Kolektifler Ve Devrimci Gençlik Biliyor Olmalı: Faşizm Çıplak Yumruklarla Yenilmez

Yükseköğrenim gençliğinin akademik-demokratik mücadelesi içerisinden gelişen gençlik hareketi, başlangıç itibarıyla öğrenci olmaktan kaynaklanan istemleri, üniversite yaşamının demokratikleştirilmesi ve temel hakların elde edilmesi taleplerini içermektedir. Ancak gençlik hareketi için çizilen bu dar çerçeve, sürgit devam eden bir çizgi olarak düşünülmemeli, yalnızca ilk adımların atıldığı temel zemin olarak değerlendirilmelidir.

 Öyle ki, gençlik hareketinin evrensel tarihi, akademik-demokratik mücadele sınırlarının hızlıca aşıldığını ve gençlik kitlelerinin toplumsal devrim süreçlerinin etkin bir bileşeni olarak konumlandığını defalarca göstermiştir. En ileri düşünceleri en hızlı kavrayarak eyleme geçen gençlik, bu yüzdendir ki, birçok tarihsel gelişmede öncü ve sürükleyici bir pozisyon içerisinde bulunmuştur. Bu değişim, gençlik hareketinin varlık zemininin yenilenmesini de beraberinde getirmiştir. Amaç, akademik-demokratik mücadele olmaktan çıkarak, gençliğe devrimci bir varlık kazandırmaya, onu politik mücadelenin içerisinde ve devrimci sınıfların yanında savaştırmaya doğru değişiklik göstermiştir.

Bu kategorik değişiklik, gençlik hareketini oluşturan öznelerin kendilerini yeni duruma göre örgütleme zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir. Özellikle de devrimci bir program, taktik ve stratejinin olmadığı koşullarda, gençlik hareketi kurucu bir misyonu üstlenmek zorunda kalmıştır. Bu zorundalık gençlik hareketinin doğal sınırlarıyla birlikte düşünülmelidir.

Çünkü gençlik hareketi, toplumsal devrimin bir parçası olarak kendisini ifade etmeye başladığı andan itibaren, artık iktidar mücadelesinin içerisinde yer alıyor demektir ve bu da programatik devrimci görüşlerin etrafında hareket etmeyi, belirli bir taktik ve stratejinin parçası olarak konumlanmayı gerektirmektedir. Aksi halde, politik mücadelenin gereklilikleri yerine getirilememiş olur. Bunun içindir ki, Lenin ve Dimitrov, komsomolu, "komünist partinin stratejik ve taktik görüşlerini gençlik kitleleri içerisinde örgütleyen ve komünist partiye ideolojik olarak bağlı gençlik örgütü" olarak tanımlamışlardır.

Bu çerçeveden bakıldığında görülecektir ki, Türkiye ve Kürdistan devrimci gençlik hareketinin tarihi, akademik-demokratik mücadelenin sınırlarından kopularak, politik bir hareketin kuruculuğunu üstlenmenin ve kendisini yeni duruma göre örgütlemenin başarılı örnekleriyle doludur. '71 devrimci atılımının simgeselleştiği örgütler olan THKO, THKP-C ve TKP-ML, devrimci bir stratejinin yokluğunda bu kurucu misyonu gerçekleştirme iradesinin somutlaştığı örgütleri oluştururken, Kürt ulusal özgürlük hareketi de, Kürdistan gençlik hareketinin kendisini program, strateji ve taktik düzeyde örgütlemesinin ifadesi olmuştur.

Dünya devrimci hareketinin deneyimleri de yukarıda bahsedilen tanımlamayı doğrular niteliktedir. Almanya'da RAF, İtalya'da Kızıl Tugaylar, Yunanistan'da 17 Kasım Örgütü, ABD'de Kara Panterler ve daha birçok devrimci örgüt, gençlik hareketinin devrimci mücadelenin genel ihtiyaçlarına yanıt üretmede sınırlı kaldığının farkındalığıyla politik mücadeleye atılmıştır. Bu örgütlerin kurucu kadrolarını da, gençlik hareketi içerisinde yetişen önderler meydana getirmektedir.

Faşizm Gençlik Hareketinin Sınırlarını Zorluyor

Tarihsel deneyimler göstermiştir ki, gençlik hareketinin kendisini programatik görüşlere ve stratejik hedeflere bağlama ihtiyacı, faşist saldırganlığın arttığı dönemlerde daha belirgin biçimde açığa çıkmıştır ve bu, bugün için de böyledir. Elbette bunda anlaşılmaz bir yan da yoktur. Akademik-demokratik mücadele kanallarının daraltıldığı, demokratik hak ve özgürlüklerin budandığı koşullarda, dar bir çerçeveye hapsolmuş mücadele araç ve biçimlerinin yeterli etkiyi üretemediği, her türden karşıdevrimci saldırının toplumsal mücadelenin öznelerine yöneltildiği böylesi kesitler, gençlik hareketi ve onun özneleri için yeni bir yol ayrımına gelindiğine işaret etmektedir.

Bu yollar içerisinde devrimci olan seçenek, gençlik hareketinin kendisini devrimci bir program, taktik ve stratejinin bayrağı altında yeniden örgütlemesi ve sınıf mücadelesinin savaş kurmayı olan komünist partinin kılavuzluğunda politik iktidar mücadelesinde üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesidir. Komsomolun tarihsel misyonu da esas olarak böyle tarif edilmiştir.

Diğer seçenek ise kendi içerisinde iki temel görüşe ayrılmaktadır:

Bunlardan ilki ekonomizmin (akademik mücadelenin) kutsanması ve politik iktidar mücadelesinin inkar edilmesidir. Bu görüş açısına göre, akademik-demokratik mücadele her şeyken, politik iktidarı almaya dönük bütün mücadele biçimleri reddedilerek mahkum edilmektedir. Bu görüşün sahibi olan gençlik örgütleri, faşizme dönük devrimci şiddet eylemlerini de benimsemezken, yalnızca barışçıl mücadele metotlarıyla saray faşizmini durdurabilecekleri sanısına kapılmaktadırlar.

İkinci görüşü oluşturan gençlik örgütleri ise, saray faşizmine karşı mücadelenin genel bir devrimci programın içerisinde yürütülmesi gerektiğini ve devrimci şiddet eylemlerini "gerçekleştirilebilir" bulduklarını belirtseler de, söylemlerine denk düşen örgütlenme ve mücadele biçimlerine yönelmekten iradi olarak uzak durmaktadırlar. Bu gençlik örgütleri, silahlı mücadele, illegal temelde örgütlenmiş devrimci parti ve böylesi bir partiye hareket tarzı kazandıracak olan devrim stratejisi gibi en temel konularda "zamanı gelince halledeceğiz" diyerek, iktidar mücadelesini kendiliğindenciliğin kör kuyularına terk etmektedirler. Bu kesimler, yer yer meşru militan eylemlilikler sergileseler ve protestoculuğun sınırlarında devletle ufak çaplı sürtüşmeler yaşasalar da, saray faşizmi karşısında ortaya konuşmaktan, nasıl ve hangi araçlarla gerçekleştirileceği belli olmayan direniş çağrılarını yinelemekten daha fazlasını gerçekleştiremeyeceklerdir.

Direniş Çağrıları Kime?

Gençlik örgütlerinin yayın organlarına ve açıklamalarına daha yakından bakıldığında görülecektir ki, hemen hepsi saray faşizminin artan saldırılarını rejim krizi ile ilişkilendirmekte ve mevcut krizin ancak devrim ya da güçlü devrimci mücadeleler sonucunda çözülebileceğini belirtmektedirler. Bu tespitin ardından ise direniş çağrıları peşi sıra birbirini izlemekte, faşizmin yerle bir edileceği Türkiye-Kürdistan gençliğine ilan edilmektedir. Öyle ki, "Her Koşulda Direniş"[1], "Biz Yıkmadıkça Yıkılmayacak, Direneceğiz"[2], "Geleceğimiz İçin Harekete Geçme Vakti"[3], "Kahrolsun İstibdad, Yeni Bir Cumhuriyet Kurulacak"[4], "AKP'yi Gençlik Sıfırlayacak"[5] gibi slogan ve söylemler, gençlik örgütlerinin son dönem dergilerinde yazdıkları başyazıların ve kamuoyuna dönük yaptıkları açıklamaların yalnızca çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadır.

Bu genel tablo içerisinde, gençlik hareketinin oldukça önemli bir öznesi olan ve eylemleriyle gençlik mücadelesine katkılar sunan Öğrenci Kolektifleri ve benzer bir görüş açısıyla hareket eden Devrimci Gençlik dergisi, kendi ifadelendirmeleriyle "AKP karşıtı politik bir çizgi" oluşturabilmek için ısrarlı bir çabanın sürdürücüsü olmuşlardır. 2003 yılında "AKP'ye Karşı Birleşelim"[6] çağrısı yapan Devrimci Gençlik dergisi, o günden bu yana faşizme karşı direniş çağrılarını kesintisiz biçimde yinelemekte, herkesi direnişe davet etmektedir!

İşte tam da bu noktada, yani yıllardır direniş çağrılarının tekrar edildiği ancak saray faşizmi karşısında anlamlı bir varoluşun sergilenemediği böylesi zamanlarda, Öğrenci Kolektifleri'ne ve Devrimci Gençlik dergisine sormak gerekiyor: Faşizme karşı mücadele etmekten ve ona karşı direniş sergilemekten ne anlıyorsunuz?

Eğer faşizmi yıkma mücadelesi gündelik mücadelelerden bir tanesi değilse ve bu mücadele akademik-demokratik mücadelenin barışçıl metotlarıyla sınırlandırılamazsa, ve her şeyden önemlisi, devrimci iktidar mücadelesinin özgün ve yoğunlaşmış bir biçimi olarak devrimci şiddet araçlarının kullanımını da içeren belirli bir strateji ve programa bağlanmayı gerektiriyorsa, Öğrenci Kolektifleri ve Devrimci Gençlik, "ortaya konuşmaktan" başka gençlik hareketine ne önermektedir, neyi savunmaktadır?

Devrimci Gençlik Dergisinin Karmaşık Görüşleri

Bu soruyu yanıtlarken, yöntem olarak en son söylenmesi gerekeni ilk başta söylemek gerekiyor. Devrimci Gençlik, köklü bir geleneğe ve mücadele tarihine sahip olmasına rağmen, faşizme karşı mücadelede önerebileceği sistematik görüşlerden, derhal hayata geçirmeyi düşündüğü mücadele biçimlerinden ve savunabileceği herhangi bir devrimci program ve stratejiden yoksun bulunmaktadır. Bu tamamıyla gerçek bir duruma işaret etmektedir ve bu gerçek Devrimci Gençlik dergisi tarafından da kabul edilmektedir.

"Halk güçlerini, sınıflar mücadelesinin devrimci tarafı olarak örgütlendirme ve harekete geçirme pratiği içerisinde ideolojik-politik-örgütsel gelişimini proleter devrimci bir parti yaratma hedefine yönelten devrimci kadrolar, gençlik mücadelesi içerisinde de aynı ikili sürecin görevlerini yerine getirmek durumundadır."[7] (1990) 

"Gençliğin politik örgütünün tartışması da genel bir devrimci hareket tartışmasından ayrı düşünülemez. Proletaryanın devrimci partisinin olmadığı ülkemizde gençliğin siyasal örgütlenmesi, proletaryanın devrimci partisini de yaratma mücadelesi olarak algılanmak zorundadır."[8] (1996)

"İstisnasız her dönemde devrimci gençlik hareketinin ortak ve en önemli amacı ülkemizde devrimi gerçekleştirecek nitelik ve düzeyde devrimci bir hareketin yaratılması ve onun devrimci örgütünün oluşturulması sorunu olmuştur."[9] (2009)

Burada açık bir şekilde görülmektedir ki, Devrimci Gençlik belirli tarihsel aralıklarla benzer teorik ifadelendirmelere başvurmakta ve yürüttüğü mücadeleyi devrimci bir strateji oluşturma ve onun ete kemiğe bürünmüş biçimi olan "devrimci parti"yi yaratma süreci olarak tanımlamaktadır.

Elbette gençlik örgütlerinin büyük devrimci iddialar ile hareket etmesi önemli ve değerlidir. Ama Devrimci Gençlik, 1990 yılından itibaren devrimci bir strateji yaratmayı hedeflemekte, gençlik mücadelesini partileşme sürecinin bir unsuru olarak ele almakta ve ancak bu yolla faşist diktatörlükle kesin bir devrimci savaşımı başlatabileceğini vurgulamaktadır. Ne var ki, aradan geçen yirmi yedi yıla rağmen, kendiliğindenciliğin ve yalnızca evrimci gelişim tarzını benimsemenin sonucu olarak, ne herhangi bir devrim stratejisi oluşturulabilmiş ne de bu stratejiye göre kendisini örgütleyebilen devrimci bir parti yaratılabilmiştir. Yıllar değişik içerikteki direniş çağrıları ile geçtiği gibi, şimdi de günler saray diktatörlüğüne karşı direniş davetleri ile geçiştirilmektedir.

Ekonomizmden Faşizme Karşı Devrimci Strateji Çıkarmak

Devrimci Gençlik, uzun yıllardır tamamlayamadığı devrimci strateji oluşturma ve partileşme sürecini, son yirmi yıldır "neoliberalizme ve gericiliğe karşı mücadeleyi esas mücadele halkası" olarak tayin ederek nihayete erdirmek düşüncesindedir. Bu bakış açısının dolaysız sonucu olarak ise, saray faşizmi karşısında "neoliberalizm karşıtı mücadele sistem dışı bir halkanın kurucu unsuru" olarak tarif edilmektedir.

Devrimci Gençlik, bu yönlü düşüncelerinde daha da ileri giderek, "demokrasi ve piyasacılık karşıtı mücadeleyi üniversite devriminin özsuyu" olarak kavramsallaştırmaktadır. Siyasal iktidarı hedefleyen antifaşist eylem çizgisi olarak ise, devrimci şiddet eylemlerinin yerine, yalnızca kitle mücadelesinin biçimleriyle sınırlı "somut, hak alıcı, militan tarz" devrimci gençlik hareketine önerilmektedir.

Baştan belirtmek gerekir ki, neoliberalizme karşı geliştirilen hak mücadeleleri, toplumsal hareketler ve piyasacılık karşıtı direnişler günümüzün oldukça önemli mücadele dinamiklerinden birini oluşturmaktadır. Ve devrimci iddialarına sadık olan bütün gençlik örgütleri de, bu mücadele başlıklarını politik iktidar mücadelesinin ilerletici kuvvetleri olarak değerlendirmeyi hedeflemeli, devrimci mücadelenin geliştirici bir basamağı olarak ele almalıdır. Başka bir deyişle, reformlar için mücadeleyi devrimci mücadeleye tabi kılmalıdır.

Ancak neoliberalizm karşıtı toplumsal hareketlerden ve "halkın hakları" mücadelelerinden saray faşizmi karşısında tutarlı bir direniş stratejisi oluşturulabilmesini beklemek, olsa olsa ham bir hayalcilik olacaktır. Çünkü bu çizgi, akademik-demokrarik mücadelelerin sınırlarına takılıp kalmaktan, ekonomik mücadeleyi politik mücadelenin yerine koşmaktan ve marksist-leninist literatürün tabiriyle "reformlar için mücadele" etmekten başka hiçbir anlama gelmemektedir.

Hele ki saray faşizminin yasal demokratik mücadele kanallarını birer birer kapattığı, devrimci-demokratik kazanımları tasfiye etmeye yöneldiği, yoğun bir tutuklama ve yasaklama furyasını hayata geçirdiği, OHAL ve KHK'larla yönetmeye çalıştığı ve dahası karşıdevrimin bütün şiddet aygıtlarıyla devrim cephesini ezmek için varlık yokluk savaşına yöneldiği böylesi bir dönemde, piyasacılık karşıtı mücadeleyi esas çizgi, protestoculuğu da esas mücadele yöntemi olarak ele almak, istenmeyen bir biçimde sivil toplumculaşmaya, toplumsal baskı grubu olarak kalmaya ve zaman içinde reformculukta derinleşmeye doğru götürecektir.

Devrimci Gençlik'in görmediği ya da görmek istemediği gerçek şudur: Türkiye ve Kürdistan devriminin ilk elde çözmesi gereken temel sorun politik özgürlüğün kazanılmasıdır. Politik özgürlüğün önündeki başlıca engel sömürgeci faşist diktatörlüktür. Bunun bugünkü somut karşılığı politik islamcı faşist diktatörlüktür. Politik iktidarın kazanılması sorunu, sömürgeci faşist diktatörlüğün yıkılması ve devrimci-demokratik iktidarın kurulması ile çözülebilir.

Ancak şunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor: Politik özgürlüğün kazanılması mücadelesi ile demokratik hak ve özgürlüklerin elde edilmesi mücadelesi aynı şeyler değildir. İlki faşist diktatörlüğün yıkılması sorunu iken, ikincisi burjuva demokratik çerçevenin genişletilmesi ile çözülebilir. Birinde faşizmin yıkımı, diğerinde geriletilmesi hedeflenir.

Bu kavramsal tanımlamadan yola çıkarak, demokratik hak ve özgürlükler için mücadelenin önemsiz olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Aksine, Lenin'in yıllar önce söyledikleri bugün bizlerin en temel görüş açısını yansıtmaktadır: "Demokrasi olmaksızın sosyalizm olanaksızdır. Çünkü: (1) proletarya demokrasi savaşımı içinde, sosyalist devrime hazırlanmaktadır".

Bizler, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesin en kararlı ve tutarlı savunucuları olarak, bu mücadeleyi sonuna kadar götürmek gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu hususta, başta Öğrenci Kolektifleri ve Devrimci Gençlik'i birleşik gençlik hareketinin inşa edilmesi sürecinde önemli bir ittifak ve eylem kuvveti olarak değerlendiriyoruz. Demokratik hak ve özgürlükleri elde etmek için sizlerle sonuna kadar yürümeye kararlıyız. Ancak bizler, bu mücadeleyi yalnızca tarihsel haklarımızı kazanmak için yürütmüyor, sömürgeci faşist diktatörlüğü yerle bir edecek olan devrimimizin sıçrama basamağı olarak değerlendiriyoruz. Kendiliğindenciliği değil, partimizin devrim stratejisini esas alarak ilişkileniyoruz.

Bu anlamda Gezi ayaklanması, politik özgürlük mücadelesinin politik iktidar mücadelesine bağlanmasının önemini göstermiştir. Ancak her şeyden önce, devrimimizin odaklanacağı sorunun sadece toplumsal hareketler ve hak mücadeleleri olmadığını da göstermiştir. Eğer öyle olsaydı, Gezi ayaklanması ekolojik temelde gerçekleşen protestoculuğun sınırlarını aşamazdı. Lakin kitleler, saray faşizminin karşısında dolaysız biçimde demokratik hak ve özgürlükleri savundular ve her yerde devrimci kitle şiddetine yönelerek siyasal iktidar karşısında ayaklanmaya giriştiler.

Yaşayarak gördük ki, tam da komünistlerin savunduğu gibi, ayaklanmayı devrimci bir iktidar stratejisinin parçası olarak değerlendirip yaygınlaştırmak gerekiyordu. Bunun farkında olmayanlar ve hareketin kendisini her şey sananlar ise ayaklanmanın geri çekilme sürecini şaşkınlıkla seyrettiler.

Elbette bugün "politik özgürlük mücadelesi"nin esas alınması demek, aynı zamanda AKP/saray faşizmiyle cepheden karşı karşıya gelmek anlamını taşımaktadır. Böylesi bir kavrayışın artık kendisini üniversitelerle sınırlandırması düşünülemez. O, karşıdevrimci saray diktatörlüğüne karşı yönelen bütün politik eylemlerin içerisinde yer alır, sürükleyicisi olur ve devrimci bir savaş stratejisi kapsamında güçlerini konumlandırarak, devrimci şiddet de dahil olmak üzere, ihtiyaç duyulan bütün mücadele biçimlerini hayata geçirmeye çalışır.

Aksi bütün tutum ve davranışlar, son kertede saray diktatörlüğü karşısında tutarlı bir direniş çizgisinin yaratılamaması anlamına gelir. Ve bunun dolaysız sonucu olaraksa, kendine güvensizlik ve başkaca kuvvetlere bel bağlamak hareket tarzı olarak iyice belirginleşir. Bugün Kolektifler'in bir egemen sınıf kliğinin "laiklik ve adalet" naralarının arkasına bu kadar hızlı geçebiliyor olmasındaki esas sebep budur. Kendisini devrimci bir stratejiye bağlayamayan her hareket ya düzen içi kuvvetlerin kuyruğuna takılmak zorunda kalacak ya da iddialarını devrimci gençlik hareketi yaratmaktan "üniversitenin devrimci kuvvetini" yaratmaya[10] doğru geri çekecektir.

Saray Faşizmini Durduracağız Ama Şiddet Kullanmadan (!)

Faşizme karşı mücadelenin, hangi yöntem ve biçimleri kapsarsa kapsasın, devrimci şiddeti merkezine almadan başarıya ulaşabilmesi mümkün değildir. Bu, tüm dünyada faşizme karşı yürütülen mücadelelerinin açığa çıkardığı en temel sonuçtur.

Ancak hem Öğrenci Kolektifleri'nin hem de Devrimci Gençlik'in devrimci şiddet ile kurdukları ilişki, sokakta yarattıkları fiili meşru militan mücadele çizgisi ile ters orantılı gelişmektedir. Ortak devrimci mirasımız içerisinde gönül rahatlığıyla sahiplenebileceğimiz Devrimci Yol'un geçmiş bazı başarılı özsavunma ve silahlı direniş deneyimlerini dışarıda bırakırsak, bu örgütler devrimci şiddet ile ideolojik ve fiziki bağı neredeyse hiç kurmamışlardır.

Öyle ki, Devrimci Gençlik, bir dönem oldukça etkili olan yumurta eylemlerinin haklı savunusuna girişirken bile (ki gerçekten gençlik hareketi için önemli ve yol açmayı başarabilen eylemlerdir), devrimci şiddeti mahkum eden bir içeriğe doğru savrulmaktan kendini alıkoyamamıştır.

"Yumurta atmak meşrudur, çünkü devletin yoğun şiddetinin karşısında yumurta oldukça sınırlı bir şiddeti içerisinde barındırmaktadır"[11] diyen Devrimci Gençlik dergisi, bu söylemleriyle belki de hiç istemediği bir sonuca yol açmakta ve ezilenleri faşizm karşısında silahsızlandırmaktadır. Bu alıntıda söylenenler, öz itibarıyla, “saray faşizminin yoğun şiddeti karşısında sınırlı bir direniş gösterirsek meşru kalmayı başarabiliriz” anlamına gelmektedir. Fakat tarih göstermiştir ki, faşist diktatörlükler ancak kendi uyguladıkları şiddete karşı bir şiddetin muhatabı olurlarsa yenileceklerdir. Bu gerçeğin fazlasıyla bilincinde olduğunu düşündüğümüz Devrimci Gençlik'in tercihi, ezilenleri silahsızlandırmak değil, bir an önce kendisini silahlandırmak olmalıdır.

Aynı yazının devamında Devrimci Gençlik, "iktidar politikalarını fiili olarak engelleyen yeni siyaset aracı neden yumurta olmasın" diye okuyucularına sormaktadır. Açıktır ki, kitle katliamları, toplu tutuklamalar ve işkencelerle toplumsal mücadele dinamiklerini sindirmeyi amaçlayan faşist saray rejiminin karşısında bu soru oldukça yüzeysel ve naif kaçmaktadır. Böylesi yöntemlerle faşist iktidarların fiili olarak durdurulabildiğine dair, sanıyoruz ki Devrimci Gençlik'in de verebileceği bir örnek bulunmamaktadır. Günün ihtiyacı, sınırlandırılmış eylemlerle yetinmek değil, devrimci şiddet eylemlerinin çıtasını faşist diktatörlüğü fiili olarak durdurabilecek düzeyde örgütleyebilmektir.

Devrimci Gençlik dergisi, bu konu hakkındaki görüşlerini, “yumurtayı başka şiddet araçlarıyla karıştırmayın" diyerek noktalamaktadır. Bu vurgu herhangi bir devrimci gençlik örgütünün iddialarıyla örtüşür cinsten değildir. Saray diktatörlüğüne karşı gerçekleştirilen molotoflu, silahlı, bombalı vb. direniş biçimleri, devrimci gençlik örgütlerinin tereddütsüz sahiplenmesi ve desteklemesi gereken eylem biçimleri arasında yer almaktadır.

Hatırlatmak isteriz ki, buradaki amacımız, üzerinden bir hayli zaman geçen yumurta eylemlerini yeniden tartışmaya açmak değildir. Amacımız, Devrimci Gençlik dergisinin bir dönem söyledikleri üzerinden, devrimci şiddet karşısındaki hatalı ve yanlış tutumlarına dikkat çekmektir.

Kaldı ki, Devrimci Gençlik'in ve de Öğrenci Kolektifleri'nin daha yakın dönemde, devrimci şiddet eylemleri karşısında almış oldukları başkaca olumsuz pozisyonlar da mevcuttur. Özellikle, Kürt özgürlük savaşçılarının faşist sömürgeciliğin kolluk kuvvetlerini hedefleyen eylemleri karşısında oldukça kötü bir sınav verilerek, bu eylemler ve devrimciler halk düşmanı ilan edilmiştir. Bu savrulma, Öğrenci Kolektifleri ve Devrimci Gençlik'in yaratmak istediği "barış mücadelesi" ile de kavramsal olarak çelişki yaratmaktadır. Kürt özgürlük savaşçılarının eylemini halk düşmanı ilan edip kınamak ve FKF ile eylemler gerçekleştirmek, kriz içerisinde bulunan faşist diktatörlüğün elini güçlendirmekten başka hiçbir sonuç üretmemiştir.[12]

Saray/AKP faşizmi ile dişe diş bir kavgaya girildiği böylesi bir dönemde, önemli bir gençlik kuvveti olan Devrimci Gençlik ve Öğrenci Kolektifleri, devrimci şiddetin önemini karartabilecek bütün yaklaşım ve düşünceleri terk etmeli, dahası bizzat devrimci şiddet eylemlerini belirgin bir program, taktik ve strateji çerçevesinde örgütlemek için harekete geçmelidir. Aksi takdirde, gençlik hareketi içerisinde yaratılan önemli mücadele deneyimleri ve inşa edilen örgütlülükler gerçek bir devrimci hareket formuna kavuşamayacaktır.

Dipnotlar

[1] Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Gençlik, Kasım-Aralık 2016

[2] Kolektifin Sesi, Ağustos 2015

[3] EHP Gençliği, Temmuz 2017

[4] Yeni Yazılar, Sayı: 12, 13

[5] Muhalefet Dergi

[6] Özgürlük ve Sosyalizm Mücadelesinde Devrimci Gençlik, Sayı: 13

[7] Emperyalizme ve Faşizme Karşı Devrimci Gençlik, Sayı: 6

[8] Emperyalizme ve Faşizme Karşı Devrimci Gençlik, Sayı: 19

[9] Halkın Devrimci Yolu Dergisi, Sayı: 2

[10] Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Gençlik, Sayı: 25

[11] Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Gençlik, Sayı: 23

[12] Kolektif-FKF Artık Yeter Çağrılı Ortak Basın Açıklaması, 10 Aralık 2016

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi