Kürt Ulusal Kongresi

Kürt Uluslaşmasının Tarihsel Serüveni

Kürtler otokan -oluştukları yerde yerleşik, göçle gelmeyen- bir halktır. Yurtları her daim işgal ve talan edilmiştir. Medlerden Eyyubilere kadar Kürtler tarafından yönetilen pek çok devlet vardır. Buna karşı Kürdistan birliğini sağlayan ya da bu amaca bağlı olarak örgütlenmiş bağımsız bir Kürt ulusal devleti yoktur.

Kürt feodal beylerinin Osmanlı İmparatorluğu'yla, Osmanlı İmparatorluğu'nun İran şahlığıyla yaptığı anlaşmalar sonucu Kürdistan coğrafyasında çok sayıda feodal-özerk Kürt devleti ortaya çıktı. Kürt kralları (mirler) tarafından yönetilen bu özerk devletler, Kürt ulusal kültürünün oluşması ve gelişmesinde güçlü bir zemin yarattı. Kürt yazını asıl olarak bu dönemde gelişti. Aşiretlerin ve aşiret federasyonlarının mirlik çatısı altında bir devlet örgütlenmesine dönüşmesi bu dönemde gerçekleşti. Her özerk devlet içinde ve bu devletler arasında ekonomik ilişkiler gelişti, küçük birimlere bölünmüş kapalı aşiret ekonomisi kısmen aşıldı. Kamu işleri için bütçe oluşturulmasının, bu sayede eğitim, kültür ve toplumsal hizmetlerin kamusal düzeyde ele alınmasının imkanı doğdu.

Feodal bölünmüşlük ve İran ile Osmanlı devletlerine bağımlılık, Kürdistan’ın birliğinin önündeki başlıca engellerdi. Bu engel güçlü bir mirin diğerlerini yıkması ile aşılabilirdi. Ne ki, bu yönlü her girişim egemen devletin engeli ile karşılaşacaktı. Özerk devletlerin birliğini sağlamaya dönük her girişim egemen devletle de savaşmayı zorunlu kılmaktaydı. Saldırıya uğrayan mir, kendini korumak için egemen devlete başvuruyordu. Ayaklanan ya da saldıran, İran’a karşı Osmanlı’ya, Osmanlı’ya karşı İran’a yaslanıyordu. Bu da, bu yoldan birliği olanaksızlaştırmaktaydı.

Feodal-özerk devletler erken zamanlarda Kürt uluslaşmasına zemin oluştururken, özerk devletlere bölünmüşlük bu uluslaşmanın engeliydi.

Avrupa’da feodal parçalanmışlığın aşılarak ulusal birliğin, ulusal pazarların doğmasının zeminini monarşiler döşemişti. Feodallerle krallar arasında yapılan yetki bölüşümü sözleşmeleri de burjuva demokrasisinin temellerini atmıştı. Bir kez ulusal pazar oluştu mu, geriye kralın yerini burjuvazinin alması kalır. Ulus bilinci ise bu zemin üzerinde yukarıdan aşağıya inşa edilir.

Kürtlerin bağımlı özerk devletlere bölünmüş olması, Kürt burjuva uluslaşmasının doğumunu önledi. Kapitalist gelişmenin ileriki dönemlerinde bu doğumun olanakları yeniden oluşabilirdi. Oluşmadı, çünkü Kürtler, bırakalım daha büyük birliklere yönelmeyi, eldeki feodal-özerk devletlerden de oldu.

Batı Avrupa’da gelişen kapitalizm karşısında tutunamayan, Kürtleri egemenlik altında tutan feodal devletler, çareyi bu devletleri biçimsel taklitte ve merkezileşmeyi bir üst boyuta taşımakta buldular. Bu merkezileşmenin önündeki ilk ve esas engel özerk Kürt devletleriydi.

16. yüzyılda doğan özerk Kürt devletleri 19. yüzyılda ortadan kaldırılmaya başlandı. Bu yıkıma karşı direnen mirlerin, yeni düzeyde bir ulusallaşmaya yönelmek yerine kendilerini savunmayı merkeze alınca, yenilmeleri kaçınılmazdı. Onların feodal karakteri ve bölünmüşlükleri yeni düzeyde bir ulusal birliğe yönelmelerinin nesnel engelini oluşturuyordu. Diğer Kürt beyleriyle ittifakı bir kenara bırakalım, mirlik içinde dahi bir birlik sağlayamadıkları oluyordu. Az çok güçlendiklerinde, bu gücü Kürdistan’ın birliği için kullanmak yerine, başkalarını tasfiye etmeye yöneltiyorlardı. Êzidî Kürtlerin, Keldani ve Süryanilerin kılıçtan geçirilmesi bunun ilk akla gelen örnekleridir.

Özerk devletler direnemeyince dağıldılar. Yeni düzeyde bir ulusal birlik için zemin kalmadı. Mevcut zemin de yıkıldı. Kürt mirlikleri ortadan kalkınca Kürt toplumu siyasi ve iktisadi olarak dağıldı. Mirlerin dağılmış toprakları aşiret ağalarının elinde kaldı. İdeolojik-politik liderlik boşluğunu dini önderler doldurdu. Bu toplumsal dağılma hali, yıkıntılardan geriye kalan dinsel ve feodal önderliklerle aşılamazdı. Ne ki, Kürdistan’da bu önderliği ele alacak onlardan başka bir toplumsal grup da yoktu. Dün daha ileri bir toplumsal-siyasal örgütlenme olan mirliklerin yerini, şimdi siyasal bir varlık olmayan aşiret toplulukları almıştı. Bu, uluslaşma bakımından tarihsel bir geriye savrulma anlamına geliyordu. Buradan ileriye ancak yeni toplumsal güçlerle gidilebilirdi. Köylülüğü peşine takan bir Kürt burjuva sınıfından söz edilemezdi. Mirliklerin yıkımından soran iktisadi hayat çok daha gerilemiş, iç ticaret daralmış, Kürdistan şehirlerinin eski canlılığı solup gitmişti. Kuşkusuz tüccarlar ve küçük sanayi vardı. Kürtler daha çok tarım, hayvancılık ve yönetim işleri ile uğraşırken, ticaret ve sanayi Ermeniler ve kısmen de Süryanilerin elinde kalmıştı. Bundan dolayıdır ki, burjuva uluslaşma bilinci ve yönelimi Kürtlerden önce Ermenilerde ve diğer Hristiyan topluluklarda ortaya çıkmıştır.

Kürt liderler Hristiyanlarla ortaklaşmak yerine onları rakip gördükleri için Kürdistan’ın birliğine yönelmediler, aksine onları tasfiye ederek Kürtlerin egemenliğini sağlayacaklarına inandılar. Bu gerçekleşemezdi. Hristiyanlar mirliklerin yıkılmasından bu yana ticaret yoluyla daha ileri bir toplumsallığa ulaşmıştı. Toplumsallığı dağılmış Kürtlerin onları asimile etmesi, bir ulusal pazar inşasına ortaklaştırması söz konusu olamazdı. Hristiyanların da Kürtleri hesaba katmadan bir ulus inşa etme girişimi o günkü koşulların gerçekliğine uygun değildi.

Kürt yurdunun emperyalistlerin onayı ve himayesiyle dört parça sömürge haline getirilmesi ile yeni bir dönem başladı. Yurdun dört parçaya bölünmesi ile mücadele de dörde bölündü. Sömürgecilik her parçada kendine özgü bir form kazandı. Her parça o ülkenin pazarına dahil edildi. Kürt mülk sahiplerinin bir kısmı sömürgeci ülkenin işbirlikçisi haline geldi. Her parçada farklı da olsa, ulusal-kültürel asimilasyon Kürt ulusal bilincinin gelişmesini köstekledi. Bu yeni koşullar altında isyanların da yeni bir nitelik kazanması gerekirken, bu olmadı. Kapitalizm öncesi ekonomik biçimlerin kırda baskın olması, sömürgeci politikaların kentlerin var olan küçük sanayisini de yıkması, ulusal uyanışa yol açacağı korkusuyla Kürdistan yurduna sermaye yatırımlarının yapılmaması, kendi dilinde eğitim bir yana egemen ulus dilinde dahi eğitimin çok yetersiz olması ve benzeri sömürgeci politikalar nedeniyle, Kürdistan’ın dört parçası geri ekonomik ve toplumsal ilişkilere mahkum edildi. Bu durum ulusal bilincin geniş halk yığınlarını sarmasını geciktirdi, ulusal bilinç mülk sahibi sınıfların tekelinde kalmaya devam etti. Bu mülk sahibi sınıflar da çoğunlukla aşiret reisleri olunca, ulusal mücadele ya onların ilgi alanıyla ya da onların çıkarlarıyla özdeş dini önderlerin ve bir kısım aydının girişimleriyle sınırlı kaldı. Bu koşullar altında halk kitlelerini de saran bir burjuva ulus bilincinin ortaya çıkması beklenemezdi. Aşiret reislerini birleştiren güçlü bir liderlik ya da burjuva ulusalcılığı oluşmayınca, dönem içindeki bütün ulusal ayaklanmalar parçalı kaldı, dört parçaya bölünmek bir yana her parçanın kendi içinde de birlik gerçekleşmedi. Bu nedenle ayaklanmaları bastırmak sömürgeciler için çok zor olmadı.

Burjuva uluslaşmasına en yakın an, Mahabat Cumhuriyeti’nin kuruluşudur. Mahabat bir ticaret kentidir ve cumhuriyetin kuruluşunda tüccarların etkisi büyüktür. Ama bu aynı zamanda zaaftır da, zira tüccarların Rojhilat’taki Kürt toplumunda tuttuğu yer zayıftır. Aşiretsel toprak mülkiyeti yaygındır. Aşiretler yeterli desteği vermeyince, cumhuriyetin ayakta kalmasını beklemek hayal olurdu.

Kürt ulusal bilincinin oluşmasının bu kadar uzun sürmesinin başkaca pek çok nedeninden bahsedilebilir, fakat öne çıkan nedenler bunlardır.

Yirminci yüzyılın son çeyreğine geldiğimizde, uzun erimde de olsa ağır aksak gelişen kapitalizmin etkisiyle, Kürdistan’ın eski biçimde kalması söz konusu olamazdı. Her parçada farklı da olsa, toplumsal hayatta kentlerin rolü arttı. Sözü edilmeye değer bir proleter sınıf oluştu. Aşiret bağları gevşedi. Ulusal çelişkinin yanında sınıf çelişkileri de önem kazandı. Ulusal bilinç yoksul sınıflara doğru yayılmaya başladı, yayıldığı ölçüde ve yerlerde devrimci demokratik ve sosyalist bir karakter kazandı. Sömürgecilik koşullarında oluşan burjuvazinin de, proletaryanın da modern bir karakterde olması beklenemezdi elbette. Nitekim burjuvaların büyük çoğunluğu hala aşiret reisleriydi.

Bu yeni koşullar altında iki ulusal bilinç yan yana yeşermekteydi artık. Burjuvazi henüz yeterince gelişmemiş de olsa mülk sahibi sınıflar burjuva ulusalcılığın, proletarya çok zayıf da olsa yoksul köylüler devrimci-demokratik ulusalcılığın bayrağını sallıyordu. Tam da bu iki sınıfsal eğilimin temsilciliğini yapan iki partinin öne çıkması tesadüf olmasa gerek. KDP burjuva Kürt feodal, PKK de yoksul köylülüğün devrimci-demokratik ulusalcılığının gelişip şekillenmesinde önemli rol oynadı. Bunlar, sınıfsal pozisyonları gereği birbirine düşman, ulusal pozisyonları gereği birbirine müttefikti. Bu nedenle her iki partinin tarihi birbiriyle çatışma ve buluşmalarla doludur.

Yeni Koşullar, Yeni Olanaklar, Yeni Riskler

Kürt ulusalcılığının emperyalist küreselleşmeden etkilenmesi kaçınılmazdı. Şimdiye kadar sömürgeci politikalara bağlı olarak geri ekonomik ilişkilere mahkum edilmiş dört parça Kürdistan yurdunda kapitalist gelişme hız kazandı, Kürdistan sömürgeci devletlerin hegemonyasındaki iç pazara olduğu kadar dünya pazarına da daha sıkı entegre oldu.

Bu aynı zamanda siyasal koşulların da değişmesi anlamına geliyordu. Kürdistan’ı sömürgeci boyunduruk altında tutan Irak, İran ve Suriye devletleri emperyalist küreselleşmeye entegre olmaya ayak diriyorlardı. Ortadoğu’nun bir açık pazar haline getirilmesi ve dünya pazarına yeni biçimde sıkıca bağlanması emperyalist devletlerin ve tekellerin başlıca hedefiydi. Ortadoğu’nun onlar nezdinde bu derece öncelikli olmasının nedeni, sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynaklarıydı. Ortadoğu’nun emperyalist küreselleşme kapsamına alınması emperyalistlerin ortak amacı iken, petrol ve doğalgaz kaynaklarına hakimiyet mücadelesi rekabet nedeniydi. Türkiye emperyalist küreselleşmeye “barışçıl” biçimde dahil edilmişti. Diğer ülkeler ise işgal ve ambargolarla tehdit ediliyordu. Emperyalistler ile Kürdistan'ı sömürgeci boyunduruk altında tutan ülkeler arasındaki bu yeni çelişkiler Kürtler için yeni fırsatlar anlamına geliyordu.

ABD emperyalizminin Irak’ı işgali Başûr’un bağımlı federasyon statüsü kazanmasına olanak yarattı.

Arap devrimci süreci Suriye’ye uzanınca, emperyalistler bunu Suriye rejimini yıkmanın bir fırsatına dönüştürdü. Sömürgeci Suriye, artan saldırılar karşısında kuzeydeki varlığını sınırlayarak, Şam ve çevresinde savunmasını güçlendirdi. Bu Rojava için tarihi bir fırsattı. Kalan rejim güçlerini etkisizleştirerek iktidarı ele geçirdi ve süreç içinde iktidar alanını genişletti.

Bu aynı süreç Türk sömürgecilerini korkuttu. Müzakere ile denetim altına almayı hedefledikleri PKK ile görüşmelere son verip, ezerek teslim alma politikalarına geri döndüler. Rojava’nın bir bölümünü işgal ettiler. Şengal’e ve Rojava’ya askeri saldırılara giriştiler.

Bu gelişmelerin Rojhilat’ı etkilememesi düşünülemez. Gerici faşist molla diktatörlüğünün baskısı hareketi kısmen zayıflatsa da, burada patlamaya hazır büyük bir enerji birikmektedir. Sorgu altındaki bir kadına tecavüz ve iki kolberin öldürülmesi ile başlayan yerel isyanlar bunun göstergeleridir.

Neredeyse yüz yıldır dört parçaya bölünmüş Kürtler arasında, yıllar geçtikçe ve kapitalist gelişmenin hızına bağlı olarak, her parçada farklı bir sosyoloji oluşmaktaydı. Bu nedenle mücadeleler birbirinden kopuktu. Birleşik bağımsız Kürdistan bir propaganda sloganıydı ve yalnızca birkaç Kürt örgütünün ilgi alanındaydı. Rojhilat’taki, Başûr’daki ve Rojava’daki belli başlı Kürt partilerinin programı özerklik ve bağımlı federasyonla sınırlıydı. Bakur’da ise PKK, birleşik bağımsız sosyalist Kürdistan’ı program edinmişti. “Sosyalist kamp”ın yıkılması ve emperyalist küreselleşmenin ideolojik basıncı altında, PKK de adım adım bu amacı terk etti.

Şimdi yeni koşullar ve yeni olanaklar dört parçada farklılaşmış ulusal bilinci birleştirmektedir. Kürdistan devleti kurulmadan, dört parçayı birleştiren Kürt ulusal bilinci oluşmaktadır. Bu, yukarıdan inşa edilen burjuva ulus bilincinden farklı olarak, aşağıdan kurulan demokratik ulus bilincidir.

Rojava ve bilhassa Kobanê direnişi bu ortak ulus bilincinin oluşumuna büyük etki yaptı. KDP ve onun güdümündeki partilerin bu direnişlerden uzak, hatta bunların karşısında saf tutması bu gerçeği değiştirmez. Keza KDP’nin öncülük ettiği bağımsızlık referandumu da, PKK dahil pek çok partinin muhalefetine karşın, ortak ulusal bilincin oluşumuna etki etmektedir. Bağımsızlık referandumunun önderliğinin burjuva-feodal karakterine karşın, bu girişimin sonuçları objektif olarak demokratik ulus bilincini geliştirmektedir. Sömürgeci devletlerin düşmanca tutumu ve emperyalistlerin onları arkalaması, başkasına değil kendine güvenerek hareket etme bilincini güçlendirmektedir.

Bölgede yaşanan politik kriz koşullarında yüzyıl önce çizilen sınırlar geçerliliğini kaybetti. Kürt yurdunun toprak birliği için koşullar elverişli hale geldi. Bu elverişli koşulların değerlendirilmesi için eksik olan, ulusal çapta siyasal birliktir. Eğer bu siyasal birlik sağlanamazsa, bölünmüşlük hali gelişecek saldırıları göğüslemekte yetersizliğe neden olacak ve bu bazı bakımlardan eldeki kazanımların da yitirilmesine yol açacaktır.

Ulusal çapta böyle bir siyasal birlik stratejik önemdedir, ona taktiksel ve faydacı yaklaşım bu birliğin altını oymaktan başka kimseye yarar getirmez.

Ulusal kongre böyle bir birliğin başlıca elverişli aracıdır. Rusya’da nasıl ki sovyetler devrimin kaldıracı olduysa, ulusal kongre de Kürt ulusal birliğinin ve özgür Kürdistan’ın kaldıracı olabilir.

Özgür Kürdistan demokratik Ortadoğu federasyonuna açılan kapıdır.

Kapitalizmin varoluşsal kriziyle birlikte emperyalizmin ve sömürgeci devletlerin bölgeyi eskisi gibi yönetememe krizi, Kürtlerin eskisi gibi yönetilmeyi reddetmesi ve bunu pratikte sergilemesi, Kürt ulusunu bölgenin sürükleyici, öncü demokratik ve devrimci gücü haline getirmektedir. Kürtler bu öncü gücü ancak ulusal demokratik birliklerini sağlayarak yerine getirebilir.

Ulusal Kongrenin Hedefi Ve İlkeleri

1) Ulusal kongrenin ilk elde hedefi kendini kurmaktır. Bu kongrenin toplanması başlı başına önemlidir. Bu, sömürgecilere verilmiş esaslı bir yanıt olacak, Kürt ulusuna moral ve motivasyon kazandıracak, ulusal bilinci ve özgür Kürdistan umudunu büyütecektir.

Demokratik ve adil temsiliyet olmadan böyle bir ulusal kongrenin toplanamayacağı açıktır. Hegemonik rekabet ulusal kongrenin toplanmasının önündeki başlıca iç engeldir. Partisel veya grupsal çıkarlar bir kenara bırakılarak, gerektiğinde tavizler pahasına, bu kongrenin toplanması güvenceye alınmalıdır. 2013’te kongrenin hazırlık aşamasında kalmasının başlıca nedenlerinden biri partisel ve grupsal çıkarların öne geçirilmesi, konuya stratejik değil taktiksel yaklaşımlardır.

Kürt ulusal demokratik mücadelesine katılan tüm gruplar kongrede temsil edilmelidir. Ancak bu yoldan ulusal birlik oluşturulabilir. Bunun yapılamadığı koşullarda toplanan bir kongrenin istenen sonucu yaratamayacağı ortadadır.

Tartışma konularının başında gelen temsil oranı sorunu stratejik yaklaşımla aşılabilir. Bir kez böyle ele alındı mı, çeşitli yöntemler devreye sokulabilir. Örneğin, her parti ve kurumun karara uymayı taahhüt etmesi koşuluyla, kongre öncesi bir hazırlık kurultayında seçilecek bir kurul tarafından temsil oranları tespit edilebilir.

Belirlenmiş kurallar çerçevesinde her katılımcının konuşma hakkı ve özgürlüğü güvence altına alınmalıdır. Bu olmadan demokratik bir kongre gerçekleştirilemez.

Kadınların eşit temsil hakkı mutlaka gözetilmelidir. Demokratik ulus bilincinin oluşumunda Kürt kadınlarının oynadıkları ve oynayabilecekleri rol ortadadır. Bunu hesaba katmayanların demokratik bilinci yamuktur, ulusal bilincin gelişmesine hizmet etmez.

2) Kongrenin amacı demokratik ulus bilincini inşa etmek ve bunu Ortadoğu halklarına mal etmektir. Ortadoğu çok uluslu, çok dinli, çok mezhepli bir coğrafyadır. Bu farklılıklar emperyalistler ve bölgedeki egemen güçler tarafından istismar edilmiştir. Bölgede, bırakalım demokratik halkçı bilincin yeşermesini, burjuva demokratik bilinç de gelişmemiştir. Ulus, din ve mezhep egemenler kadar ezilenler için de bir siyasal bayraktır. Ortadoğu’da demokratik ulus bilinci, ancak tüm bunların üstüne çıkarak, bu farklılıkları dıştalayan ya da rakipleştiren değil, onları demokrasi, bir başka deyişle politik özgürlük çatısı altında kapsayan bir yaklaşımla inşa edilebilir.

Kürdistan, yalnızca Kürtlerin değil, Kürdistan’da yaşayan tüm halkların yurdudur; şu ya da bu dine ve mezhebe inananların değil, herkesindir. Bütün ulusların, ulusal toplulukların ve inançların hakları garanti altında olmalıdır.

Ulusal kongre, çoğunlukla asimilasyoncu, kimi kez ırkçı her türlü burjuva ulusalcı ideolojilerle arasına keskin ayrımlar koymalıdır. Kongre daha baştan bunu taahhüt etmeli ve nasıl gerçekleştireceğini karar altına almalıdır. Tarihsel haksızlıkları gidermek adına girişilebilecek her türlü intikamcı harekete karşı daha baştan tavrını açıklamalıdır.

3) Başlangıçta her parça demokrasiyi kendi özgün koşullarına göre uygulayabilir ya da uygulanagelen biçimler geliştirilebilir. Aşağıdan yukarıya halkın yönetime katılması esas alınmalıdır. Rojava’da uygulanan sistem bunun laboratuvarıdır. Herkese açık komünler ve meclisler temel temsil organlarıdır. Komünler ve meclisler demokratik iktidarın dayanaklarıdır. Halkın iktidara katılımı bu yolla gerçekleştirilir.

Başûr’da uygulanagelen burjuva parlamentoculuk ulusal demokratik bilincin gelişmesine, ulusal, dinsel, mezhepsel ayrımların çözümüne yeterli bir yanıt değildir. Parlamenter biçim ya sayısal çoğunluğun egemenliğine yol açar ya da yetkilerin nüfus oranlarına göre paylaştırılmasına dayanır. Oysa komünler ve halk meclisleri sitemi bu ayrımları aşar; herkesin bulunduğu yerden, ulusal, dinsel ve mezhepsel ayrımına bakılmaksızın, devlet işlerine karışmasına olanak verir. Böylece ulusal, dinsel ve mezhepsel ayrımlar politik temsil niteliğinden arındırılmış olur.

4) Ulusal kongre birleşik bağımsız Kürdistan’ı hedeflemelidir. Güncelde ise her parçada var olan kazanımları tüm ulusun kazanımı saymalı ve sahiplenmelidir. Başûr’daki bağımlı federatif yapı yalnızca KDP ve KYB’nin kazanımı değildir, Rojava’dakinin yalnızca PYD’nin kazanımı olmaması gibi. Aksi takdirde bir ulusal bilinç ve birlikten söz edilemez. Rojava ile Başûr sınırı KDP tarafından kapalı tutulur ve geçişler engellenirken hangi ulusal birlikten söz edebiliriz?

5) Ulusal demokratik güçler arasındaki her türden çatışma kesinkes yasaklanmalıdır. Hem parti ve gruplar arasında, hem de Rojava ve Başûr arasında meydana gelebilecek bütün sorunların çözümü ile görevli bir komisyon ulusal kongre tarafından seçilmelidir. Bir çeşit adalet divanı olacaktır bu. Divanın çözemediği konular bir sonraki ulusal kongre gündemine getirilmelidir.

6) Kürdistan’ın diğer bölgelerinde yaşayanlar, Başûr ve Rojava’da kendini yurdunda hissetmeli, herhangi bir seyahat ve çalışma kısıtlamasına tabi tutulmamalıdır. Örgütlenme, söz ve yürüyüş hakları garanti altına alınmalıdır. Kürdistanlı hiç kimse Kürdistan’ın herhangi bir parçasında “yabancı” muamelesi görmemelidir.

7) Ulusal kongre, katılımcılarından birine yönelik bir dış saldırıyı tüm kongreye yapılmış sayılmalı ve bu doğrultuda tutum almalıdır. Dört parçanın herhangi birinin kazanımlarını gasp etme hedefli her türlü girişim ortak bir karşı koyuşla yanıtlanmalıdır. Kongre bu iradeyi en net biçimde ortaya koymalıdır. Dolayısıyla, silahlanma ve askeri hazırlık ortak çabanın ürünü olmalı, her parça diğerinin mücadelesini kolaylaştırmayı görev saymalıdır. Her parçadaki ulusal kongre bileşenleri hiçbir koşulda sömürgecilerin işlerini kolaylaştıracak davranışlar sergilememelidir.

Bunlara başkaca pek çok madde eklenebilir, ama bu kadarı bir görüş açısı sunmak bakımından yeterli olsa gerek. Hiç kuşkusuz sosyalist yurtseverlerin bunlardan öte hedefleri vardır. Dikkat edilirse, burada ekonomik ve sosyal önlemlerden söz edilmedi. Edilmesine gerek de yok. Zira bu kongrenin hedefi ulusal demokratik birlik sağlamak ve bunu örgüt ve mücadele formlarına kavuşturmaktır. Ondan ötesi, katılan grupların güç ve örgütlülüklerine göre kuracakları etkiyle sağlanabilir. Kongreye daha baştan onun işlevini aşan görevler yüklemek, işi yokuşa sürmekten başka bir anlama gelmez. Nihayet kongre, aynı zamanda bir ulusal uzlaşı alanıdır da. Burada çeşitli sınıfların politik temsilcileri boy gösterecektir. Sosyal olarak birbirine rakip sınıflar burada Kürdistan’ın ulusal demokratik kurtuluşu için bir araya gelmiş olacaklar. Bu gerçeği gözetmeyen her davranış, kendini dayatan her tutum kongreyi sabote etmeye hizmet eder.

Güncelde Durum

Başûr referandumu karşısında bütün sömürgeci güçler birleşti. Bu sürpriz değil. Yine de Başûr’da iç birlik ve diğer parçalar arasında ulusal birlik sağlansaydı, bu kadar hoyratça hareket edemezlerdi. Onlara bu cesareti veren, hem Başûr’da hem de bütün Kürtler arasında bir ulusal birliğin olmamasıdır. Bağımsızlık referandumu daha baştan parlamentonun kararı ile yürürlüğe girseydi, farklı olurdu. Bu da yetmezdi, bir ulusal kongre kararı haline getirilseydi, bambaşka bir durum meydana gelirdi. Sömürgeciler bu kadar rahat havlayamazdı.

Referandum Kürtlerin meşru bir hakkıdır ve hiçbir şey buna gölge düşüremez. Referandumu engellemeye dönük tüm girişimler gayrimeşrudur. Yine de, Barzani’nin adım atarken yaptığı bariz hatalar görmezden gelinemez.

Bir iç birlik sağlamadan bağımsızlık referandumu yönünde adım atmak, daha baştan oyuna güçsüz başlamak anlamına gelir. Diğer parçaları hiçe saymak ise ulusal direnci daha da zayıflatır.

Barzani’yi böyle davranmaya iten, onun sınıfsal karakteri kadar, bugünün gerçekliğini ve ihtiyaçlarını kavramaktaki yetersizliğidir. Barzani bir ulusun liderliğine soyunuyor, ama hala aşiret reisi olarak davranıyor. Ulusal birliği sağlamak için çaba sarf etmek yerine, herkesin kendi peşine takılmasını bekliyor. Burjuvalaşmış bir feodal olmasına karşın, söz konusu olan ulusal bilinç ve birlik olunca, onun feodal yanı ağır basıyor.

Barzani Başûr’un, diğer dört parçadan ayrı olarak, kendi başına var olabileceği yanılgısına kapılıyor. Kürt sorununun Kürdistan’ı egemenlik altında tutan bütün devletler için bir beka sorunu olduğunu, bir parçadaki bağımsızlık karşısında diğer parçalardaki sömürgecilerin birleşebileceklerini hesaba katmıyor. ABD’nin Irak işgali sonrası oluşan koşulların devam ettiğini varsayıyor. Rojava sınırını kapatarak, Şengal sınırına asker yığarak, onlarca sömürgeci Türk askeri üssüne yer vererek, Hewler’i, Zaho’yu, Duhok’u MİT çiftliğine dönüştürerek bağımsızlık referandumuna gidiyor. Bundan daha büyük ulusal körlük olabilir mi?

Bağımsızlık referandumu için koşullar uygundu. Kuzey Suriye’nin büyük bölümü Kürtlerin denetimine geçti. Türkiye’nin Ortadoğu’da yayılmacı politikaları çöktü. DAİŞ Kürtlerin büyük katkısıyla Irak’tan da sökülmekte. Genel olarak Rojava devrimi, özel olarak Kobanê direnişi ve Şengal’de Êzidîlerin daha büyük bir soykırımdan kurtarılması, Kürtlerin dünya halkları nezdinde prestijini doruk noktasına çıkarttı. Kürtlerin bağımsız devlet kurma hakkı hiç olmadığı kadar meşruiyet kazandı.

Irak devletinin anayasada belirlenmiş hakları Başûr’a tanımaması, Kerkük’ün statüsü için 2007’de yapılması gereken referandumu yaptırmaması, aktarması gereken petrol gelirinin yüzde 17’sini vermemesi, Peşmerge maaşlarını karşılamaması ve bu konudaki tüm uzlaşı çabalarını reddetmesi Başûr’un bağımsızlık yolunda adım atmasının haklı gerekçelerini oluşturuyordu. Peşmergeye yıllardır maaş vermeyen Irak’ın 100 bini aşkın Haşdi Şabi’yi birkaç saat içinde karar alarak maaşa bağlaması, Irak devletinin anayasayı ve anlaşmaları hiçe saydığının tipik göstergesiydi.

Başûr’un bu koşullar altında bağımsızlık referandumuna gitmesi haklı, meşru ve demokratik bir hamleydi. Buna karşın, Barzani’nin ulusal bir uzlaşı aramadan bu adımı atması yanlıştı. Birincisi ne kadar demokratik bir haksa, ikincisi o kadar antidemokratik bir tutumdu. Barzani’nin yapması gereken ilk iş, meclisi açmak, seçimleri yapmak ve ulusal kongreyi toplantıya çağırmaktı. Eğer bağımsızlık yolunda adım atacaksa, bir ulusal kongreye en çok Barzani’nin gereksinimi vardı.

Şimdi bu tartışmaların, karşılıklı suçlamaların zamanı değil. Sömürgeciler diş biliyor. Fırsatını bulduklarında her türlü saldırıya girişmeye hazırlar. Bu koşullar altında Başûr’un Rojava gibi savunulması ulusal bir görevdir. Barzani’ye duyulan kızgınlık bu görevin önüne geçirilemez. Burada en büyük sorumluluk PKK’ye düşüyor.

İkincisi, ulusal kongre acilen toplanmalıdır. Bu ideal anlamda bir kongre olmayabilir, gündemi de Başûr ve Rojava ile sınırlandırılabilir. Her iki konuda da tek ses çıkarma kararlılığı, sömürgecilerin rahatını bozacaktır. Yıllardır sömürgecilerin en büyük korkusu bir Kürt ulusal kongresinin toplanmasıdır. Bu korku hiç beklemeksizin sömürgecilere yaşatılmalıdır.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi