceği düşünülüyordu. Ancak seçimden çok kısa bir süre sonra hükümet bu sefer de İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmaya karar verdi. Laurie Debeni’ye göre mecliste gerçek bir muhalefet yok, seçimde oldukça yüksek oy olan ve LGBTİ+ destekçisi olarak düşünülen Trzaskowski de dahil olmak üzere tüm liberal kanat LGBTİ+’lar konusunda oportünist davranıyor.

“Birçok solcu Trzaskowski’ye oy vermesi gerektiğini düşündü. Ama Trzaskowski gerçekten LGBTİ+ haklarını, kadınların haklarını savunmayı seçmedi.  En solcu görünen Biedroń dahi liberaldir. LGBTİ+’lar için yürüttüğü mücadeleye saygı duyuyorum ama liberal olduğu gerçekliğini unutmamak gerekiyor. Polonya’daki sol diye bilinen parti dahi aslında merkezci bir parti. Batı Avrupa’daki herhangi bir liberal partiden farklı şeyler söylemiyorlar ama Polonya’da Lewica’nın parlamentoda üçüncü güç olması insanları şaşırtıyor. Aslında Batı Avrupa’da çok çeşitlilerini bulabileceğiniz merkez solculardanlar. Radikal ya da devrimci asla değiller. Biedroń işçilerden bahsetmiyor çünkü seçmenler daha varlıklı, beyaz yakalı, eğitimli sınıftan geliyor. İşçi sınıfı ve köylüler ise PiS’in seçmenleri, Biedroń gibiler onlara seslenmiyor hatta tercih etmiyor ve önemsemiyor, yalnızca kimlik politikalarıyla ilgileniyor.

İnsanlar hükümetin çocuk başına 500 zloty ödemesini sağlayan 500+ politikasını çok ilerici buldu, hükümet karşıtları ise sadece hükümet bunu yaptığı için bu sosyal yardımlara karşı çıktı, insanların 500 zloty için kendilerini sattıklarını dahi söylediler. Aslında 500+ ne karşı çıkılacak ne de çok devrimci bulunacak bir hareket, aslında çok basit bir şey, çok basit bir hak. Maddi durumu iyi olmayan aileler için çocuk başına ödenecek 500 zloty zaten yeterli bir miktar dahi değil. Bir şekilde hükümet bu politikaları çok farklı ve kendine özgü göstererek merkez parlamenter solcuların erişemediği kişilere ulaşabildi.

Kadınlar 2016’da Siyah Protesto’yla zaten var olan kürtaj yasağının derinleştirilmesine karşı çıktı. Bugün, 2020’de tekrar o kadar büyük protestolar olabilir mi açıkçası emin değilim, çünkü 2016’dan sonra hızlıca daha da muhafazakarlaşmaya başladık. O gün kürtaj yasağının ilerlemesi durduruldu ama muhafazakarlaşma son hızda devam etti.

İstanbul Sözleşmesi’ni neden gündeme getirdiler tam olarak bilemiyorum. Polonya yasalarının zaten ev içi şiddete karşı olduğuna, kadınları ve aileleri koruduğuna dair inançları var ama Polonya yasaları LGBTİ+’ları korumuyor, anayasada buna dair bir madde yok. Ancak elinde uluslararası bir anlaşma olduğu zaman artık insanların ‘Biz uluslararası bir sözleşme imzaladık, bir şeyleri değiştirmeliyiz’ deme hakları ortaya çıkıyor. Polonya’nın yasalarının değişmesine zorlanacağından korkuyorlar, AB karşıtı retorik için de bu çok kullanışlı. Tersine ben İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi bir başlangıç olarak görüyorum, küçük adımlarla yasaları daha da değiştirerek daha gerici, muhafazakâr kararlar alabilirler. İstanbul Sözleşmesi’nden kurtulmak istiyorlar çünkü böyle bir sözleşmenin imzacısıyken bunları yapamazlar. Elbette umuyorum ki insanlar haklarından öyle kolay vazgeçmeyecektir, protesto edecektir ancak hükümetin bu küçük adımlarla gidişi çok tehlikeli. Birden beş yıl sonra hiçbir hakkınızın olmadığı bir Polonya’ya gözünüzü açabilirsiniz çünkü haklar insanlara fark ettirilmeden ellerinden alınmış olabilir bu küçük adımlarla. Bugün Polonya’da ertesi gün hapı yasak değil ama doktorun talep eden kişiye belki de çocuğunu öldürmek için istiyorsun ya da ben bunu desteklemiyorum diyerek bu hapı kadınlara vermeme hakkı var. Ertesi gün hapını kürtaj haplarıyla eşitleyerek canavarlaştırıyorlar ve belki de yakında yasaklanmasını sağlayacaklar çünkü Katolik inancına göre ertesi gün hapıyla oluşabilecek olan bebeği engellemek de günah. Yasal haliyle bile bu haplara erişim oldukça zor. Çeşitli kadın örgütleri ve aktivistler kadınların bu haplara erişimini güvenli yollardan sağlayabilmesi için çalışma yürütüyor. Kürtaj hakkı için de bu geçerli, Aborcyjny Dream Team (Kürtaj Rüya Takımı) gibi çeşitli radikal feminist örgütler kürtaj olmak isteyen kadınlara yardım ediyor ve aslında bu da yasal olarak suç. Yalnızca kürtaj olmak ya da yaptırmak değil, olan kişiye yardımcı olmak da yargılanmanızı ve ceza almanızı sağlayabilir.”

Ülke genelinde Onur yürüyüşlerine katılım yaygın ve kitlesel sürüyor. LGBTİ+ karşıtlığı sokakta güçlü tepkiler alıyor. Öte yandan 8 Mart’ta sokağa çıkan kadınların sayısı oldukça düşük. 2016’da yükselen kadın hareketinin yerini aslında bugün LGBTİ+ hareketi ve mücadelesi almış durumda. Daha dinamik ve gençlere hitap etmeyi daha çok başaran LGBTİ+ hareketi ülkedeki sokak muhalefetinin temel dinamiğini oluşturuyor. Yapılan eylemlerin etrafı ise genellikle Ordo Iuris gibi oluşumların destekçilerinin LGBTİ+ ve kürtaj karşıtı görsellerle kaplı kamyonlarıyla çevriliyor. Kürtaj ve LGBTİ+ karşıtlarıyla sıklıkla karşı karşıya gelinmesine rağmen çoğu yerde çatışmalı ortama rastlanmasa da bu yıl nonbinary bir aktivist olan Margot Szutowicz hakkında bu kamyonlardan birine zarar verdiği için 7 Ağustos’ta iki aylık ön duruşma sürecinde “delillerin korunması” iddiasıyla tutuklanmasına karar verildi. Margot’un tutuklanması daha da büyük eylemlerin örgütlenmesini sağladı ve 29 Ağustos’ta serbest bırakıldı. Kadın hareketinin durumu ve geleceğiyle ilgili ise Laurie Debeni, popüler bulunmamasının ve daha radikal görülmesinin etkileri olduğunu düşünüyor. LGBTİ+ destekçiliğinin merkez sağcı PO tarafından dahi bugün kullanılabilen bir argüman olduğunu ancak kadınlar konusunda daha radikal politikalar üretmekten çoğu insanın çekindiğini söylüyor.

“Polonya’da feminizmin dalgalara ayrılmış hali çok net. Siyah Protestolar mesela ikinci dalga feminizmin ürün ve talepleriydi. Ancak üçüncü ya da dördüncü hatta belki de beşinci, nasıl değerlendirmek isterseniz ama daha radikal ve yenilikçi feministler daha kökten değişimler istiyor, liberal politikalar değil. Ben de o protestoların hemen öncesinde aktivist olmaya karar verdim ve Siyah Protesto’yla birlikte aktifleştim ama çoğunlukla bu daha ön plandaki organizasyonlar daha liberal politikaları destekliyorlar. Ancak bugün bizim kendimizi koruyabilmemiz gerekiyor, daha güçlü ve radikal kararlar alabilmemiz gerekiyor. Kimse aslında savaşmak, kavga etmek istemiyor ama biz buna mecbur bırakıldık. LGBTİ+’lar kavga etmek istemiyor çünkü nasıl can acıtıcı olduğunu defalarca dayak yedikleri için biliyorlar ama kendilerini savunmak zorundalar.

Onur yürüyüşlerinde PO’nun pankartını görmek beni rahatsız ediyor, çünkü bu alanları nasıl kullandıklarını görebiliyorum. LGBTİ+lar asla umurlarında değil ama PiS’e karşı bir politika olarak kullanıyorlar, yalnızca PiS neye karşı çıkıyorsa onu destekliyor, neyi destekliyorsa da onu eleştiriyorlar. Onur yürüyüşlerine gelmelerinin tek amacı da bu, yoksa kendileri de PiS gibi muhafazakârlar, sağcılar. Belirli bir gelir seviyesinin ve yaşın üstündeki LGBTİ+’lar da bu politikalardan maalesef rahatsız olmuyor. Şirketler kendi içlerinde sahte bir LGBTİ+ destekçisi söylem üretiyor ve şirket içinde kendini rahat hisseden, ayda 7 bin zloty kazanan bir LGBTİ+ sesini çıkartmadan sisteme ayak uydurup yaşayabiliyor. Aslında ezilenler arasında da böylece sınıfsal hiyerarşiler oluşuyor ve çıkarlar çatışıyor. Bu da biraz yalnızca kimlik politikası yürütüp sınıf gibi diğer politikaları geri planda bırakınca ortaya çıkan bir sorun.”

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi